Yaşayarak Yazan Usta Yazarların Hazinli Sonları!
“Hayatım bir trajedidir. Birinci perde evleninceye kadar geçen zaman;
Yıldızsız, cıvıltısız, katran gibi bir gece. Vıcık vıcık ızdırap.
Birkaç şehri fethe yeten bir enerji yel değirmenlerine saldırmakla harcanır.
İkinci perde izdivaçla başlar;
Daha büyük, daha derin, daha uzun acılar. Fakat vahaları olan bir çöl bu ve göğü yıldızlarla dolu; çocuklarım, kitaplarım...”
İşi yoktu, parası yoktu, dostu yoktu...
Daha çok çalışmak zorundaydı. Kitap bitmeden para vermiyorlardı, kitap bitmiyordu.
1947’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Fransızca derslerine girmeye başlar.
Talebe perişandır. Dilini unutan bir nesil, yabancı dili nasıl sevsin ki?
Düşüncesi solda, duyguları sağda olan bir düşün adamının sıradışı yaşamdır.
38 yaşında gözlerindeki miyopun artması sonucu kör olur!..
1954 ilkbaharında görme yetisini kaybeder,
yurtiçinde ve Paris’te bir dizi ameliyat geçirir.
Ancak sonuç değişmez ve ömrünün sonuna kadar bir daha hiç göremez!..
Lakin hayatının en verimli yılları bundan sonra başlar ve neredeyse tüm kitaplarını;
“gözleri kapalıyken” kaleme alır. Adeta kendisi karanlıklara gömülürken,
eserleriyle Türk kültür semasını aydınlatmaya başlar... Bu usta yazar Mütefekkir : Cemil Merç'tir
____________________________________________________________
“Bende yavaş bir kararma gerçekleşti. Bu durum, 1899 yılından itibaren, herhangi bir ani yükseliş göstermeden sürdü gitti.”
Ellili yılların başında Borges, eşinin anlattığına göre, trenle Mar del Plata’ya gitmişti. Doktoru onun herhangi bir şey okumasını kesinlikle yasaklamıştı. Buna rağmen Borges bütün yolculuk boyunca, giderek kötüleşen ışık koşulları altında kitap okudu. En sonunda uykusu geldi ve gözlerini kapadı. Tekrar gözlerini açtığında bir an için bir ışık karmaşası gördü ve ardından karanlık başladı. Bu karanlık bir daha hiç kaybolmadı.
1955 yılında, Arjantin Ulusal Kütüphanesi müdürlüğüne getirildi. “Körlük,” diye yazdı bir keresinde Borges, “Ulusal Kütüphane müdürlerini adeta takip ediyor. Benden önceki iki müdür de aynı kaderin kurbanıydılar.”
“Bana sekiz yüz bin kitabı ve karanlığı aynı anda bahşetmiş olması, Tanrı’nın muazzam ironisidir.”
Büyülü gerçekçilik akımının önde gelen isimlerindendir ve gerçeküstücülük konusunda yazdığı denemeleri ile ünlü yazar: Jorge Luis Borges
____________________________________________________________
Şeker hastası olmuştu ve daha kötüsü bu maraz hızla ilerliyordu. Fakat bundan ne kendisinin ne de o devir doktorlarının haberi vardı.
Olamazdı da zira o zamanlar diyabet ve insülin dünyada bile bilinmiyordu. Her doktora gittiğinde şekerin yaptığı eklem ağrıları için romatizma tedavisi uyguluyorlar ve çıkarken sıkı sıkı tembihliyorlardı: "Aman azizim bol bol portakal, madalina ye, üzüm hoşafı iç" diye.
Böyle diye diye 23 Şubat 1920'de yazarı bir daha kalkmamak üzere yatağa düşürürler. Ve Ömer Seyfettin 6 Mart'ta Haydarpaşa Hastanesi'nde "Ah Selanik!" diye inleye inleye son nefesini verir. Nümayiş gibi kalabalık ve öfkeli bir cemaatin huzurunda cenaze namazı kılınır, sonra Kuşdili'nde Mahmud Baba haziresinde toprağa verilir.
vefatından sonra cenazesi kimsesizlerin cenazeleri gibi Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne kaldırılır ve orada görevli Sivaslı bir hademe tarafından karnı yarılarak otopsisi yapılır.
(Hatta fotografı bile çekilmiştir. kadavrasının fotoğrafını ise kütüphane memuru çekmiş, etrafında toplananlar ilgisiz nazarlarla fotoğrafçıya bakmışlardı. Halbuki önlerinde yatan edebiyatımızın usta kalemlerinden birinin cenazesiydi. Bu ayıp bize yeterdi.)
Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan aynı zamanda da edebiyatımızın en çok okunan yazarlarından olup sadece 36 sene yaşamış olmasına rağmen, Türk Edebiyatı’na birçok eser kazandırmıştır, bir ikincisini yetiştiremedimiz büyük yazar : Ömer Seyfettin
____________________________________________________________
Perde Arası' romanını ölümünden hemen önce, dünyada savaş ve kargaşanın hakim olduğu bir ortamda yazdı. Bu onun pek bilinmeyen en çarpıcı romanıdır.
27 Mart 1941'de yayıncısı John Lehmann'a bir mektup yazıp son romanıyla ilgili kaygılarını anlatmıştır. mevcut biçimiyle Perde Arası'nın (Between the Acts) "çok saçma ve önemsiz” olduğunu düşünüyordur. Gelecek yıl yayımlanmak üzere değişiklikler yapmayı hedeflediğini yazmıştır mektupta.
Ertesi gün, mektubu daha Lehmann'ın eline geçmeden önce ceplerini taşlarla doldurup Ouse Nehri'ne girerek boğulur. muhtemelen Avrupa'da savaşın ilerlemesiyle daha da yoğunlaşan bir depresyona girmiştir.
Öldüğünde 59 yaşındadır. Orlando, Mrs Dalloway ve Deniz Feneri de dahil toplam sekiz romanın yanı sıra çok sayıda makale yazmıştır. bilinç akışı tekniğinin başta gelen bu ünlü yazar: Virginia Woolf
____________________________________________________________
yazdığı eserlerle birçok insanın hayatına dokundu, birçok yazara ilham verdi ve edebiyatı farklı bir boyutta ele alarak farklı boyutlara taşıdı. Hayatı boyunca yaşamın anlamını ve eşitlik kavramlarını sorgulayıp bunları eserlerine de yansıtan, Savaş ve Barış, Anna Karenina, Ivan Ilyiç’in Ölümü gibi önemli kitapları insanlığa armağan etmiş ve kendinden sonraki yazarlara, düşünürlere örnek oldu.
Lüks içinde, büyük paralarla yaşayan yazar, hayatta olduğu süre boyunca, köylü ve çiftçiler gibi yaşamak istedi. Lüksü reddeden, basit giyinmeyi tercih eden, gösterişsiz bir hayat sürdürmek isteyen yazar, eşi Sophia’nın lükse merakı nedeniyle bu isteklerini yerine getiremedi.
Hayatta olduğu sürenin sonlarına doğru, kitaplarının telif hakkı, emeklerinin karşılığı alıp almama konuları ve onca para ailesiyle tartışmalara yol açtı yazarı ve eserlerini halka mal etmek, telif haklarını bağışlamak istese de eşi buna karşı çıktı. Sophia, telif parasının ailesinin hakkı olduğunu, köylülerle aynı yaşamı süremeyeceklerini söylese deyazar köylülere bağış yapmaktan vazgeçmedi.
Benzer sebeplerle, eşiyle ettiği kavgaların, bağrışmaların sonu gelmemiş, evde her gün olan kaos ortamı yazarın son derece canını sıksa da, eşine olan sevgisi ve bağlılığı evi terk etmesini engellemiş. Son zamanlarda eşini boynuna dolanan bir değirmen taşı olarak görmeye başlamış. Onu sahte hayata sürükleyen, vicdanına yük olan bir değirmen taşı. Eşiyle bir kavga edip bir barışarak geçirdiği günler zaten hasta ve yaşlı olan yazarın canına tak etmiş. Hayatının son günlerini huzur içinde geçirmek, ölümünü ise sade bir şekilde karşılamak için, daha önce yeltendiği ev terk etmelerine bir yenisini daha eklemiş. Eşine kıyamaması ve intihar edeceği düşüncesinin ağır basmasıyla önceki denemelerinde geri dönse de bu sefer kararlı olan yazar, eşine mektup bırakıp yerini sadece kızlarına söyleyip 28 Ekim’de evini terk eder. Eşine yazdığı mektupta şu sözler yer alıyordur:
“Gidişim sana acı verecek, üzgünüm, bana inan ve başka türlü yapamayacağımı anla. Benim evdeki durumum çekilmezdi ve çekilmez oldu. Öteki nedenlerin yanı sıra, şatafatlı koşullar içinde, eskiden olduğu gibi, yaşamayı sürdüremedim ve benim yaşımdaki ihtiyarların göreneğine uyarak, dünyayı terk edip, yaşantımın son günlerini sessizlik ve yalnızlık içinde geçirmek istedim.”
