Meşhur Tarihi Topkapı Bitpazarı
Topkapı Surlarının dibinde kurulan sırlı bir pazar. Gecenin; birinde tezgâhını seren satıcısı, üçünde üşüşen Ölücüsü, beşinde saldıran Antikacısı, altısında onbinlerce insanın çullandığı ve sekiz de zabıtanın dağıttığı gizemli bir bitpazarı...
Şuan bu satırları okuyan sizler, bilgisayar kullanmayı yani teknolojiyi biliyorsunuz. Peki hiç Bilgisayarla teknolojiyle işi olmayan, sadece karnını doyurmanın mücadelesini veren bir çok insanın hem de bu teknolojinin çöplüğüyle geçindiğini biliyor muydunuz?.......
____________________________________________________________________
Dün Cebit teknoloji fuarına gittim. Aman Allah'ım bas döndürücü bilgi derinliğinde, teknoloji çılgınlığını gördüm. Tüm stantları gezdim ve çok da memnun kaldım. Fuar çıkışında İETT otobüsüne bindim ve evime gelene kadar düşündüm. Düşüncemde o, milyon-milyar dolarlık teknolojiyi üreten beyinler kadar kapasitem olmasa da, gördüğüm manzarayı Türkiye ve İstanbul gerçekleriyle kıyasladığımda bakınız ne sonuç çıktı ortaya.
Şuan bu satırları okuyan sizler, bilgisayarı ve onu kullanmayı yani teknolojiyi biliyorsunuz. Peki hiç bilgisayarla teknolojiyle işi olmayan, sadece karnını doyurmanın mücadelesini veren bir çok insanin hem de bu teknolojinin çöplüğüyle geçindiğini biliyor muydunuz?!.
Topkapı bitpazarı (flea market)
Bitpazarı dedik ya, evet bitpazarını duymuşunuzdur da hiç gittiniz mi? Büyük bir olasılıkla gitmediğinizi düşünüyorum. Gidenler bilir, bu pazarın alıcısı da satıcısı da çok fakir kesimlerden oluşan, toplumun en nadir pazarıdır. Bu pazarların kiminde eski mal satılır, kiminde antika, kiminde ise çör çöp ne ararsanız vardır cinsinden mallar satılır.
Dünyanın her yerinde bu tür eskici pazarı vardır. Mesela Almanya?daki bitpazarı meşhurdur. Anlatılanlara göre en çok bizim Türklerin rağbet ettiği ve ülkelerine dönmeden önce ziyaret ettikleri eskici pazarıdır. Burada kurulan bitpazarı yerel hükümetin gösterdiği sabit yerlerde ve denetimi altında kurulur. Pazar sergi usulü ve yer tezgâhı olmasına rağmen temizdir. İnsanlar kullanmadıkları eski mallarını getirerek satış yaptıkları klasik bir pazardır. Alıcısı da satıcısı da memnun olduğu bir bit pazardır.
Ülkemizde de kurulan bitpazarları vardır. Mesela Ankara?da kurulan bitpazarında eski ve yarı antika türü mallar satılır, fakat ucuz olmayan bir eskici pazarıdır.
Yalova?da, İzmit?te kurulan bitpazarları ise tamamen sokaklardan toplanan eşyalardan ibarettir. Satıcılarının tamamına yakınının bir kısım Roman diye adlandırılan vatandaşlardan oluşmaktadır. En ucuz pazardır.
Birde Meşhur Tarihi Topkapı Bitpazarı vardır. Adı kadar yavşak(bit), dibinde kurulduğu Bizans Surları kadar tarih kokan, alıcısının da satıcısının da İstanbul?un en gariban fakirlerinin oluşturduğu çok acayip bir eskici pazarıdır.
Kesintisiz süren 24 saatlik alışveriş ortamı aslında üniversitelerde doktora tezine inceleme konusu olabilecek, toplumun bir efsanevi sosyal kesitidir.
İşte bu pazarı size anlatırken iki yönden irdelemek gerekecek..
