ANASAYFA
ARAŞTIRMA Araştırma Makalesi | Mehmet Ballı

Avokado Mucizesi ve Bizde ki İlginç Tarihçesi

Ofisimdeki çalışma arkadaşım Harun ile, geçenlerde bayram izin dönüşünde şöyle bir diyalog geçti aramızda:
-Ballıcığım uzun zamandır görmediğim Amcamla bayramlaşırken şaşkınlığımı dile getirerek sordum:
“Emice yüzün nurlanmış, maşallahın var, ne yaptın, ettin de böyle parlıyorsun? Deyince 70 yaşındaki Emicem, tebessüm ederek:
“Yeğen, bir ara rahatsızlandım, Avokado diye bir meyve önerdiler, ben de o günden başlayarak altı ay boyunca her gün bir adet Avokado meyvesi yedim, şimdi turp gibiyim…

Harun kardeşimin bu anlatısı benim ilgimi çekti ve araştırmaya başladım. Meğer yeni diye bildiğimiz Avokado, bizim Anadolu topraklarında 250 sene önce yetiştirilmiş, patatesten de önce…
Avokadonun memleketimize gelişinin çok ama çok ilginç hikayesi şöyle:
Osmanlı’da Yanya Mutasarrıfı Kızıl Rıza Paşa’nın üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelen Kamil Efendi, babasından kalan mirasla önce Roma, daha sonra Paris’e giderek müspet ilimler eğitimi alıp İstanbul’a döner ve kısa zaman sonra da Ağabeyinin aracılığıyla Osmanlı Sarayında Bostancı başının yanında çalışmaya başlar.
Zamanla bilgisi, çalışkanlığı ve azmi ile Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa’nın dikkatini çeker, tam bu sırada İstanbul’daki lale bahçelerinde bir hastalık peydah olmuştur. Kamil Efendi, öğrenmiş olduğu ilmi ve fenni yöntemlerle hastalığı tespit ve tedavi etmesi için Sadaret tarafından görevlendirilir ve o da hasta laleleri tedavi eder. Bu başarısı Sultan III. Ahmet tarafından takdir ve taltif edilerek, “Halaskaran-ı lalezar” lakabı ile Saray çevresinin aranan simaları arasına girer. Bir de Saray tarafından O’na Yalova’da geniş arazi tahsis edilir.
Molla Kamil Efendi böylece kendisine mükâfat olarak ihsan edilen Yalova’daki arazisinde eğitimini aldığı fenni ziraat usullerini kullanarak tecrübelerde bulunmak ister. Bu tecrübelerin en ilginci ise daha önce Fransa’da görüp çok beğendiği Avokado meyvesini Anadolu koşullarında yetiştirme çabasıdır. Uzun uğraşılar ve melezleştirmeler sonucunda Yalova iklimine dayanıklı Avokado yetiştirmeyi başarır ve mahsulünü bir risale ile Saraya şöyle takdim eder:
“Avokado nam-ı bu ağaca kim timsah armudu da derler, faidesi saymakla bitmez. Sayesi hoş, bakması ala, yemişi leziz ve şifadır. Meyvesi cennet taamı olup neyle yense yakışır, ağza ferahlık mideye küşayiş verir. Yağı sürülende cilde sedefi bir nur katar. Evrakı pişirilip içilse hasat-ül kilyenin (böbrek taşı) ilacudur…”
Meyvenin tadını beğenen Damat İbrahim Paşa, verdiği davetlerde Avokadoyu ikram etmeye başlar ve moda haline gelen bu egzotik yiyecek, kısa zamanda İstanbul seçkinleri tarafından benimsenerek sofralardaki yerini alır. Kamil Efendi bu yeni nimetin yayılması ve halkın da istifadesi için gayret gösterdiyse de, Avokado halk arasında pek tutulmaz, Saray ve elit tabakanın dışında kullanılmaz.
Tam bu zamanlarda yani 1730 yılı Eylül ayında Patrona Halil ayaklanması çıkar ve İsyancılar Damat İbrahim Paşa ile birlikte Kamil Efendi’yi idam ederler…
Ayaklanmaya katılan bir grup bağnazın telkiniyle “Avokadonun timsah ile ağacın cimasıyla mahsul olduğu…” söylentisi yayılır ve bununla yetinilmez bir de dini mercilerden, “Avokadonun mekruh olduğu, Müslüman memlekette ziraatı ve yenilmesinin caiz olmadığına…” dair fetva çıkartılarak Yalova’daki tüm Avokado ağaçları yakılıp tahrip edilir.
Böylelikle Türk tarihinin ilk modern tarım denemesi, bir grup bağnaz tarafından durdurulmuş ve Avokadonun tekrar ülkemize girişi ancak yaklaşık 250 yıl sonra olabilmiştir…
Hala pazarlarımızda tane usulü satılan tek meyve olan Avokadoyu, emekli olduğumuzda ikinci memleketimiz olan Yalova’mızdaki bahçelerde tekrar çoğaltıp bu memleketin insanına tane ile değil kilo ile yedirmek bize nasip olacak inşallah…yazarmehmetballi@gmail.com
Not! Bu yazı izinsiz kullanılamaz...