Evi terk edişinin ardından karısı kendini göle atarak intihar girişiminde bulunur ancak kurtarılır. Daha sonraki intihar girişimlerinde de her seferinde kurtarılacağını anlayan Sophia, en son açlıktan öleceğini açıklar. Kızlarına kocasının nerede olduğunu söylemeleri için yalvarsa da, eşinin onu bulmaya çalışmasını istemez. Kızları Tatiana ve Sasha (Alexandra) yerini bilse de babalarına verdikleri sözü tutarak asla anneleriyle paylaşmazlar. Nitekim gazetelerde nerede olduğu yazana kadar eşi, kocasının nerede olduğunu öğrenemez.
Ünlü yazar trene biniyor karda kışta ve Astapovo istasyonuna gelince rahatsızlanıyor. İstasyon yakınındaki bir motele yerleşiyor ama, havanın soğukluğu iyi davranmıyor. Zatürre oluyor. Hastalıkla boğuşurken, Astapovo istasyonunda olduğu haberi gazetelerde yerini alıyor elbet. Halk yazarın yanında olmak istiyor, akın akın insan geliyor. Ancak içeri almıyorlar kimseyi, özellikle Sophia'yı. kızı Tatiana’nın odasına girmesine izin veriyor ancak eşi Sophia giremiyor. Sophia güncesinde bu konuyla ilgili şu sözler yer alır:
“Beni eşimin yanına sokmadılar, beni zorla tuttular, kapısını yüzüme kapadılar, bana işkence edip yüreğimi parçaladılar.”
Zatürresi iyice ilerleyen ve 82 yaşında, 20 Kasım’da direnmeyi bırakıyor ve teslim oluyor ölüme. Tam istediği gibi, küçük, eski, sade bir odada, huzurla ve sakince. Onu motelin dışında uğurlayan sayısız insan, yaptığı sayısız iyilik ve dokunduğu yüzlerce yürekle. Ölürken aklında olan “acaba köylüler, onlar nasıl ölürler?” sorusu ile. işte dünyaca ünlü bu yazar: Lev Nikolayeviç Tolstoy
____________________________________________________________
Gençliğinde ülkenin farklı illerinde öğretmenlik yapan yazarın hayatının farklı dönemlerinde ciddi siyasi baskılarla karşılaşır.
Konya'da bulunduğu sırada, bir arkadaş toplantısında Atatürk'ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklanır (1932), bir yıla mahkûm olur ama çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuşur.
Ankara'da, Varlık dergisinde "Benim Aşkım" adlı şiirini yayımlayarak (15 Ocak 1934) Atatürk'e bağlılığını göstermeye çalışır ve bu sayede öğretmenlik görevine devam eder.
Ancak bu sefer de, "İçimizdeki Şeytan" romanı milliyetçi kesimde büyük tepki topladı. Nihal Atsız'ın hakkında yazdığı hakaret dolu yazıya karşılık dava açtı, kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamaz ve bakanlıkça görevinden alınır.
Bunun üzerine, İstanbul'a giderek gazetecilik yapmaya başlayan yazar, fıkra yazdığı La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri, Tan olayları sırasında tahrip edilince işsiz kalır, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkartır. Bu dergiler de kapatılıp, yazılar ve yazarları hakkında kovuşturmalar açılır ve yazarın dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yatar.
Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşakapısı cezaevinde üç ay yatar. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başlar, işsiz kalır. Tek parti yönetiminin baskılarından bunalan yazar, yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı bulamayınca Bulgaristan'a kaçmaya karar verir.
Ünlü şair ve yazar, 2 Nisan 1948'de Bulgaristan sınırını geçmeye çalışırken, kılavuzu Ali Ertekin tarafından öldürülür.
“Türk edebiyatının güçlü yazarlarından biridir. inancı, azmi ve insanına olan sevgisiyle gelecek kuşakları aydınlatan bir düşün insanıdır. Mücadele ve zorluklar içerisinde geçen kısacık ömrüne sayısız eser sığdıran, kültür ve sanat hayatımızda derin izler bırakan bu büyük usta yazar: Sabahattin Ali
Mehmet Ballı
Not: Bu yazı izinsiz kullanılamaz. Lütfen izin alınız
|