Birincisi; dünden bu güne Tarihi Topkapı Bitpazarının hikayesi. İkincisi ise; yok edilmeye çalışılan şimdiki Meşhur Topkapı Bitpazarı.
Anlatmaya ikinci şıktan başlayarak, çırpınan tarihi bir pazarın kalbine inerek bire bir yaşanan olayları paylaşarak yaraya tuz basmak gerek..
Topkapı bitpazarında hayat, cumartesinin hemen bitimindeki gecesinin ürpertici zifiri karanlığında başlar, Pazar akşamının 00,30 da tezgâhlar ateşe verilerek sur dibi keşlerinin dansıyla sona erer.
Bu pazarda üç tür satıcı esnaf vardır, Gececiler, Devirciler, Gündüzcüler.
Üç tür de alıcalar vardır. Ölücüler, Antikacılar, Normal vatandaş.
Tabi birde pazarı sırf gezmek için gelenleri de unutmamak lazım. Eğer bitpazarına bir iki kez yolunuz düşmüşse artık alışkanlık halini aldığı gibi bir hastalık haline de dönüşmüştür. Ömrünüz boyunca da oranın kokusu sizi çeker ve her pazar günü pazara dolaşmadan rahat edemezsiniz.
Gececiler, günboyu İstanbul sokaklarının çöplerini didikleyerek satılabilir ne varsa kaptıkları gibi, iki tekerlekli uzun kollu demir arabalarına doldurarak, neredeyse bir traktörü dolduracak kadar eşya ile pazarın yolunu tutarlar. Bunlar pazarın ilk esnafıdırlar ve gecenin zifiri karanlığında bitpazarında toplanırlar. Yere serdikleri bez üzerine çuvalı olduğu gibi boşaltırlar. Sağlam mallar, kırılmış mı, ezilmiş mi, hiç önemli değildir onlar için. Nasıl olsa her malin bir alıcısı vardır. Bunların müşterileri ise kendileri gibi girift, Ölücü alıcılardır. Ölücü ismi ise 50-100 YTL? lik malı, 1-2 YTL?ye kapattıkları için takılan isimdir.
İste bu Ölücülerde, gecenin korkunç girdabında fenerlerini kaptıkları gibi kapkaççıların, yankesicilerin barındığı sur dibine dalarak, dökülen çuvallara saldırırlar. Mal kapanın elinde kalır. Çok enteresandır, ne alıcı fiyat sorar nede satıcı... İşine yarayacak her türlü malı kaparlar ve sırt çantalarına indirirler. Gececi satıcılar ise sadece sırt çantalarına indirilen malı sayar ve vicdanen uzatılan parayı bel cüzdanlarına indirmekle meşgul olurlar. Bu alış veriş güneşin ilk ışıklarına kadar sürer.
Güneşin süzülen ilk ışıklarıyla Gececilerin kimi, kalan malini toplar, kimi ise tezgahı olduğu gibi bırakarak birer yarasa gibi arabasını kapan kaybolur. Onların amacı, günlük 30-40 YTL satış yaptı mı yevmiye çıkmış demektir. Sonra derhal İstanbul uyanmadan sokakların çöpüne geri dönerek bir sonraki günün kazancı peşine düşmenin telaşı içerisindedirler.
Güneşin doğmasıyla Gececilerin yerini Devirciler alır. Devircilerin yarısını Ölücüler, diğer yarısını ise Toptancılar oluşur. Ölücüler aldıkları malı Gececilerin tezgâhının üzerine yayarlar. Toptancılarsa parça parça 3-5-10 küçük tezgahı ucuz fiyata kapatarak büyük bir tezgah yaparlar. Kimi zamanda bu büyük tezgahlar bile birkaç dakika içerisinde el değiştirebilir. Aldığı fiyatın üstüne karını bulan hemen devreder.
Gün ilerledikçe ufak satıcılarında bir bir damlamasıyla Pazar iyice renklenir çeşitlenir.
