Fabrikasyon kitap yazanlara yazar diyeceksek, Cengiz Aytmatov'a ne demeliyiz ?
Fakülte çıkışında bir öğrenci taksiye biner. Sohbet ilerledikçe söz döner dolaşır kitaplara gelir, (Fakülteli ya!) şoför bey, “neler okuyorsunuz gibi bir soru yöneltir. Öğrenci; “e şunu, bunu, falan” … der. Şoför kitap kurdu çıkmasın mı? anlatır anlatır… sonra lafı Aytmatov`a getirir, “çok severim ben, hiç okudun mu? der. O da, “okumadım” deyince, o kadar garibine gider ki, neredeyse bir yuhalamadığı kalır ve “sana kitabını veririm okursun” teklifi alınca utanarak iner delikanlı. Eve gelir gelmez evdekile sorar. Anlar ki kendi hariç herkes biliyor Aytmatov’u! İçinde uhde kalır ve ilk fırsatta Aytmatov’un Cemile'sini alır, okur ve rahatlar ama hep o taksici bey amca aklında kalır. Ne demişler, “bilmemek ayıp değil değil örenmemek ayıp.”
“Yazan”ı “Okuyan”ından daha çok bir millet haline geldik!
Çok şükür mü demek lazım yoksa gülmek mi …?
FORBES Türkiye'nin 2011 satış verilerinden oluşturduğu ''En Çok Kazanan Yazarlar'' listesi, derginin Mayıs sayısında açıklandı. 2011 yılı satış verileri ileriki süreçte geride kalmış olsa bile, bu isim değiştirerek benzeri veriler ileriki yıllarda da devam edecektir.
Bu haberdeki “en çok kazanan”ları aslında, en çok satan, en çok sevilen … gibi her şekilde düşünsel gözlüğümüzden farklı yorumlayabiliriz. Peki gözlüksüz çıplak hali ile nasıl görüp/yorumlamak lazımdır bu haberi/sıralamayı?
Pekala üç başlık altında değerlendirmek mümkündür; okuyucu profili, çok kazanan yazarlar, hiç telif hakkı ödenmeyen yazarlar.
Okuyucu Profili:
İlk emir, “oku” talimatı almamıza rağmen, dünyanın “en az okuyan” toplumlarından biriyiz ne yazık ki! Buna rağmen son birkaç senedir tarihi romanlara olan merakımızdan mıdır nedir, kitap satışlarında kayda değer bir artış olduğunu görüyoruz. Geniş perspektiften baktığımda ben sevinemiyorum maalesef… ama yine de “okumak” adına ümit verici.
Reklamlardan, göz ucu temasından, merakından, kulak misafirliğinden etkilenerek alınan kitaplar bir anda saman alevi gibi parlıyor. Yani, o an ki ruh halimizle etkilendiğimiz kitabın ya da yazarın isminden yola çıkarak kitap alıyoruz. Çoğunluk bu yolu seçince de, tabi olarak o kitap popüler olup hızla rakamları yükseltiyor. Kültürel ve entelektüellik adına buna, “kitapta seçici değiliz” demekten başka bir şey değildir.
Çok kazanan yazarlar:
Edebiyatın penceresinden bakıldığında, “gerçekten okunan” yazar kriteri baz alınır. Yani “okumak için okunan” değil!
İlk üç sıralamayı bildiğiniz gibi; Ayşe Kulin, Elif Şafak ve İskender Pala aldı.
Divan edebiyatıyla akademik kariyer yapan İskender Pala; Tasavvuf ağırlıklı Anadolu kültüründen yola çıkarak mesnevi tercümelerinden faydalanıp bu milletin öz kültürüne yönelik öyküler ortaya çıkartıyor. Kitap isimlerindeki titiz seçiciliği kitabına olan ilgiyi daha da artırıyor. Kitapları sevilerek okunsa da, okur, mesnevinin ağırlığını hissediyor üzerinde.
