Kitap Fuarları ve Okur-Yazar Profil Analizi
Önden çocuklar yürüyor onun hemen arkasından anne, biraz daha geriden de baba… Kalabalığa kalmadan biraz daha erken saatte gelmenin dinginliğinde, çocuklar ferah sokaklardan stantların birinden diğerine seğirtiyorlar…
Anne onların peşinden adımlarını hızlandırırken, Babanın bir eli pantolonun cebinde diğer elinde cep telefonuyla aheste aheste yürümeye devam ediyor…
Çocuklar ulaştığı stanttaki kitapların birini alıp diğerini bırakıyorlar; kedili, kaplumbağalı, leylekli, tavşanlı kitap kapaklarının cazibesine kapılılarak. Onların her el attığı kitap aynı zamanda annelerinin de dikkatli göz takibinde ve birkaç evirip çevirmenin ardından Annenin, ”Hangisini beğendiniz çocuğum?” sorusuna, “Şunu, şunu, şunu da…” diyerek, çocuklar heyecanla el çırpıyorlar...
Anne o kitapları eline alarak kısa bir incelemenin ardından içine sinenleri almak için stant görevlisiyle kısa bir pazarlıkla ödemesini yapıp fuarın kalabalıkları arasında kayboluyorlar...
Bu aile bize göre bilinçli bir okur profiliydi.
Bir önceki katıldığımız kitap fuarında ise çok daha farklı bir aile okur profiliyle karşılaşmıştım.
Doğru anlaşılmak adına onu da kısaca özetleyerek, sonra ikisi arasındaki farkı mukayese analizi yapalım:
O fuarda yine bir aile çocuklarını almışlar stantlar arasında dolaşıyorlar. Anne-baba ve çocuklar el eleler. Ara ara hızlıca girip çıktıkları stantların biri de bizimki oluyor.
Bu esnada eline aldığı kitabı göstererek, “Bunu al, bunu…” diyen çocuğa, hem anne hem de baba, “Alırım ama okuyacaksın haa, yoksa boşuna para verdir me, bana!” diyerek parmak sallıyor!..
Ben ise anne ve babanın yüzüne acı tebessümle bakarak, “Çocuğu geri çevirmesek mi, beğendiği bu kitabı, ben ona hediye ediyorum…” deyip, çocuğun başını okşuyor ve kitapla uğurluyorum…
Münferit değil genel sıklıkla karşılaşıyoruz bu tür ailelerle…
Şimdi; yukarıda verdiğimiz bu iki aile arasındaki davranış biçimini siz de karşılaştırınız, hangisi daha bilinçli okur profili dersiniz?
Yani, insan sormadan edemiyor; “Kitap almayacaksanız, çocukları azarlayacaksanız fuara niye geldiniz, değil mi?
İllaki çocuk, alınan her kitabı evde okuyamaya bilir; siz marketten aldığınız bir karpuz, evde kelek çıktığında gidip kasiyeri fırçalıyor musunuz, çocuğunuza kitap için kızdığınız kadar!..”
İlk örnekte ki okur profilinde ise aile fuarı gezerken çocuklarını serbest bırakıp, onların beğendiği kitabı, aynı zamanda kendi süzgeçinden de geçirerek almayı tercih ediyor…
Onun için bilinçli okur olmak çok önemlidir… Ne yediğiniz kadar ne okuduğunuz ve okuttuğunuz da önemlidir.
Çuvaldızı size, iğne kendimize;
Şimdi gelelim tıpkı okur profili gibi, bir de yazarlar arasındaki profile:
Bu hafta sonu Kadıköy Kitap fuarında yağmurlu bir imza günü geçirdik…
Bizim gibi sanatı önemseyen yazarlar için “Kaç kitap sattın?”dan ziyade, “Kaç okura dokunabildin?” sorusu daha cazip ve anlaşılabilirdir.
İmzaladığımız kitap sayısından daha değerli olan okurla buluşarak onlarla hasbihal etme ortamıdır. Biz kitabımızın tüccarı değiliz, zaten 'fuara gelirken niyetiniz ne ise giderken de kazancınız o nispette olur...' diye tasavvur ederiz. Fuarlar okur-yazar buluşup karşılıklı diyalog kurmak için fırsattır...
Bir de fuara özel davet edilen popüler yazarlar vardır.
Mesela bu fuarda da roman yazarı Ahmet Ümit vardı. Kendisine ayrılan saatler içerisinde, önünde uzun kuyrukların oluştuğu stantta kitaplarını imzalayıp ardından da kaçar adım fuardan ayrıldı.
Halbu ki, imza sonrası fuar alanını dolaşarak mütevazıce birkaç stantta uğrasaydı, diğer yazar kalemdaşlarına da manevi destek vermiş olurdu, değil mi…
Maalesef hem yayıncılar hem bazı yazarlar bu popüler kültürün hegomonyasından kurtulamayarak bireysel ve egoistçe davranıyorlar.
Ancak ben Ahmet Ümit’i imza sonrası fuar çıkışında yakalayarak aklımda biriktirdiğim sorulardan bir kaçını sorma fırsatı buldum, ayaküstü. O da kaçamak cevaplar verdi tabi. Merak edenler için hemen kısaca aktaralım aramızda geçen diyaloğu:
(...)
- Ahmet Bey merhaba, kitaplarınızı yazarken mekân gözlemlemesi yapıyor musunuz, yoksa tamamı kurgu mu?
- Merhaba, tamamı kurgu...
- Peki, o zaman anakronik sapma olmuş olmuyor mu?
- Hayır, kitabının başında not düşerseniz sapma olmaz...
Sonra ardından kendi kendime söyleniyorum, "Halbu ki sizin kitaplarınızı çoğu insan tarihi roman olduğunu sanıyor..." (Tarihi Roman Nedir? Merak edenler bu linkten okuyabilir.)
…
Velhasıl, gözümüze bu takılanların haricinde, bir de gönlümüze takılanlar vardı tabi:
kitap fuarlarına koşa koşa GELENLER vardı, gelmek isteyip de meşguliyetinden dolayı GELEMEYENLER, “Hocam ben kitap okumayı sevmiyorum!” acziyetiyle GELMEYENLER…
Ha, bir de yazar olarak nezaketen duyuru yapıp, mesaj attığınız halde, hani olabilir ya işi gücü vardır fuara gelemeyebilir, bu anlaşıla bilirdir. Ancak davetinize icabet etmediği halde bir “Hayırlı olsun…” dahi diyemeyecek kadar tuhaf insanların bu davranışı üzücü! Çünkü şurası bir gerçek ki, insanın insan üzerindeki haklarından biri de bu olsa gerek. Pekiştirelim yanlış anlaşılmamak adına; bizim için “Hayırlı olsun” demek de çok kıymetlidir, fuara kadar gelemeseniz de…
Yağmur-çamur demeden, yakın-uzak mesafeyi kat ederek bizleri onurlandıran tanıdık, standımıza uğrayarak söyleşimize kulak verip ilgi uyandıran kitaplarımızı imzalatan tanımadık... ne kadar okur/güzel insanla görüştü isek, hepsine ayrı ayrı teşekkürlerimle bir kez de buradan selamlıyorum… İyi ki varsınız… yazarmehmetballi@gmail.com
Kitap Fuarı görselleri için tıklayabilirsiniz
Not! Bu yazı izinsiz kullanılamaz... |