Romen satıcılar ise pazarın en ilginç satıcılarıdırlar.. Yolun tam ortasına gelir otururlar. Kadınlısı-kızlısı, çoluk-çocuklusu, yaşlısı ve her türüyle pazardadırlar. Gözü tok satıcılardır. Sattıkları mallar Gececiler gibi çör-çöp değil, biraz daha kaliteli mallardır. Onlarında pazarda zamanları sınırlıdır, güneş sırtlarına vurduğu anda sattıklarını satarlar, satamadıklarını omuzlandıkları gibi kaybolurlar. Bu kaçışın nedenini kimse bilmemektedir. Söylenenlere bakılırsa kimi zabıta ve polis den çekindikleri için pek gözükmek istemedikleri söylenir.
Pazarın son satıcıları Gündüzcülerin de yerini almasıyla bitpazarı genişledikçe genişler yollara kadar taşar ve uzadıkça da sıkıntı vermeye başlar.
Satıcı esnafın her türlüsü vardır pazarda. Borcunu ödeyemeyen bir vatandaşın evindeki televizyonunu getirip satanından tutun da, harçlıksız kaldığı için bisikletini satmak zorunda kalan talebesine kadar, her çeşit ihtiyaç sahibi insan bulunur bu pazarda.
Mesela; Babacan Doktor Osman Bey, aslen Cerrahpaşa Tip Fakültesinde görev yapmaktadır, fakat o da bir alışkanlık sonucu müdavimi olduğu bitpazarına gelerek satış yapmaktan zevk almaktadır. Doktor Osman Bey ikinci el cep telefonu alım-satımı ve bunların tamirlerini yapar. Babacan lakaplı dedik ya, pazarın hastaneye gidemeyen gariplerini dinler, onlarda maruzatlarını tek tek anlatırlar. Babacan Doktor Osman reçete yazmaz ama şu ilacı kullan, bu hastaneye git gibi yönlendirmelerle yardımcı olur. Bu yüzden de çok sevilir ve çok dua alır.
Pazar esnafının %90?ı biri birini tanımaz. Sadece adını veya memleketini bilmekle yetinir. Yani diğer semt pazarı veya herhangi bir çarşı esnafı gibi kimin ne olduğu, nasıl yaşadığı gibi hususlarda bitpazarı esnafından hiç kimse biri birinin özelini bilmez, tanımaz. Daha doğrusu bilemez. En az 2-3 senelik esnafsanız, belki deneme yanılmayla veya kulak fısıltısı ile bazılarını çözersiniz. Zaten aynı esnafı her hafta aynı yerde veya sürekli pazarda görmeniz de mümkün değildir.
Pazara asıl damgasını vuran Gündüzcü satıcılardır. Çok renkli simalar ve bunların acayip kronik vakıaları vardır.
Mesela Amerikano ihtiyarı. Yaşı doksanın üzerindedir. Pazar esnafı en eski püsküleriyle gelirken, O kıravatlı grant tuvalet takım elbisesiyle gelir. Kafası fötr şapkalıdır. Yaşlılıktan her tarafı titrediği için sürekli kafasını sallar, elindeki poşet yalpalanır. Ama sesi gürdür yüz metre uzaktan duyarsınız ?Oo Amerikano Marllboro?, ?Oo otomatik silah bir lira? (sustalı bıçak) . Gözleri net görür, uzatılan parayı ta uzaktan tanır bir kartal gibi dalar ve eğer para sahte ise miktarına bakmaksızın anında yırtar, tabi bu yüzden sık sık çoğu kimse ile kavga etmek zorunda kalmıştır.. İşte bu enteresan amca, hala seksen sene önceki kaçak küflenmiş Amerikan Marlboro sigarasını satar. Bir köşeye çekilerek her beş dakikada bir miyavlayan kedi yavrusu gibi bağırtısı esnafın diline peresenk etmiştir,?oo Amerikano Marrlboro, oo otomatik silah??
