Kitaplar Canlı Varlıklar mıdır!
Kitap okumak, harikalar dünyasında bir yolculuğa çıkmak gibidir; neşelendirir, hüzünlendirir, heyecanlandırır, bazen de korkutur, tıpkı doğada çiçekler ve böcekler arasında gezinti gibi…
Fuar ya da kitapçıda bir kitaba dokunduysanız adeta o da size dokunmak için çırpınır.
Önce kapağına gözünüz takılır. Kapak deyip geçmeyin; bir kitabın adı, yazarı, rengi hatta kokusu bile çok önemlidir…
O kitap albeniliyse içinizde kocaman bir merak duygusu uyanır, hele birde romansa… Hemen parmaklarınızla sayfaları çevirip hızlıca göz atarsınız. Eğer merakınız karşılık bulduysa o kitabı sahiplenirsiniz.
O saatten sonra kitap “Oku beni!” diye adeta gıdıklar sizi. Yolculukta, okulda, işte, evde…
Artık dudaklarınız satırları mırıldandıkça sayfa aralarında kalp atışlarınız da hızlanır, olayların içine girip kendinizi gizemlere kaptırdıkça beyninizde merak baloncukları oluşmaya başlar…
Kitabın ortalarına doğru ilerledikçe olay kahramanlarıyla bir bağ kurar, onlarla yürür gidersiniz.
Ne zamanki kitabın son sayfalarına ulaştınız, beyninizdeki o merak baloncukları da birer birer patlar ve olayların çözülmesi sonucu bedenen salgılanan mutluluk hormonlarıyla ruhen de rahatlamış olursunuz. Böylece kitapla olan yolculuğunuz da bitmiş olur…
Dolayısıyla kitaplar size eşlik eden, sizinle konuşan, dertleşen en iyi arkadaştır. Pekâlâ, bu arkadaşa canlı demek yanlış olmaz değil mi…
Şimdilerde ‘Storytel’ adı verilen konuşan kitaplar çıktı; takıyorsunuz kulaklığınızı, kapatıyorsunuz gözlerinizi, sonra bırakıyorsunuz kendinizi anlatıcının kucağına…
Bendeniz orta öğretimde katıldığım “Yoğurt siyah mıdır, yoksa beyaz mı?” konulu münazarada yoğurdun siyah olduğunu kanıtlayarak yarışmayı kazanmıştım… Şaşırdınız değil mi? Eğer savunduğunuz bir fikri, olayı araştırır, emek harcarsanız genellikle hedefinize de ulaşırsınız.
Şimdi de kitapların canlı varlıklar olduğunu iddia ediyorum ve bilimsel olarak bunu size kanıtlamaya çalışacağım:
Bildiğiniz gibi kitaplar harf, cümle ve yazılardan oluşur. Yazı ve alfabe demek aynı zamanda dil demektir. Şimdi buradan bir soru soralım ufkumuzu açmak adına;
“Dil canlı bir varlık mıdır, yoksa yapay mı?”
Aslında bu soru binlerce yıldır tartışıla gelmiştir. Dilin oluşum sürecine ve yayılma sürecine baktığımız zaman dili canlı bir varlık olarak tanımlamak yanlış olmaz. Tıpkı bir insan gibi diller de doğar, büyür ve zamanla tarih sahnesinden silinir. Yine dil tıpkı canlı varlıklar gibi sürekli değişir ve dönüşür. Bu sebeple toplumu etkileyen ve toplumdan etkilenen sosyal bir varlık olan dil canlıdır. Türk Dil Kurumu dili, “Toplum paydaşları arasındaki sosyal ve millî bir anlaşma…” olarak tanımlamaktadır.
Dilin ya da yazının canlı ve organik bir yapı olduğunu kanıtlayan birçok farklı veri vardır. Bunların en önemlisi dilin doğal seçilim kurallarına göre işleyen yapısıdır. Örneğin bir dilde yeni bir kelime üretildiğinde bu kelimenin tutup tutmayacağını halk belirlemektedir. Nitekim birçok kelime aydınlar tarafından yabancı kelimelerin yerine önerilmesine rağmen tutmaz. Bazı kelimeler ise hemen kabullenilir. Bu da dilde doğal bir seçilim kuralının işlediğini gösterir.
Tıpkı insanlar gibi dillerin de kalıtsal kodları vardır. Özgün ve üretken yazarlar yeni sözcük üreterek hem dile katkıda bulunur hem de okuyucuyu şaşırtırlar… Mesela, bendenizin Türk Dil Kurumuna hediye ettiği “Uğultu” anlamına gelen “Rabarba” gibi…
Bir dilin yeterince konuşuru kalmadığında diğer kuşaklara iletilmesi tehlikeye girer. Bu noktada birçok dil tıpkı canlı bir organizma gibi ölmüştür.
İşte kitaplar da böyledir, doğar ve ölürler tıpkı yazarları gibi. Bir yazar olayları kurgular ve eserini piyasaya sunar. Kitap doğmuş olur. Okurun o eseri alıp okumasıyla –kitap- canlanır, işi bitince de ya rafa kalkar ya da fiziki anlamda yok olur, yani ölür…
Hatta öyle kitaplar vardır ki asırlara damgasını vuran yazarını ölümsüzleştirir. Lev Tolstoy, Victor Hügo, F. Mihayloviç Dostoyevski gibi ustaların eserleri Dünya Klasikleri olarak asırlar boyu okuna gelmiştir. Ne yazık ki henüz bizim böyle bir dünya klasiğimiz yoktur… Zemheri yazarmehmetballi@gmail.com
Not:bu yazı izinsiz yayımlanamaz...
Diğer Edebice yazıları okumak için tıklayınız...
|