Topsakal'ın Bir İslam Kültürü Olduğunu Biliyor muydunuz?
Yanlış anlaşılmak kadar yanlış bir şey yoktur!..
Etrafımızda kimi zaman topsakalla dolaşan insanlar görürüz. Bazı gazeteci, akademisyen ve en çok da gençler arasında yaygın olarak kullanılan topsakalın aslında bir “İslam geleneği” olduğunu biliyor muydunuz?
Genç insanlara “Niçin topsakal bırakıyorsun?” diye sorduğumuzda;
“(…) Sadece kendime yakıştırdığım için bırakıyorum.” Diye verdikleri cevaba bakılırsa bu günkü gençliğin anladığı manada topsakal geçici bir heves vari tarz olduğunu görüyoruz.
Bir de televizyon ekranlarından gördüğümüz orta yaşlı tanıdık simalar vardır topsakallı. Sorma imkanımız olmasa da tahmin ediyoruz ki onlara da” bu benim tarzım…” diyecektir. Çünkü popüler insanların imaj maker sorunu vardır.
Birde yine yabancıların topsakllı olanları vardır, özellikle Arap liderler… İşte asıl dikkatimizi çeken bu şahsiyetlerin topsakallı olmalarıdır!’
Türk toplumunun genelinde yaygın olmayan bu topsakalı her ne kadar yadırgasak ta, halbuki topsakal, aslında tarihin derinliklerinde yer alan bir İslam kültürüymüş! Hatta avukatların ve akademisyenlerin giydiği cübbe, üniversite öğrencilerin mezuniyette havaya fırlattıkları kep bile İslam örf ve adetlerinden. Lakin gel gör ki bundan Müslümanlar bihaber!
Şimdi topsakaldan başlayarak, günümüze kadar yaşatıla gelen ama anlamı değişen bu İslam geleneklerinin geçmişine bir inelim:
Peygamber efendimizin vefatından sonra, Müslümanların hız verdikleri fetihlerden biride Batı'yadır. İsmini İslam komutan Tarık Bin Ziyad’dan alan Cebeli Tarik Boğazı'nı aşarak Atlas Okyanusu’na kadar ulaşırlar. Bugünkü İspanya’nın olduğu bölge fethedilerek Hilafet Kurtuba Endülüs Emevi Devleti kurulur (959). 800 yıl hüküm sürecek olan bu medeniyet, Müslüman, Arap ve Türk'lerin imarıyla oluşur. Endülüs İslam Devleti'nin başkenti Kurtuba olmak üzere 80 büyük şehir, 3000 ilçe merkezi vardı. Kurtuba’da 200.000 hane evden ancak 50 tanesi Yahudi’dir. 600 cami, 500 hastane, 800 medrese, 900 hamam bulunuyordu. Bu imar,
Endülüs’te 800 yıl saltanat sürerken, 3700’den fazla savaş yapılmıştır.
Yarımadaya daha fetih yıllarında gelmiş olan Arap kültürü, Murâbıtlar ve Muvahhidler (Mücahitler) vâsıtasıyla da işlenmiş, böylece kültürel karışım daha da perçinlenmişti. Dolayısıyla dinî hoşgörü, bilim, kültür ve medeniyet üzerine kurulmuş sekiz yüzyıllık bir tarih olan Endülüs, kendine has coğrafî, siyasî, askerî, toplumsal, kültürel ve medenî özellikleriyle, birbirine karşı saygı ve hoşgörü çerçevesinde bir ara da yaşama sanatının en güzel modelini sunmuştur.
Camileri, sarayları, kütüphaneleri, kağıt imalathaneleri, hastaneleri ve medreseleriyle Endülüs, o günkü Batı'nın gözünü kamaştıran parlak bir uygarlığa sahiptir.
John W. Draper'in deyimiyle, "700 sene sonrasında bile Londra'da bir tek sokak lambası bulunmazken... Sonraki uzun asırlar boyu Paris'teki evinin eşiğinden yağmurlu bir günde sokağa adımını atan bir Paris'li ayak bileklerine kadar çamura batarken, aydınlık ve temiz sokaklarıyla Endülüs kentleri pek ileri ve gelişmiş bir görünüm arz ediyordu".
8 yüz yıl muhteşem İslam medeniyetiyle devleti yönetenler son zamanlarda sık sık saltanat kavgasına tutuşurlar. Kendi aralarındaki, bölünmeler, biribirleri ile savaşlar yıllar yılı sürer.
Yöneticilerin halktaki ilmi, irfanı bırakarak taht kavgalarına düşmeleri, Avrupa’nın fırsat kolladığı tuzağa çekilirler.
“Böl Parçala yok et” mantığını işleten Hıristiyan Avrupa, sonunda Endülüs İslam Devletine son vererek, bugüne değin bir tane dahi camii, İslami eser kalmayacak şekilde kökü kazılmıştır. Üzülerek bu satırları yazarken görüyoruz ki, İslam âlimleri, bütün ilimlerin temeline harçlarını koymuşlardır gerçek bu iken, Avrupalılar birçok buluşu kendilerine mal edipr göz göre göre gerçekleri ters yüz etmişler!..