Japon Mülayime ne demeli. Sıska boylu, melül bakışlı, temiz yürekli bir delikanlıdır. Yürüteçli küçük bir el arabasına doldurduğu koli koli Japon yapıştırıcılarını pazarın bir ucundan öbür ucuna akşama kadar bağırarak satış yapar. Aman Allah?ım o ne ses, o ne tükenmez enerji ?? Jaaapooon yapıştırırcı japon, beş tane billira ? avazı çıktığı kadar bağırır, ve bu çırtlak bağırtılı Mülayimden kimse hoşlaşmaz.. Tezgahının önüne geldiği her esnaf onun bir an önce uzaklaşmamasının stresini yaşar. İhtiyar Marlborocının tersine kimse bu bağırtıyı taklit etmez.
Birde pala dayı vardır. Pazarın ayakkabıcısı. Hani derler ya, ayakkabınız çalındı ise Topkapı?ya gidin, orada bulursunuz. O türden değil. Bu pala dayı pazardaki tüm eski ayakkabıları 1 YTL den toplar, hemen oracıkta pet şişe suyu ile yıkar, temizler, oracıkta boyar, yeni gibi gıcır gıcır yapar ve piyasanın onda biri fiyatına satar. Ayakkabıyı alanda sevinerek evin yolunu tutar. Hal bu ki bu ayakkabı Hoca Nasrettin?in altı kâğıdı gibi üç günde su koyuverir..Çünkü yırtık, sökük yerleri japon yapıştırıcı ile yapıştırılmıştır, sürülen bolca ayakkabı boyasıyla da kamufle edilmiştir. Bu bir kandırmaca değildir. Aslında alanda olayın farkındadır. Alıcı vatandaş eline aldığında yırtık sökük gözükmüyorsa, umursamaz çünkü onu bir iki ay idare edeceğini düşünerek ucuz yollu bütçesine göre razıdır..
Arap vardır meşhur siyah tenli bilgisayarcı. Bilgisayarın Türkiye?ye girdiği 1990?larda çok pahalı bir cihaz oluşundan dolayı vatandaş ikinci ele mahkûm dur. İşte uyanık Arap lakaplı vatandaş da bunu iyi değerlendiren bir esnaftır. Piyasada ne kadar çalışan çalışmayan bilgisayar ve parçası varsa toplar. Çalışanları ayırır tezgâhın altından yağlı müşterilere yüksek fiyattan, hatta mağaza fiyatının bile üzerinden satar. Çalıştıramadığını da poşetleyerek tuttura bildiğine satar. Satarda alan masumca sorar çalışıyor mu diye. O ise ?vallahi billahi tallahi çalışır, çalışmazsa ben buradayım. Beni herkes tanır. Getir anında değişiriz?.
Alıcı bu sözü çaresiz kabullenerek evin yolunu tutar. Çalıştırabilirse büyük başarıdır, çalıştıramayansa bir sonra ki pazara koşarak gelir, çünkü iyi para vermiştir. Ne yazık ki pazarı alt üst eder aldığı vatandaşı bulamaz, Maalesef Arap uçmuştur. Birkaç hafta ortalıklarda gözükmez. İnat edenler bir süre sonra rastlasa da bir şekilde Arap onu yine ikna edip yıldırır.
Burada dolandırıcılık veya üç kağıtçılık yoktur çünkü bu pazarın özelliği budur, alanda razı satanda razıdır.
Bu ibretlik döngü bugünlerde yoktur, çünkü Arap kayıptır, nedeni ise artık bilgisayar satışı çok yaygınlaşıp ucuzladığı için insanlar daha çok bilinçlenmişlerdir. Kaybolan Arap da mecburen bu kurnaz pazarlamacılığını günün şartlarına göre bir başka yere taşımıştır.
