Dostoyevski’nin Suç ve Cezası Üzerine
Dünya klasiklerini okudunuz mu, Dostoyevski sever misiniz bilmem ama ben Dostoyevski ile tanıştığımda hayatımda değişiklikler oldu…
Bazı ustalar vardır ki çağını aşarak her döneme damgasını vurur. İşte Dostoyevski de bunlardan biri.
Hemen hemen her yazarın özel hayatı da aslında gerçek bir romandır ve eserlerine bu yaşanmışlıklar siner. Bunun en güzel örneğini Dostoyevski de görebilirsiniz. Dünya edebiyat klasikleri arasında ilk sıraya yerleşen Dostoyevski’nin eserleri kadar yaşantısı da okunmaya değerdir. Sizi sıkmadan kısaca ondan bahsedip sonra günümüzle ilintilendireceğiz kısaca:
Bildiğiniz gibi Dostoyevski Rus bir yazardır.
“Fyodor Mihayloviç Dostoyevski tam adıyla 1821 yılında toplam altı çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak Moskova’da dünyaya gelir. Babasının doktor olmasından dolayı çocukluğunu Marya Hastanesi’nin lojmanında geçirir. Babası Mihail zorba ve alkolik, annesi Mariya ise türberküloz hastasıdır. Küçük yaşta Puşkin, Goethe, Cervantes gibi yazarları okuyarak edebiyata ilgi duymaya başlar. 1837’de annesini kaybeder. Ertesi yıl St. Petersburg’daki Askeri Mühendislik Okulu’na gönderilir.
1839 yılında babasının ani ölümü üzerine bunalıma giren Dostoyevski, ilk sara nöbetine yakalanır. Okulunu iyi bir derece ile bitirerek asteğmen rütbesiyle atanır. Fakat içinde yeşeren edebiyat aşkı yüzünden 1844 yılında mesleğinden istifa ederek edebiyata yönelir.
1846 yılında ilk romanı ‘İnsancıklar’ yayımlanır ve edebiyat çevrelerinde büyük ilgiyle karşılanır. Ünlü eleştirmen Belinski ile İnsancıklar sayesinde tanışmış olur ve övgüsünü kazanır. Fakat daha sonra yazdığı; Öteki (1846), Ev Sahibesi (1847), Beyaz Geceler (1848) aynı övgüyü alamaz hatta Belinski‘nin alaylarına maruz kalır. Bunun üzerine ruhsal çöküntü yaşayan ve umudu kırılan Dostoyevski politikaya yönelir.
1849 yılında I.Nikola‘nin baskıcı yönetimine karşı faaliyetlerinden dolayı tutuklanır ve ölüm cezasına çarptırılır. Sekiz ay hapishanede yattıktan sonra arkadaşları ile infaz edilmesine dakikalar kala ‘af kararının çıktığı’ haberini alırlar. İdam cezası, dört yıl kürek mahkumluğu olarak değiştirilir ve Sibirya’ya sürülür. Sibirya’da horlanan, ezilen kesimi yakından tanıma fırsatı bulur ve suç ve ceza kavramlarıyla yoğun biçimde karşılaşır. Hapiste okumasına izin verilen tek eser olan İncil’i burada keşfeder. 1854 yılında kürek cezasını bitirerek er rütbesiyle kışla hizmeti vermek için Semiapalatinsk’e gönderilir. Burada beş yıl görev yapar ve tekrar subaylığa kadar yükselir.
1857 yılında veremli ve dul olan Marya Dimitriyevna İsayeva ile evlenir. 1859’da ordudan terhis edilerek Petersburg’a yerleşir. 1861 yılında kardeşi Mihail ile birlikte Vremya adlı dergiyi çıkarırlar. Bu dergide Slavcı düşünceleri savunduğu tartışma yazıları nedeniyle eleştirmenlerin tepkilerini toplar. Fakat daha sonra ezilenler ve sürgünde geçirdiği zamanlardan ve orada tanıştığı insanlardan etkilenerek, ‘Ölüler Evinden Anılar’ isimli eseri yayımlayarak edebiyat çevrelerine tekrar kendisini kabul ettirir.
Yoğun çalışma temposuyla sağlığı bozulan Dostoyevski, doktorun önerisi üzerine hayalini kurduğu Avrupa seyahatine çıkar. Bu seyahatin ardından Batı kültürünü eleştirdiği ‘Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları’nı kaleme alır. Bu sıralarda dergisi kapatılan Dostoyevski ekonomik sıkıntılar çeker. Maddi sıkıntılardan kurtulma umuduyla Almanya Wiesbaden’e kumar oynamaya ve bir süredir ilişki yaşadığı Polina Suslova ile buluşmaya gider. Birkaç yıl sonra yazdığı ‘Kumarbaz’ romanı ile bu dönemde yaşadığı sıkıntıları anlatır.