Popüler dünya kültüründen etkilenerek Post Modern romanlar çıkartan Elif Şafak; yurtdışında yaşaması, kitaplarının 30 farklı dile çevrilmesi onun daha çok tanınmasına yol açıyor. Bu tanınmışlığın kattığı popülerlik ülkemizde hayranlık uyandırıyor. Ancak okuyucu yorumlarına bakılırsa, merakla alınan kitapların çoğunda, okuyucu kitabın sonunu getiremiyor!
Neymiş, demek ki; çok satsa da bazı yazarlar çok okunmayabiliyormuş...
Aslında bu, toplumun bilinçlenmesi ile ilgi bir durumdur. Çok kazanan Yazar, pekala;"banane, ben parama bakarım!" diyebilir, ister okunsun ister okunması...
Biyografik eserlerle yola çıkan Ayşe Kulin; senaristlikten gelmesi, araştırmaları, birikimleri, yazılarına güç katmıştır. İrdelediği tarihi olayları öykülendirirken anokranik sapmalar yapmaması kitaplarına olan ilgiyi daha da artırıyor. Tarihi Romanlarıyla iyi bir damar yakalamış olup okuyucunun belleğine yerleşmiştir. Eserlerinde, üslubundaki akıcılık ve yalınlıkla okuyuculardan büyük övgü almasından anlıyoruz ki Ayşe Kulin kitapları, “okumak için alınan” bir yazar. Edebiyat açısından baktığımızda sevindirici olanda bu olsa gerek. Bu bakımdan en çokların başında Ayşe Kulin olması hakkıdır/yeridir. Diğerleri için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Ya birde, Nobel ödülü alıpta ilk üç sıraya bile girememek var ya…
Hiç telif hakkı ödenmeyen yazarlar:
“En çok kazananlar”ı, değerlendirmesine insani ve iktisadi açıdan bakıldığında, duyarsızlığımızın nasıl bir emek hırsızlığına dönüşerek telif haklarının gasp edildiğini üzülerek görüyoruz, ( bir yazar olarak bu cümleyi sert kullanmak zorunluluğu doğmuştur).
İlgili Derginin açıkladığı sayın yazarlarımız kazançlarıyla ihya olurken; milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal, kültürel, ahlakî, edebî, askerî yani bütün maddî ve manevi zenginliğini eserlerine yansıtmış, yaşadığı coğrafyanın insanının tarih içinde kazandığı değerleri, acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazıya döküp ölümsüzleştirmiş, halkının içine düştüğü zor durumları eserlerinde en güzel şekilde anlatmış, onların çözümlerine dair ipuçları göstermiş, eserlerinde kendi ifadesi ile ‘tipik insan’ı ortaya koymaya çalışmış bir yazarın eserleri tüm dünya ile bizde de ekmek peynir gibi satıldığı halde ülkemizde kuruş telif hakkı ödenmemiş!
Bugüne kadar eserleri 157 dile çevrilen dünyaca ünlü edebiyatçı Cengiz Aytmatov'un Türkiye'de yayınlanan eserleri ve sinemaya uyarlanan kitaplarından hiç telif alamadığı ortaya çıktı. Aytmatov'a ait telif hakları için başlatılan hukuksal mücadelede, yazarın bugüne kadar alması gereken telif ücretinin 5 milyon doları geçtiği tespit edildi. Aytmatov'un Avukatı ile vefatından önce başlattığı hukuki mücadele devam ediyor. ( Bu satten sonra...)
Şimdi sormak gerekiyor:
Fabrikasyon kitap yazanlara yazar diyeceksek, Cengiz Aytmatov'a ne demeliyiz ?
Kes, kopyala, yapıştır. Evir, çevir, ısıt ısıt getir … üç beş günde kitap çıkart ve yok satsın! hemde üzerin "100 bin baskı" diye damga basarak!!! Diğer tarafta yılların emektarı dünyanın en büyük edebiyatçısı avucunu yalasın … Sevgi ile ... Mehmet Ballı Yazar 2013 |