Su testisi su yolunda kırılırdan bir hikâyenin baş aktörüydü Gâvur Ali. Bu hengâmeli pazarın bir başka ibretlik hikâyesi de Cd işidir. Pazar diliyle sidiciler dir. Her yerde olduğu gibi korsan sidiciler cirit atmaktadır. Ama ne korsan.. Açık sidi yok satar. Pazara üç ayrı yere tezgâh kurulur, başa ortaya ve sona. O tezgâhta iki milyona açık sidi satılır. Diğer esnaflar ikiyüz elli-beşyüz liraya sinek avlar iken bu sidicilerin başı karınca öbeği gibidir. Bu üç tezgâhın her birinin başında birer belalı gözetleyicisi vardır. Gözetleyicilerin görevi ise çıkan kavgaya müdahale etmektir. Kavga çıkma nedeni ise bu sidilerin çoğunun içinin boş çıkması ve iadeye gelenin feryadı dır. O gözetleyicilerinde bir başları vardır. O patrondur. Gelecek baskınlara karşı tetikteki organizatördür. Şimdi ise son çıkan yasalar gereği artık bu tezgâhlar satıcılarıyla beraber sır olup kaybolmuşlardır. Gâvur Aliye mi ne oldu, o da çıkan bir kavgada bıçaklanarak öbür dünyaya gitmiştir.
En kalitesiz peyniri, çürük domatesi, işe yaramayan ne varsa tablasına doldurup omuzlayan, kafasında yumurta kolisiyle avazının çıktığı kadar ?yaani,yanii? diye bağıran pideciden tutunda, pazarı haraca boğan balicilere kadar daha ne enteresan simaları vardır bu bitpazarının.
Alıcının da her türlüsü vardır, en üst düzey memurundan tutunda inşaat isçisine kadar.
Tek toplayıcılar vardır, sırf saat toplayanlar, antikacılar, eski para toplayanlar, çocuk oyuncağı toplayanlar, sadece anahtarlık toplayanlar, cd ciler, eski plak toplayanlar, eski teyp kaseti toplayanlar, telefoncular, bilgisayar parçası toplayıcıları, bayan bronşu toplayanlar, yani her branşın ayrı bir toplayıcısı gelir, pazardan kelepir fiyata toplarlar malları dükkanlarına götürerek 50-100 misline satarlar.
Satıcılara örnek olarak Doktor Osman beyi verdik ya, Süleyman öğretmen de alıcılara ibretlik bir başka öyküdür. Devlet okulunda görev yapan Süleyman öğretmen de bu pazarın müdavimlerindendir. Öğretmen Süleyman Bey bitpazarından aldığı bilgisayar parçalarını evinde birleştirerek, çalışır vaziyetteki bilgisayarları okuluna taşıyarak fakir öğrencileriyle buluşturmaktadır. Tabiri caizse teke den süt çıkarmaktadır Süleyman öğretmen. Teknolojin baş döndürdüğü günümüz dünyasında, bu ülkenin fakir öğrencilerinin de bilgi çağından mahrum kalmamaları için yaptığı bu fedakârlığın, yarınların güçlü Türkiye?sine ne kadar büyük bir katkıda bulunacağının bilinci, onuru ve şevkiyle bitpazarında dolaşmaktadır
Süleyman Öğretmen.
Birde beleşçiler vardır. Beleşçilerin bir kısmı toplumun bir meslek sahipleri dir. Onlar tezgâhları bir bir gezer, hoşuna gideni veya ihtiyacı olanı alır para ödemezler, gözünüzün içine baka baka malınızı alır giderler, ses çıkartamazsınız. Diğer beleşçilerse parası olmadığı için bu pazardan sebeplenen fakir hırsızlardır. Onlar çaktırmadan tezgâhlardan çalarlar. Bunları yakalayan elinden malını alır, yakalayamayansa başım gözüm sadakası olsun der sineye çeker.
Birde keyifçiler vardır. Onlar evlerinde pazar gününün keyfi ile kahvaltısını yapar, saat 11 de evinden çıkar pazarın yolunu tutarlar. Mevsim yaz ise yanında çocukları vardır.
Tabi son olarak ta pazarın şirretleri vardır; kapkaççısı, üçkâğıtçısı, sarhoşu, berduşu, hırlısı, hırsızı, esrarcısı, pasaportsuz yabancısı, ne tür belalı ve vukuatlısı varsa burada rastlayabilirsiniz.