1864 yılında kardeşiyle birlikte Epoha isminde yeni bir dergi çıkarır ve Yeraltından Notlar‘ı yayımlamaya başlar. Aynı yıl karısı ve kardeşini kaybeder. En önemli eserleri olan ‘Suç ve Ceza’, ‘Ecinniler’, ‘Budala’yı bu kayıpların ardından kaleme alır. Karısının ölümünden üç yıl sonra Anna Grigoriyevna Snitkina‘yla evlenir. Bu evlilikten doğan kızı Sonya üç aylıkken ölür. Bu ölümün üzerine Dostoyevski derin bir sarsıntı geçirir.
1869 yılında Lyubov adındaki kızı, ardından 1871 yılında oğulları Fyodor dünyaya gelir. 1875 yılında ise Aleksey isimde ikinci oğulları doğar fakat fazla yaşamaz ve üç yaşındayken ölür. 1880 yılında Puşkin anıtının açılışında hem edebiyat çevrelerinde hem de halk üzerinde büyük yankı uyandıran konuşmasını yapar. Dostoyevski ölümüne üç ay kala ‘Karamazov Kardeşleri’ tamamlar ve 1881 yılında St. Petersburg’da hayata gözlerini yumar. Cenaze töreni büyük bir katılımla yapılır ve Tihvin Mezarlığı’na defnedilir.”
…
Edebiyatta gerçekleri yazmaktan ziyade yazdıklarınızın gerçekçi olması çok daha önemlidir. Ancak Dostoyevski’yi incelediğimizde, onun gerçekle gerçekçilik arasında bir psikolojide eserlerini verdiğini gözlemliyoruz. Buna en iyi örnek ‘Suç ve Ceza’ romanını verebiliriz.
Bu eseri öyle bir ucu açık serüvenle yazmıştır ki Dostoyevski, romanda olay kahramanlarına biçilen rollerle verdiği mesaj, toplumsal yaşam açısından dünden günümüze kadar güncelliğini koruya gelmiştir.
Suç ve Ceza romanını özetle;
Ana karakter olan Raskolnikov, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanında yarattığı ve çok tartışma götüren çelişkili bir tiptir. Raskolnikov, insanlara iyilik etmek için tefeci bir kadını öldürür, paralarını alır, sonra pişmanlık duyar ve gider polise teslim olur.
Bu karakterin okuyucuya yansıması, bir yanıyla özverili, idealist bir gençtir; öte yandan çok kolayca insan öldürür. Bu bize “Acaba sadece kimi insanların mı çelişkili olduğunu, yoksa temelde insanın çelişkili edimleri olan, çelişkili bir varlık olduğunu mu gösterir?” Sorusunu sordurur.
Suç ve Ceza romanında öne çıkan tema, Raskolnikov’un ruh halidir. Bu nedenle bu roman psikolojik bir yapıt olarak bilinir.
Dolaysıyla pekiştirelim;
Bu eserden yola çıkarak onun anlatmak istediklerini şöyle özetleyebiliriz;
Dostoyevski’ye göre -İnsanlarda birden çok eğilim ortaya çıkar; hangisi ağır basar, hangisi fırsat bulursa, insanın kişiliğine o damgasını vurur. Gerçekte de insan çelişkili bir varlıktır. İşte toplumsal etkenler burada kendini gösterir.
Hem psikolojik hem de bilinç akışı tekniğini ustaca kullanan Dostoyevski hakkında şu görüşler öne çıkmıştır:
Nietzsche: ‘Kendisinden bir şeyler öğrendiğim tek psikolog Dostoyevski olmuştur.’
Freud: ‘Dostoyevski olmasaydı eğer, psikanaliz biraz beklemek zorunda kalacaktı.’
Einstein: ‘Dostoyevski bana bütün bilim insanlarından daha fazlasını verdi. Gauss'tan bile…’
Albert Camus. ‘Suç ve Cezayı okuduktan sonra ilk kez, yeteneğim hakkında kesin bir kuşku duydum. Ciddi olarak, bu işten vazgeçme olasılığını ölçüp tarttım.’
Stefan Zweig: ‘Dostoyevski psikologların psikoloğudur. Zira Dostoyevski bilinçdışının yeraltı dünyasına doktorlardan, hukukçulardan, suç uzmanlarından ve psikopatlardan daha derin bir şekilde sokulmuştur. Bütün insanlığın son sınırı Dostoyevski değilse hiç kimsedir.’
Cemal Süreya: ‘Dostoyevski'yi okudum o günden beri huzurum yok…’
Bana göre ise (Zemheri): Dostoyevski’yi okudukça tarihi roman yazma yeteneğimin olduğunun farkına vardım ve o günden sonra hayatımda değişiklikler oldu…
Dolayısıyla edebiyatçılar ve bilinçli okuyucular için, edebiyata dair okumalar yapılırken, ilk sıraya Dostoyevski’yi almak çok önemli ve değerlidir…
Zemheri…yazarmehmetballi@gmail.com
Not! Bu yazı izinsiz kullanılamaz... |