ANASAYFA
Kültür Sanat Edebiyat TÜRK EDEBİYAT TARİHİ

TÜRK EDEBİYAT TARİHİ

Türk Edebiyatı, Türkler tarafından Türk kültürünü oluşturan yazılı ve sözlü sanata denir.
Yazılı ve Sözlü edebiyat olmak üzere ikiye ayrılır. Yine İslamiyet’ten ‘Önceki Türk Edebiyatı’ ve İslamiyet’in kabulü ile değişim gösteren ‘Türk Edebiyatı’ diye bölümlere ayrılır.

Sözlü Edebiyat:
Türk Edebiyatı ilk sözlü anlatımla başlamıştır. Atlı- göçebe kültürünün izlerini taşımaktadır. Ölüm, yiğitlik, savaş, aşk konuları en çok işlenen konular olarak göze çarpmaktadır. İki koldan gelişmiştir.

Şaman, kam, baksı, ozan adı verilen sanatçılar tarafından icra edilmiştir. Bu sanatçılar “kopuz”adı verilen bir saz aleti kullanırlardı.
Doğuşu her ne kadar dini törenlere dayansa da zamanla din dışı konular da gelişmiştir.
Hece ölçüsü kullanılmıştır.
Aşk, doğa, ölüm konuları sık işlenmiştir.
Anomin özellik taşımaktadır.
Yarım kafiye kullanılmıştır.
Koşuk, sav, sagu, destan başlıca ürünleri sayılır.
Koşuk: Kopuz eşliğinde ‘sığır’ denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir. Günümüzdeki ‘koşma’ların ilk versiyonu sayılırlar. Kafiye şeması ‘aaab, cccb, dddb’ şeklindedir.

Sagu: Yuğ adı verilen ölü törenlerinde ölümün acısının hafifletmek amacıyla söylenen günümüz ‘ağıt’larının ilk versiyonuna denir. Hece ölçüsünün 7’li-8’li parçaları sıkça kullanılmıştır. Bilinen en eski sagu, ‘Alp er Tunga’sagusudur.

Sav: Atasözü demektir. Atasözlerimiz ilk defa ‘Divan-ı Lugati’t Türk’ kitabında bir araya getirilmiştir.

Destan: Toplumu derinden etkileyen savaş, kıtlık, afet vb. olayların olağanüstülüklerle bezendirilerek anlatıldığı manzum (bazen nazım- nesir karışık) uzun hikâyelere denir.

Gerçekte var olan herhangi bir olayın milletin dilinde yüzyıllar süren bir anlatımdan sonra bir ozan tarafından kaleme alınması sonucu oluşan destanlara “doğal destan” denir.

Bazı önemli destanlar:
Üç Şehitler Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca): Kurtuluş Savaşı’ndan bazı kesitler anlatılır.
Çanakkale Şehitlerine (Mehmet Akif):Kurtuluş Savaşı’ndan bazı kesitler anlatılır.
Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarıyla Alp Er Tunga’nın yiğitliklerinin anlatıldığı destanlardır.
Şu Destanı: İskender ile Türkler arasındaki savaşların ve Hükümdar Şu’nun destanıdır.
Oğuz Kağan Destanı: Hun Hükümdarı Mete’nin yiğitliklerini, ülkesini genişletip oğulları arasında nasıl bölüştürdüğünü anlatan destandır.
Bozkurt Destanı: Savaşta yaralanan bir Türk’ün, dişi bir kurt tarafından kurtarılmasını, korunmasını ve Türklerin sözü edilen kurtla bu Türk’ten çoğaldığı anlatılır.
Ergenekon Destanı: Bir yenilgi sonunda Ergenekon’a çekilen Türklerin orada çoğalıp, bir demir dağı erittikten sonra öçlerini alışlarını anlatan destandır.
Türeyiş Destanı: Uygur hakanının, üç kızını insanoğluyla evlendirmeyi uygun bulmayarak tanrıya, kızlarıyla evlenmesi ve Uygur Türklerinin bu evlenmeden çoğaldığı anlatılır.
Göç Destanı: Türklerin, Kutsal taşı Çinlilere vermeleri üzerine, tanrı tarafından cezalandırılmaları kuraklığın başlaması nedeniyle de göç etmeleri anlatılır.
Ayrıca Manas Destanı ve Gılgamış Destanı da Türklere ait olduğu söylenir.

