Yozgat Medreselerinin Akibeti Ne ola!
Arapça kökenli Medrese , Müslüman ülkelerde orta ve yüksek öğretimin yapıldığı eğitim kurumlarının genel adıdır. Medreselerde ders verenlere müderris, onların yardımcılarına muid, okuyanlara danışmend, sohta veya talebe, mezun olanlarına da Molla adı verilir.
Türk İslam devletlerinde medrese geleneği Karahanlılarla başlar. F. Reşit Unat'a göre ise İslam'da ilk medrese Büyük Selçuklu Devleti zamanında Alparslan'ın veziri Nizamülmülk tarafından açılan ve yine onun ismiyle anılan Nizamiye Medreseleri'dir. Osmanlı döneminde Anadolu’da yaygınlaşarak resmiyet kazanmıştır.
Başlangıçta pozitif ilimlerinde yer aldığı bütün eğitim faaliyetlerinin yapıldığı kurum olan medreseler, Tanzimat Döneminde yeni mesleki okulların açılması ile sadece din eğitimi verilen okullar haline getirildi.
Medrese, Türk Milleti ve Özellikle Osmanlı Döneminde ilmiye tarihimizin en mühim müesseselerinden biri idi. Medreseler, Osmanlı coğrafyasında en çok da Anadolu topraklarında yoğunluk kazanmakta idi. İdari ve ticari bir kaygısı olmayan Anadolu’nun yoksul topraklarında insanlar kendini ilme vermişlerdi. En çok medrese bulunan yerlerin başında Bozok bölgesi gelmektedydi. O zamanlar Bozok diye bilinen Yozgat bölgesinde tespit edilebildiği kadarıyla, ilk medrese 1753 yılında Çapanoğlu Ahmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. Sadece Yozgat il merkezi ve yakın çevresinde 18 adet medrese yapılmış ve bu medreselerin tamamında “ Molla”(1) yetiştirilerek İslam Dünyasına ihraç edilmekte idi.
Medreselerde ki eğitimle şimdiki eğitim kıyaslanamaz, medreseden çıkanlar her halleriyle kendilerini belli ederlerdi (edep, adap, ilim, tevazu, tekamul, vs...), şimdi ise …
Yozgat il sınırları içerisinde; Demirli Medresi, Köseyusuflu Köyü Medresesi, Örencik Köyü Medresesi, Kızıldağı Köyü Medresesi, Karacalar Köyü Medresesi, İncirli-i Müslim Köyü Medresesi, Ortaköy Medresesi, Topaç Köyü Medresesi, Kargalık Köyü Medresesi, Paşaköy Medresesi, Çöteli Medresesi, Babalı Medresesi, Şefaatli Medresesi, Yekbaş Evcisi Medresesi, Akdağmadeni Ali Efendi Medresesi, Boğazlıyan Cami-i Kebir Medresesi, Musa Efendi Medresesi, Çivi Köyü Medresesi, Köhne Medresesi, Katlıca Medresesi, Kale Medresesi, I. Ve II. Hüseyin Efendi Medresesi, Rumdiken Medresesi, Kozan Medresesi, Hüsbey Medresesi, Sorgun Hacı Ahmet Efendi Medresesi, Ozan Medresesi, Çandır Medresesi, Seyityar Medresi , Aydıncık Medresesi, Kadışehri Medresesi ve Bazlambaç Medresesi . (2)
Yozgat (merkezde 18 adet olmak üzere) il sınırları içerisinde toplam 51 adet Medrese bulunmakta idi. Bunların tamamı bugün araştırmacı dostlarımız tarafından teker teker yerleri tespit edilmiştir.
Nasıl, şaşırdınız değil mi?
