Fetih mi, İşgal mi?
Geceler vardır dirilişe gebedir, gündüzler vardır ölüme davetiyedir…
Dün bir arkadaş şöyle serzenişte bulundu; “Ballıcığım, Türklerin yapmış olduğu işgal mi, fetih mi? Bazı kafalar karışık, bu konuda bir kitap ya da akademik makale yazamaz mısın?”
Benim cevabım net oldu; “Bu konuyu içine alan piyasada çok miktarda kitap var, akademik makale için araştırmaya da gerek yoktur, ancak madem böyle bir talep geldi, kafaları aydınlatıcı bir kaç kelime edelim: Fetih; İslami bir terimdir. Zafer şuuruyla topraklarını genişletmek için savaşarak toprak almaya denir. Alınan topraklarda yaşayan sivillere ve masumlara hiç bir zarar vermeden bölgeyi ele geçirdikten sonra adil bir şekilde kontrolü sağlamaktır. Fetihlerde insanların dinine, inançlarına örf ve adetlerine karışılmaz. Sadece yönetim ele geçirilerek İslami hâkimiyet kurulur. Daha açık bir ifadeyle ‘fertlerden önce devlet İslamileşir.’
İşgal ise ele geçirmedir. Savaşarak elde edilen topraklarda ekonomik ve siyasi açıdan el koymak demektir. İşgal edilen yerler zapt ve rapt altına alınarak adeta yağma edilir. Hâkimiyet kurularak işgal altında olan yeraltı ve yerüstü zenginlikleri işgalciler tarafından sömürülür. İşgal edilen toprakların hâkimiyeti başkasının adına görünse dahi yapılan tüm işler işgalciler tarafından yürütülür.
Geçmişe baktığımızda; Haçlı Seferlerinde batılıların Anadolu’dan başlayarak Kudüs’e kadar nasıl yakıp yıktıklarını görürsünüz. Türklerin veya İslam halifelerinin ise tam tersi yönde yaptıkları akınlarda yakıp yıkmak yerine imar ettiklerini görülür. Anadolu’yu fetheden ecdadın yaptıkları hanlar, hamamlar, ibadethanelerle nasıl muhteşem işler çıkardıkları ortadadır. Daha ilerisinde ise Endülüs Emevi Devleti’nin ihtişamı buna bir başka örnektir.
Bugünde öyle değil midir; ABD başta olmak üzere batılılar petrol sömürüsü için Ortadoğu’yu yıllardan beri işgal altında tutuyorlar, kan ve gözyaşıyla dolu vekâlet savaşları vererek… Rusya’nın Ukrayna’ya yaptığın görüyorsunuz… Türkler ne yapıyor, onların yakıp yıktıkları yerleri yeniden imar etmeye, o insanlara yardım ederek, gözyaşlarını dindirmeye çalışıyor, AFAD, İHH gibi kurduğu insani yardım vakıflarıyla…
Daha kısa ifadelerle özetlemeye çalışırsak, işgalde baskı, fetihte ise ikna vardır. Birinde ‘ben kavgası’ verilirken diğerinde ‘biz mefhumu’ ön plandadır. Birisi ‘madde temeline’ dayanırken diğerinde ‘mana güzelliği’ kendini göstermektedir. Birisinin ‘insani kaynağı nefis iken,’ diğeri ‘akıl ve kalp açılımındadır.’ Birisi ‘Batıl Medeniyet’ olarak adlandırılırken diğeri ‘Hak Medeniyet’ adıyla bütünleşmiştir. ‘Fetihte Can, Mal, Din, Namus gibi değerler korumaya alınırken, işgalin hemen sonrasında mal, can ve namus tecavüze maruz kalmakta, din tahrif edilmektedir. Fetihte ağaçlara, tarlalara bile zarar verme durumu söz konusu değildir ve yaşlılar, kadınlar, çocuklar, hastalar kısacası siviller koruma altındadır. İşgalde ise öncelikli hedef sivillerdir.’
İslam’da Cihad fikriyle dünyanın dört bir tarafına gidilmiştir. Ancak hiçbir zaman insanlar dinlerini değiştirmeye zorlanmamıştır. İslam’ı seçenler ise fetihlerden sonra şahit oldukları adaleti, hoşgörüyü gördükten sonra kendi iradeleriyle Müslüman olmuşlardır. İşgalde ise ölümle özgürleştirme operasyonundan kurtulanlar zorla veya para karşılığı Hıristiyan yapılmıştır. Hatta Tahrif edilmiş Hıristiyanlık kanla, savaşla yayılmıştır. Protestanlığın babası olan Luther’in şu tespiti konuyu gayet iyi özetlemektedir: “İncil; kargaşa, skandal ve isyan olmadan tanıtılamaz. Tanrı’nın dünyası, kılıcın, savaşın, tahribin, perişanlığın, zehirin dünyasıdır.”
Siz takılmayın öyle, İstanbul’un Sultan Fatih tarafından alınmasına, “Fetih mi, İşgal mi?" Diye kafa karıştıranlara… Bir çağ açılıp çağ kapanmıştır, bunun tartışması mı olur, Ayasofya hala dimdik ayakta… Sözün özü; fetih güven ve özgürlük umutları yeşertirken, işgal yıkım ve sömürü demektir. Birinde huzur, diğerinde gözyaşı vardır…
Mehmet BALLI/Yazar Araştırmacı
Not: Bu bilgiler izinsiz veya kaynaksız kullanılamaz |