Bitpazarı tezgâhlarına ellerin biri iner biri kalkar. Alıcıların kimi eline eldiven geçirir ki elini sürdüğü tezgâhlardaki malzemelerden mikrop kapmasın diye. Kimi hiç oralı bile olmaz o mikroplardan. Alışmışlardır bir kere, acı patlıcanı kırağı çalmaz mantığıyla ülkem insanı..
Girift bitpazarının satıcıları ve alıcıları da girift tirler. Çok ilginç diyaloglar geçer aralarında.
İşte size birkaç örnek..
Bir esnaf arkadaşına bağırarak çağırır;
-Ali M.... Hoop hayırlı işler ..
Ali M...
? Hemşerim beni niçin ad-soyadımla çağırıyorsun? (belki düşmanım var..)
Alıcı vatandaş;
? Hayırlı işler bu kaç para?
? Ağabey sen kaç para vercen...
Bir başka alıcı;
? Hemşerim kaç para bu?
- Onalltı milyon..
- Beşyüzbinlira (ellikuruş) olmaz mı?..
Alıcı vatandaş ilgisini çeken malı eline alır önce bir sallar, kablosu varsa şöyle bir asılır çeker, kıvratır sökmeye çalışır, zorladıkça zorlar, güya kendisince sağlamlığını kontrol eder, ama bozmak için ne gerekiyorsa denemiştir bilinçsizce. Sonrada satıcıya dönerek sorar;
- Hemşerim bu sağlam mı , çalışır mı??
Alıcı;
- Valla siz elinize alana kadar sağlamdı maalesef siz içine ....
Bazı pişkin yavuz alıcılarsa, satıcının;
- Abi cihaz sağlam kurcalamayın? uyarısına;
- Ne yani kardeşim kırarsak öderiz. İşgüzarlığıyla sustururlar.
Hâlbuki pazarda bu güne kadar meraklı işgüzar alıcılarca kırılan onlarca malın bir tanesinin bile bedelinin ödenmediğini pazarda herkes bilir, çünkü yaptırım gücü yoktur.
Başka bir alıcı
- Hemşerim bu kaç para ?
- İkiyüzellibinlira (yirmibeşkuruş) ...
- Bozuksa geri getiririm ha...
- Abi bizim mallarımız garanti dışıdır.
- Niye ki ?
- Bitpazarı esnafı 600 yıldır fatura kullanmaz da ondan ..
( Yandaki esnaf ise kıs kıs güler, yirmibeşkuruşluk malın, yani çöpün garantisi olur mu diye...)
Güneşin tepeye dikildiği anda ise, insanlar karınca gibi kaynar, iğne atsanız yere düşmez. İste tam o alış verisin tavana vurduğu, yüzlerin güldüğü meşguliyet esnasında bir zabıta düdüğüyle irkilir herkes.
Bir vay anam tufanı kopar pazarda. Esnaf alışmıştır artik, yine her zamanki gibi zabıta pazarı basmıştır. Tezgâhını toplayan kaçar, toplayamayanın malini zabıta ateşe verir. Ortalık savaş alanına döner.
Kavgalar küfürler havalarda uçuşur.
Herkes kendince haklidir, bu savaşın haklı tarafı yoktur. Malı yanan vatandaş bağırır; ?hırsızlık mı yapalım kardeşim, namusumuzla şurada üç beş kuruş kazanmaya çalışıyoruz?.
Malını sırtlayan diğer esnaf söze karışır; ?niçin yakıyorsunuz insanların malını, yazık değil mi??...
Alıcı bir vatandaş destek verir; ?kardeşim beş yüz yıllık bu tarihi pazarı niçin kaldırıyorsunuz, yok etmeye çalışıyorsunuz?.
Diğer bir alıcı vatandaş lafa girer; ?Memur bey sizin yaktığınız bu mallar var ya, işte giyilip çöpe atılmış bu eski giysileri alıp da çocuklarımıza giydiriyoruz biz, mağazalara gücümüz yetmiyor, yazık değil mi bizim gibi fakir insanlara da acımıyorsunuz?..
Sonuçta söz zabıta memuruna gelir; 'Beyler biz emir kuluyuz, gidin sıkıntınızı yukarılara anlatın, Belediye Başkanına anlatın' der.