O zamanlar nüfus az olmasına rağmen, bu kadar çok medresenin olması, ecdadımızın ilme ne kadar önem verdiğinin kanıtı olsa gerek. Lakin bu medreselerin akıbeti hakkında teferruatlı bilgiye rastlama güçlüğü çekmekteyiz. Gerek Osmanlı Devleti, gerekse Türk Millet olarak yazılı evrak bırakma gibi bir geçmişimiz olmadığı için, Arşivlerimizde yeteri kadar bilgi bulunmamaktadır. Ecdadımızın hep anlata/yaşaya gelmiş bir tarihi geçmişe sahip olduğunu biliyoruz. Yani ilmi yaşamış, tevazudan olsa gerek ki yazmaya önem vermemişlerdir.
Bu nedenle, Araştırmacı dostlarımıza çok önemli ve zor bir görev daha düşmekte, “sözlü tarih çalışması” yapma zorunlu ortaya çıkmıştır. Aslında bu yöntemde de geç kalınmıştır. Çünkü tarihin canlı tanıkları bir bir bu dünyadan göçmektedirler.
Ben yerleştiğim Yalova’nın bir yöresinin tarihi geçmişi ile ilgili bir kitap çıkardım. Bu kitabımı tam 4 sene sözlü tarih çalışması ile başardım. Yaşı 90’ın üzerinde olan tarihin canlı tanıklarını konuşturarak notlar aldım. Sonra arşivlere girerek anlatılanların belgelerine ulaştım. Tarih kitaplarında bir sayfa olarak yer alan 3-4 köyün katliamını, sözlü tarih çalışması ile tam 300 sayfalık Tarihi Romanda anlattım. Ve insanların yüreğinde uzun süre saklı kalan, kanayan dramı Tarihi Romana dönüştürerek edebiyata not düştüm. Balzac’da öyle yapmadı mı? Bugün, dünya, Fransız tarihini Balzac’ın Tarihi Romanlarından öğrenmiyor mu?
İslam Medreseleri Nasıl ve Niçin Kapatıldı?
Ülke genelinde binlerce medresenin kapatılmasını klasik olarak okuduğumuz tarih kitaplarından biliriz ki, 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkartılarak medreseler kapatıldı ve geri kalan tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. …
Halbu ki;
“Medreseler 3 Mart 1924’te kapanmamış, sadece mektepler gibi Eğitim Bakanlığı’na bağlanmış. (Zira o tarihte henüz “Millî” formayı giymemişti eğitim sistemimiz ve “millî” olabilmek için Demokrat Parti’nin kurulmasını, yani 1946’yı beklememiz gerekecektir.)
Peki medreseler ne zaman ve nasıl kapatılmıştı?
Medreselerin kapatılması için 8 gün daha beklememiz gerekecektir. 11 Mart günü, henüz birkaç gün önce bakanlık koltuğuna oturan Maarif Vekili Vasıf [Çınar] Bey, yayınladığı bir genelgeyle medreselerin kapanma emrini verecektir. Lakin kapatma işleminin bir süre daha, belki birkaç ay sürüncemede kaldığı tahmin ediliyor. Zira Vasıf Bey, 17 Nisan 1924 günü TBMM’de sert eleştirilere cevap verirken o sırada medreselerin en azından bir kısmının hâlâ açık bulunduğunu anlıyoruz; bakan, medrese talebelerinin diğer okullara nasıl kaydırılacağına ilişkin sorunlardan söz etmektedir.
Demek ki, medreselerin 3 Mart’ta kapatıldığı doğru olmadığı gibi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kapatıldığı da doğru değildir. Medreselerin bir kanunla değil, sadece bir bakanlık genelgesiyle kapatıldığını söylemek inkılap tarihçilerimize neden bu kadar zor geliyor dersiniz? Yeniden açılabileceklerinden duyulan korkudan olmasın? …” (3)
Medreselerin kaldırılmasında iki sebep olduğu bilinir.
1) Osmanlı’dan kalan değerlerin, zihniyet olarak kaldırılması gerekmekteydi, ne olursa, kim tarafından uygulanırsa uygulansın; amaca ulaşmak gerekliydi. Medrese, tıpkı saltanat-hilafet gibi bir duruma düşmüştü ve onun bu durumdan kurtarılması gerekliydi…
2) Osmanlı’nın çöküşünü hızlandıran en büyük sebeplerden biride medreselerdir. Medreseler ne zamanki bilimi unuttu işi bitti.