Yazılı Edebiyat:
Yazılı dönemdeki eserlerimizi Göktürk Yazıtları ile Uygur metinleri oluşturmaktadır.
Bu dönemden günümüze ulaşan metinler sayesinde Türklerin o dönemki yaşayışları hakkında bilgi sahibi olmaktayız.
Uygur Dönemi’ne ait elde oldukça fazla malzeme bulunmaktadır.
Bu metinlerin çoğu, Mani ve Buda dinlerinin etkisiyle yazılmış metinlerdir. Altun Yaruk, Sekiz Yükmek, Irk Bitig bu dönem eserlerindendir.
Yazılı edebiyat dönemi, Türklerin GÖKTÜRK alfabesini kullanmasıyla başlayan dönemdir. Daha eskilere ait maalesef herhangi bir eserimiz yoktur. Tarihi bilinen en eski yazıtımız (mezar taşı): Çoyren (687-692)dir.
Tarihimizin ve dilimizin ilk en önemli belgeleri Göktürk Yazıtları (Orhun Kitabeleri)dir.
Doğu Göktürklerine aittirler.
725, 732, 735 yıllarında dikilmişlerdir.
Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan, Kültigin adına dikilmişlerdir.
Yollug Tigin adlı bir yazara yazdırmıştır.
Öz Türkçe ile yazılmıştır.
Türk hakanlarının Göktürkleri nasıl birleştirdiklerini, devleti nasıl idare ettiklerini, gelecek kuşakların ne yapmaları gerektiğini anlatan bir nutuk (söylev)tur.
Aslında birer mezar taşı olarak tasarlanmışlardır.
Taşların üç tarafı Göktürk alfabesiyle bir tarafı da Çince yazılmıştır.
Eserler şu an Moğolistan sınırları içindedir.
1900′ lü yılların başında Strahlanberk tarafından bulunmuş, Danimarkalı Wilhelm Thomsen tarafından okunmuşlardır.

İslamiyet’in Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı:

Türklerin İslamiyet’i kabul etmesiyle birlikte kültür hayatlarındaki köklü değişiklik edebiyata da yansımış ve yeni bir edebiyat anlayışını oluşturmuştur. İslamiyet etkisindeki Türk edebiyatını kendi içinde genel anlamda iki başlıkta inceleriz:

a) Divan Edebiyatı
İslami unsurlar ve konular çevresinde oluşan ve 13 ile 19.yüzyıl arasında etkili olmuş bir edebiyattır.
Divan edebiyatı İslami kültüre dayalı, daha çok medrese öğrenimi görmüş, eğitimli sanatçıların oluşturdukları edebiyattır
Bir diğer adıyla “Klasik Edebiyat” olan bu anlayışına “Divan Edebiyatı” denilmesinin sebebi şairlerin şiirlerini divan adını verdikleri kitapta toplamış olmalarıdır.

b) Halk Edebiyatı
Tarih öncesinden beri Türk kültürüyle yoğrulmuş bir edebiyat anlayışı sonrası gelişen bir edebiyat anlayışıdır. Binlerce yıllık Türk kültürünün bir yansıması olan halk edebiyatı varlığını günümüze kadar korumuştur.