Mevzu uzar. Pazar tarumar edilir. Polis desteği gelir.. Kimi zaman otobüs dolusu çevik kuvvet gelir, yaralananlar, hatta ölenler bile olur.
Bu kargaşa son üç-dört seneden beri devam ededurur.
İste tarihi pazarın bugünkü kavgalı bu durumu toplumumuzun bir kesiminin kanayan yarasıdır. Çünkü toplumlar tarihleriyle ayakta dururlar. Bitpazarı da tarihi bir pazardır, yok etmek yerine modernize edilmesi gerekir. Oysa buradaki sıkıntının esas kaynağı; hayatında hiç bitpazarına gitmeyen o fakir dramı görmediği için bilmeyen ve o pazarı dağıtın talimatı veren yöneticilerden kaynaklandığı söylenir.
Tabiî ki bitpazarının dağıtılmasının başka gerekçeleri de vardır. İşte, pazarda çalıntı mallar satılıyor, aksam giderken tezgahlarını öylece bırakıp gidiyorlar çör çöp kalıyor, hijyenik değil Tarihi Topkapı Surlarının dibinde pazar kurmak yasak, gibi yıllardır süre gelen gerekçeler öne sürülmektedir.
Hâlbuki öne sürülen bu gerekçeler çözülemeyecek türden değildir. Lakin işin özü, binlerce insanın sebeplendiği bu pazarın devamlılığını sağlayacak, mücadele verecek kolektif bir beyin gücü maalesef yoktur. Hakkını arayacak olan insanlar fakir, okumamış insanlar olduğu için yol yordam bilmezler. Ölürler ama haklılıklarını izah edemezler. Tek güçleri bilek kuvvetidir..
Oysa bu Tarihi Topkapı Bitpazarı, bakınız ülkemize neler katıyor, bize neler kazandırıyor.
*İstanbul?un çöpleri didik didik edilerek kullanılabilir durumdaki mallar tekrar
insanların hizmetine sunulur.
*Eskimiş veya kullanılmayan mallar ihtiyacı olan insanlarla yeniden hayat bulur.
*Kıyıda köşede kalmış antikalar gün yüzüne çakarak tekrar piyasasına döner.
*Atmaya kıyamadığınız aletinizin mağazada bulunmayan parçasını bu pazarda
bulmanız mümkündür.
*Yeni olmasa da her türlü malin her türünü bulmanız mümkündür.
*Dünyanın en ucuz pazarıdır. Bu pazarda fiyatlar tepe takladır, istediğiniz rakama çekebilirsiniz.
*Esnafı açtır ama gözü toktur ki, paranız çıkışmazsa bedava bile verirler.
*Bu pazardan her türlü insanı sebeplenir. Turisti, polisi, avukatı, memuru, sanatçısı, ev hanımı, jet sosyetesi, en fakiri, en delisi, hırsısı, arsızı aklınıza hangi tür meslekten ne tür insan gelirse gelsin.
Satıcı sırtından henüz indirdiği çuvalı daha boşaltmadan insanlar çullanır bir parça kapabilmek için.
Sizin eskidi yakası kirlendi, dizi yırtıldı, düğmesi koptu diye çöpe attığınız o gömlekler, pantolonlar bu gariplerin elinde yeniden hayat bulur.
Ya bu devirde var mı böyle fakir demeyin.. Olmasa hiç, haber bültenlerinde ikide bir dağıtılan bedava bir parça şeyi kapabilmek için biri birini ezen binlerce insanın görüntüsü ısıtılıp ısıtılıp ta gösterilir mi?...
Bu antik bitpazarında kapılan her bir ayakkabı, pantolon ve gömlekler, garibanların yüzlerine yeni mutluluk olarak yansıdığı Meşhur Tarihi Topkapı bitpazarını yaşatalım, yok etmelerine müsaade etmeyelim.
Mehmet BALLI /2007
Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayınız
Not: Bu yazı kaynak gösterilmeden kullanılamaz... |