Bir üçüncü sebep ya da özet olarak ilave etmek gerekirse; medreselerin kapatılmasına dair bir kanun mevcut değil evet ama medreselerin kapatılması Tevhid-i Tedrisat kanununun akabinde yapılmıştır, ki o dönem var olan ikiliğe yanı; medreselerden yetişen ve 18.yy itibariyle Avrupa tarzında açılan okullardan yetişen insan tipi farklılığına son verme amacıyla eğitim öğretimin birleştirilmesi gereği düşünülerek bu kanun çıkartılmış ve medreseler kapatılarak Milli Eğitim çatısı altında okullar açılmıştır.
Medreselerin kapanmasının bu kadar kolay olması artık toplumsal işlevinin kalmamış olmasıdır da diyebilirsiniz. En son Ahmet Cevdet Paşa gibi bir güneşi bize hediye edip tarihteki yerlerini aldılar.
Tarihi Medreseler Canlandırılabilir mi? Nasıl?
Halen kapalı duran Tarihi İslam Medreselerinin günün koşullarına göre imar edilerek canlandırılması için “bugünden yarına neler yapılabilir?” sorusuna cevaben çözüm yollarını irdeleyelim:
Günümüz koşullarında “Molla” (1) yerine üniversitelerimizde zaten yeterince akademisyen yetiştiriyor. Ülke olarak hep şikayetimizi özetleyen şu cümle ile;
Kendi özümüzü kaybettik, özendiğimiz batının özünü de kabullenemedik, ortada kalakaldık.
Belki geçmişin şanlı günlerine dönebilmek için özümüze geri dönmek adına, bu tarihi medreselerin orijinal mimari yapısında yeniden imar edilip, tarihi misyonuna uygun “Vakıf Üniversiteleri” olarak hizmet verebilir.
Bu medreseler açılmalıdır, çünkü; medreselerde ki eğitimle şimdiki eğitim kıyaslanamaz; medreseden çıkanlar her halleriyle kendilerini belli ederlerdi (edep, adap, ilim, tevazu, tekamül, vs...), şimdi ise çoğu boş bir balondan da boş geliyor bana... eğitim aldıkları dersler hakkındaki bilgileri geçelim, günümüzdeki neslin genel kültürleri bile tam bir rezalet... Tabi Bu medreselerde MEB'e bağlı olmak koşulu ile, çünkü denetim şart.
“BAŞTA Süleymaniye ve Fatih Sahn Medreseleri olmak üzere binlerce İslam medresesi hâlâ kapalı tutulacak ve Heybeliada'daki Rum Ortodoks papaz yetiştirme mektebi açılacak...
İşte bu olmaz.
Ben şahsen Rum mektebinin açılmasına karşı değilim ama bir şartla: İslam medreselerini de açacaksınız.
Bu medreselerin hâlâ kapalı tutulması büyük bir lanete ve uğursuzluğa sebep olmaktadır.
İmam hatip mektepleri var ya!
Onlar İslam medreselerinin yerini tutamaz.
İslam medreselerinde âlet ilimleri ve 'âli ilim'ler okutulur...
Mükemmel Arapça, ardından akait, fıkıh, usul-i fıkıh, usul-i tefsir, usul-i hâdis... Siyer, kelam, ahlâk-ı İslamiye...
İslam medreselerinin açılmasını kimler istemiyor? … ” (4)
Doğduğum köyümde de bu medreselerden biri var. Bazlambaç Medresesi kapandığı sene bile tam 300 “Molla” (1) mezun vermiş olduğunu, medrese ehli merhum babamdan biliyorum. Dedem Mehmet Efendi de Bazlambaç Medresesi’nin Baş Müderrislerinden biri imiş.
Edinebildiğimiz bilgi kadarıyla, Bazlambaç Medresesi’nin bir vakfiyesinin olmadığı, verimli Kümbet Ovası’nda geniş arazisi bulunan itibarlı Baş Müderrislerinin katkısıyla finanse edildiğidir. Bu Baş Müderrisler; Bekir Efendi, Mehmet Efendi, İbrahim Efendi ve Çopraşıklı Hüseyin Efendilerdir.
