ANASAYFA
MAKALE Marko Paşalık yapma!

 

Anladii Anladii Ama Nas siii(!)..

Köklü tarihimizin ünlü simaları vardır. Hemde öyle çok ünlüdürlerki anıldıkları olaylar bile isimleri kadar keskindir ve süreki günümüzle bağlantı kurularak güncellenir. Helede Osmanlı Paşaları ve dönemin önemli şahsiyetleri bunların en bilinenleridir.

Mesela Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Viyana kapılarına dayanmasıyla, bizimde Avrupanın göbeğine bayrak dikmemizle göğsümüzü kabartmıştır. Fakat aynı paşanın yanlış savaş taktiği yüzünden idam edilmesi bir başka handikaptır.

Enver ve Talat Paşalarla I. Dünya savaşında gemilerine çektikleri Osmanlı bayrağıyla Almanları Boğazımızdan geçirmekle savaşın kaderini değiştirmişlerdir. Fakat aynı Enver Paşanın aynı savaş taktiğiyle Sarıkamış’ta 90 bin askerimizi soğuktan kırmasıyla da anılır.

İşte bir başka Ünlü Paşamızda meşhur Makro Paşadır. Günümüzde en çok ismi zikredilenlerdendir. Güncel olaylarla ilişkilendirilmesi ise onun geçmişindeki ününün nasıl kazandığının bir başka öyküsüdür. Hani ‘Git derdini Makro Paşaya anlat’ esprisinin sonucunu biliriz de, bu esprinin aslının nereden geldiğini pek bilmeyiz. Yukarıdaki iki misalde de kısaca belirtildiği üzere, tarihi olaylarda, madalyonun gösterilen ön yüzünden çok çoğumuzun bilmediği arka yüzünde de bir başka gerçek olaylar bulunur ve makro Paşanın da tarihi vesikalarla anlatılan bir hikayesi vardır..

Marko Paşa’nın imajı “dert dinler, ama derde deva olmaz” şekline büründürmüştür. Marko Paşa ayrıca dert dinlerken, konuları kaydırması, lafı yuvarlayıp başka yönlere çevirmesi ile de ünlüdür.
“Marko Paşa”nın tam adı Marko Apostolidis’tir. İlk ve orta öğrenimini Sira Adası’nda yaptı. Daha sonra geldiği İstanbul’da Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de (Askeriye Tıbbiye) okudu.
1851’de mezun olur olmaz okulun seririyat-ı hariciye (cerrahi kliniği) muallim muavini oldu. Cerrah olarak büyük ün kazandı ve Osmanlı tarihinde mirliva (tuğgeneral) rütbesi alan ilk hekim oldu.
Sultan Abdülaziz 1861’de tahta geçince Marko Paşa’yı hekimbaşı yaptı. 1871’de Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane nazırlığına getirildi. Bu görevdeyken Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin kurulması çabalarında önemli rol oynadı. 
II. Abdülhamîd Hân döneminde. 1877’de I. Meşrutiyet’in ilanından sonra Meclis-i Ayan üyesi oldu. Mekteb-i Tıbbiye nazırı iken öldü.

Marko Paşa'nın zarâfeti anlatılır, herkese iyilikle davranmasından bahsedilir. Aslında, bu görünümün maskeden ibâret olduğunu ve arkasında cânilere kol kanat geren çok tehlikeli bir ruhu gizlediğini, Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki bir belgeye istinâden uzmanlar şöyle yorumlamaktadırlar...

Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki 14 Cemâziyelevvel 1303 (18.2.1886) târihli belgede, devlet imkânlarıyla yetişip doktor olan bâzı Rumlar'ın ihânet ve cinâyetleri ortaya konmaktadır. Buna göre, Kırım Harbi esnasında askerî hizmette bulunan bâzı Rum asıllı doktorlar, Ordu-yı Hümâyûn Merkez Hastahânesi'nde birçok Osmanlı askerini zehirlediklerinin tesbit edilmesi üzerine meslekten kovulmuşlardır. Fakat, kendisi de Rum olan Tıbbiye-i Şahâne Nâzırı Marko Paşa tarafından göreve geri döndürülmüşlerdir. Belgeye göre, bunlardan biri o sıralarda mirliva (tuğgeneral) rütbesinde bulunuyor, birkaçı da baştabiblik yapıyordu.

Hasta zehirleme olayı, Girit isyanı sırasında tekrar sahnelenmiştir. Ancak Rum doktorlar bununla yetinmeyip, Suda Limanı Merkez Hastanesini, eşkıyaya bastırarak, hastaları öldürtmüşlerdi. Neticede, meslekten atılmalarına rağmen, Marko Paşa'nın çabaları ile yine göreve dönmeyi başarmışlardır.
Halkın dilinde onun hakkında söylenegelen "Git derdini Marko Paşaya anlat" deyimi, bu şahsın büyük bir sabır ve tahammül sahibi olduğunu gösterir. Burası doğrudur. Aslanda günümüz yöneticilerinin de bulundukları mevkinin vebalinin gerekliliği olarak kendisine başvuran her insanı nezaketle dinlemesi gerekir. Yada yetkilendirilen makamlarınca da.. Fakat burada asıl can alıcı nokta, vatandaşın derdimi dinledi diye minnettar kaldığı yetkilinin etkinliğini yapamamasıdır. Çözüm üretmek yerine sadece gülücükten ibaret bir dinleme anlayışıdır.
İşte Marko Paşa bir hekim olduğu için, hastalarını uzun uzun dinler ve onların konuşarak da olsa bir derece rahatlamasını temin edermiş. Fakat Osmanlı devleti Aliyesi içerisinde öyle bir konuma gelmiş ki, ilgili ilgisiz kimin ne derdi varsa bu paşaya koşar olmuşlar..
Bu durumu bir başka Osmanlı düşünürü ‘Yetkililer ilgisiz, İlgisizler yetkili’ diye veciz söz üretmişler..
Makro Paşada bulunduğu makamın vebali ile değil bir takım siyası çıkarı doğrultusunda halka şirin gözükmek için bu fırsatı iyi değerlendirmiş..

Her kim ki Makro Paşaya bir işi düşse, kendisine başvuranları sükûnetle, sabırla dinlemesi, ancak hiçbir şikâyeti çözüme kavuşturmamasıyla ün kazanmıştı. Bu çözümsüzlüğe en büyük kanıt ise Paşanın şu üslubunda gizlidir, biçareye dönerek,’ anladii anladii ama nassi.. demesidir
Mehmet BALLI-/Araştırmacı-Yazar/2009