Tu¨rk Halk Edebiyatı u¨c¸ gelenekten oluşmuştur:

Anonim Halk Edebiyatı
A^s¸ık Edebiyatı
Dini^-Tasavvufi Halk Edebiyatı

c) Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı
Tanzimat Fermanıyla birlikte Batı’ya açılan Türk aydınlarının hareketiyle başlayan, Batı edebiyatlarının etkisinde gelişen ve oradaki yeniliklerin takip edildiği bir yeni edebiyat ortaya çıkmıştır. Bu dönemde gazetelerin çıkarılmaya başlanmasıyla birlikte edebiyat hayatında hızlı ve önemli bir değişim meydana gelmiştir.

Batı etkisinde bir yön kazanan edebiyatımızın dönemlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

a) Tanzimat Edebiyatı
b) Servetifu¨nun Edebiyatı
c) Fecriati Edebiyatı
c¸) Milli^ Edebiyat
d) Cumhuriyet Do¨nemi Edebiyatı

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı:
Cumhuriyetin ilk yıllarında ölen bazı sanatçılar dışında Milli Edebiyatçılar, Beş Hececiler ve Bağımsızlar olarak ele aldığımız şair ve yazarlar sanat hayatlarına Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında da devam etmişlerdir.
Cumhuriyetin kuruluşuyla 1940 (İkinci Dünya Savaşı) yılları arasında eser veren şair ve yazarlar genellikle daha önceki Milli Edebiyat akımının etkisinde tam anlamıyla “yerli” ve “halka doğru” ; veya Batı’nın, özellikle Fransız edebiyatının etkisinde kişisel yollarında yürümüşlerdir.
1923’ten 1940’a kadar devam eden dönemde Kurtuluş Savaşı’nın yarattığı birliğin, yapılan inkilaplar ve reformların etkisiyle sanatçılar “memleket edebiyatı” anlayışıyla Anadolu’ya yönelir.
Cumhuriyet dönemi eselerlerinde öz Türkçecilik anlayışının da etkisiyle genel olarak açık ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
Anadolu, doğal güzellikleri, insanı, sosyal hayatı ve folkloruyla edebi eserlere yansımış, Türk tarihi ve Atatürk’le ilgili konular ağırlık kazanmış, 1940’lı yıllardan sonra ise bireysel duygu ve sorunlar da ele alınmıştır.
Dünyaya açılma ve çağdaşlaşma çabaları edebiyatı da etkilemiş; Dünya edebiyatı daha yakından takip edilmiştir: Dünya edebiyatıyla kurulan bağlar sonucunda; toplumsal gerçekçilik, varoluşçuluk, dışavurumculuk, gerçeküstücülük, gelecekçilik gibi akımların etkisinde ürünler verilmiştir.
İlk yıllarda genellikle Halk edebiyatı nazım şekilleri ve hece ölçüsü kullanılmış; 1940’lı yıllardan sonra ise serbest şiir yaygınlaşmış, aruz ölçüsünü sürdürenler oldukça azalmıştır.
Roman ve hikayelerde toplumsal ve kültürel farklılıklar, ülke ve toplum sorunları, Kurtuluş Savaşı, eski-yeni çatışması, köy ve kasaba insanın çelişkileri, tarihi konular, yanlış Batılılaşma konuları ağırlıkla işlenmiştir.
Tiyatro, yeni Cumhuriyetin ilkelerini halka aktarmada bir araç olarak hızla yaygınlaşmaya başlamıştır; çocuk tiyatrosu çalışmaları yapılmış, kadınlar sahnede daha çok yer almaya başlamış, Devlet Konservatuarı açılmıştır.
Şiir, deneme, eleştiri, edebiyat tarihi alanlarında Cumhuriyet döneminde büyük ilerlemeler kaydedilir, önemli eserler verilir.
Özellikle 1930’lu ve 1940’lı yıllarda yeni akımlar ve topluluklar oluşmuştur: Yedi Meşaleciler, Birinci Yeniciler (Garipçiler), Maviciler, İkinci Yeniciler, Toplumsal Gerçekçiler… Zemheri

Zemheri Araştırmacı Yazar
Bu yazı izinsiz kullanılamaz..