Köydeki evimizin de hemen altında olan, çocukluğumuzda kırmızı duvar tuğlalarını üst üste dizerek topla devirip dokuztaş oynadığımız, bugün dahi ellerimizle hafiften eşelediğimizde, kırmızı toprağın tırnaklarımızı doldurduğundan Bazlambaç Medresesi’nin varlığını hissedebiliyoruz.
Medreseler kapatıldığında, Yozgat’ta, ilk kurulan ilkokullardan biri, Bazlambaç’ta kurulmuştur.
Bazlambaç Kasabası Yozgat’ta ilk kurulan kasabalarındandır.
En geniş araziye sahip, en gür ormanı içinde, iki güzel yaylası bulunan,
Kıyısından yeşil ırmağın kolu Çekerek Suyu’nun geçtiği, Türkiyenin en kaliteli ve bol soğanının, şekerpancarının yetiştiği verimli Kümbet Ovası’na sahiptir.
Bazlambaç Yozgat’ın en çoklarını içinde barındıran bir beldedir. İl dışa en çok göç veren, 4 öğretim görevlisi ile eğitimi en yüksek, en çok memuruna sahip beldedir.
Arazinin sürekli bölünerek küçülmesi, geçim derdinin zorlaşmasına neden olmuş, 1970 den itibaren gurbete göçler başlamıştır. Dolayısıyla, kasabanın tenhalaşması canlılığını ve eski görkemini kaybetmiştir.
Yıllar yılı nüfus azala azala nihayet “Belde”liğe düşmüş ve hatta şuan “Belde”liği bile tehlikeye girmiştir. Ne yazık ki, sahip çıkılmazsa, gelecekte, göç eden emeklilerin oluşturduğu bir yaşlılar köyü haline dönüşecektir.
Kasabanın canlanması için birçok proje üretilebilir. Bunların başında Bazlambaç Medresesi’nin modernize edilerek eski görkemine kavuşturulabilir.
Yukarıdaki yazdıklarımın ışığında, “yasal mevzuat” gereği, Bazlambaç Medresesi açılamaz ise de, en azından bir “vakıf” kurularak, Bazlambaç modern bir ilim merkezi yapılabilir. Örnek mi; “Bazlambaç Müderrisleri Vakfı” adı altında bir yatılı okul açılarak, yöresinden ve hatta çevre illerden öğrenci toplayabilir. Dolayısıyla bu ilim yuvası sayesinde, tıpkı 90 yıl önceki ihtişamına tekrar kavuşabilir ve dünyaya ilim erbabı yetiştirebilir/ihraç edebilir.
Ne mutlu, bu fikrimizi icraata kavuşturacak Bozok Yaylasının yiğitlerine,
Ne mutlu, yıkılan/kapatılan medreselerin merhum ulemasının mirasına sahip çıkacak heyecanı duyanlara,
Ne mutlu, o aziz toprakların mazlum çocuklarına…
Mehmet Ballı 2012
Not: Bu makaleyi ancak kaynak göstererek kullanabilirsiniz.
____________________
(1) Molla: Eğitimli bir molla İslami Eğitimleri ve İslami kanun ilmini, yani fıkıh ilmini almalıdır. Dinî eğitim, mollalık mevkiinin temel prensibidir. Osmanlı Devleti'nde mollalar medreselerde eğitim almışlardı. Tasavvufî konular çevresinde toplanmış tarikatlarda mollalalr yetiştirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra medreseler kapanmış, mollalık ünvanı kaldırılmıştır.
Molla ünvanı almış bir çok insan, Osmanlı Devleti'nde önemli görevler almıştır. Bu görevlerin an başında Şeyhülislamlık gelir. Molla Gürâni, …
(2) Osmanlı Devleti ve Bozok Sancağı (Ali Şakir Ergin)
(3) Mustafa Armağan
(4) Mehmet Şevket Eygi |