Son olarak Papa Benedict, İslam’ın Medeniyet hiçbir katkı yapmadığını sadece şiddetle dünyaya yayıldığını söylemiştir(!)..
Bütün bu yüksek kültür seviyesi Endülüs Müslüman ilim adamlarının ilmi ile olmuştur aslında.
Bilim tarihine yön veren bu dönemin ilim adamları şunlardı;
Abbas Kasım İbn Firnas, Ebu Muhammed Cabir bin Eflah el-İşbili, Muhyiddin İbn-i Arabi,
İbn Meymun, Zerkali, Ebul'l Hüseyn Muhammed İbni Ahmed İbni Cübeyr El-Kinani, İbn Rüşd, İbn Tufeyl, İbni Meserre... Endülüs ilim adamlarının yeni birçok buluşlara imza atar iken, muhteşem ilim çağında kendilerine has özellikler edinmişler.
Bu bağlamda bBize aktarılan hadislerden anlıyoruz ki, Hz Peygamber Efendimizin hayatına baktığımızda çok küçük denebilecek hal ve hareketlerde bile başkalarına benzemekten Müslümanlara yasakladığını biliyoruz.
Dolayısıyla, pozitif ilmin zirvesine çıkmış bu Müslüman ilim insanları, giyim kuşamları ile de diğer bilim adamlarından farklılıklarını ortaya koymuşlar...
Bu farklılık gerek İslam medeniyetine uygunluğu ve gerekse yer aldıkları topraklardaki komşu Avrupalılara benzemeyerek kendi tarzlarını yaratmanın ihtişamı!...
Birde, bu günün diliyle anlatmak gerekirse, bu tarzları, o günden bugüne ve bugünden yarına taşınan her döneme hitap eden akademik kimlikler.
Bu gün üniversitelerde mezuniyet sırasında takılan, püsküllü ve dört köşeli kepler, kademisyenlerin veya hukukçuların giydikleri cüppeler, entellerin bıraktığı topsakal hep o Endülüs Emevi Devleti'nin üstün medeniyetleri sırasında ortaya çıkmış nişaneler olduğu söylemek mümkün... (Bunun kesin kanıtı için İspanya'ya gidip belgelemekte nasip olacak inşallah bir akademik makale ile)
Bu ön araştırmamızdan da anlıyoruz ki topsakal bir İslam kültürüdür.
Biz unutsak ta veya unutturulmuş olsak ta, topsakal ve diğer akademik giyim tarzları, o günden bu güne hep tutulmuştur batı coğrafyasında.
Sakal denince işin birde dini boyutu var, aynı soruyu bir de din adamlarına sorduğumda;
“Topsakal bırakmak caizdir. Fakat sünnet değildir. Yani peygamberimizin uygulaması değildir.” Hükmünü veriyorlar. Efendimiz s.a.v "Sakallarınızı uzatın bıyıklarınızı kısaltın” (Müslim) buyuruyor. Yine din adamlarının yorumu, "Bu hadisin ruhundan hareketle, ‘kalıbı ile başkalarına benzeyenin zamanla kalbi ile de benzeyeceği’ hakikati bugün psikoloji ilmi de kabul etmektedir.
Bu sebeple bu tür bir sakal tarzını hoş karşılamak doğru olmadığını söyleyebiliriz. Ancak iyiliğe sebep olmak maksadı ile böyle bir sakal bırakılıyorsa bu hoşgörü ile karşılanabilir. Ancak bu maslahatı da kişinin kendisi değil fıkıh alanında uzman olan kişiler belirleyebilir." şeklinde devam ediyor.
Bir de tarihten örnek verelim konuya munhasır:
Bir Yunan şapkası olan fesin de II. Mahmut tarafından devlet görevlilerinde zorunlu tutulmuş, bu yüzden 'gavur padişah' ilan edildiğini yazar tarih kitapları...
Sonra, Cumhuriyetin ilanıyla, devrim yasaları fesi kaldırılır ama bu kez de 'dini bir vecibe kaldırılıyor'muş gibi toplum yine tepki göstermiş... Fes bir simgedir tıpkı kravat gibi.
Topsakalın özü; aslında bir İslam ilim insanının uygulaması olduğu halde, daha sonraki yıllarda bu uygulamanın Müslümanlarca unutulmasına karşın, Avrupalılarca bir moda olarak uygulana gelmiş... Tabi topsakalı bizim gençlerin de Ayrupa özentisiyle moda/tarz diye bırakıyor olması düşündürücü! her ne kadar Arap liderleri saymazsak...
Mehmet Ballı 2010
Not: Bu makaleyi ancak kaynak göstererek kullanabilirsiniz. |