ANASAYFA
Kültür Sanat Edebiyat SULTAN İKİNCİ ABDULHAMİD HAN

Abdulhamid’i Nasıl Bilirsiniz?

Televizyon dizilerinden öğrendiğiniz Ulu Hakan Abdülhamid mi, yoksa gerçekte yaşamış Sultan Abdülhamid mi? Tartışmaların odağındaki son imparator…
Bilgi ve belgelerle konuştuğumuz için bize, sıkça sorulanlardan biri de, “2.Abdulhamid’i nasıl bilirsiniz?” sorusudur.
Bu vatanın evladı olarak önce şunu söylemek lazım; sevseniz de, sevmeseniz de O bizim 34 yaşında tahta geçen, 34 yıl hüküm süren 34. Padişahımızdır. İllaki her insanın artı yönleri kadar eksi/k yönleri de vardır, hele de bu bir yöneticiyse…
Bir kulaktan dolma anlatılanlar vardır, bir de tarihin yazdığı gerçekler. Tv. dizilerinde kurgulandığı gibi yabancı elçilere diz çöktüren, saltanatı boyunca hiç toprak kaybetmeyen Ulu Hakan Abdulhamid vardır; bir de 33 yıl süren işgalle Anadolu topraklarında Sivas’tan öteye gidemeyen, Osmanlı coğrafyasını fokur fokur kaynatan  milliyetçilik başkaldırılarıyla uğraşırken, aynı zamanda suikaste uğrama pahasına iç ve dış güçlerle mücadele etmiş, ülkesine birçok yenilikler getirmiş gerçekte olan Sultan Abdulhamid Han vardır.
Hayatın birçok alanında olduğu gibi, tarihi gerçekleri okumadan, sırf siyasi ve ideolojik düşüncelerle Sultan 2. Abdülhamid’i yorumlayarak, onun lehinde veya aleyhinde atıp tutan çok insan vardır. Ancak bir tarihi romancı olarak tarafsız gözle size okuduğumuz gerçekleri anlatacağız bu makaleyle.
Sarıkamış tarihi romanımızı yazarken 2.Abdulhamid Han’ı araştırma fırsatımız oldu ve o kitabımızda da yeteri kadar değindik. Ancak bu suali de kısaca şöyle cevaplamış olalım:

2. Abdülhamid’in babası Sultan Abdülmecid, tahta iken Osmanlı’ya gelir getirici uğraşlar yerine, yurtdışı gezileri ve yabancı elçilere sıklıkla verdiği balolar savurganlığı yüzünden mali açıdan ülkenin hazinesi boşalmıştı; Onun ölümüyle tahta geçen Amcası Sultan Abdülaziz’in ise, Osmanlı idaresine muktedir olamayışı yüzünden, saray paşalarının entrikalarıyla suikaste kurban gitti...
İşte bu çalkantılı ortamda tahta geçen 2.Abdulhamid, zekâsı, azmi ile devleti daha ilk günden toparlamaya çalışmış ise de, öncesinde bir kere gövdeye girmiş olan kurtçuklar, onun saltanı boyunca da kemire kemire Osmanlı’yı yiyip bitirdi. Neydi bu kurtçuklar bakalım;
Kurtçuk dediğimiz bu sinsi kemirgenler, aslında Osmanlı karşısında birleşen o dönemin en güçlü devletleri olan ve ‘Batılı Güçler’ olarak adlandırılan; “İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda ve Avusturya idi...
Osmanlı’yı dışarıdan yıkamayan bu Batılı güçler, kaleyi içeriden fethetmek için bir araya gelerek Ekonomik, Siyasi ve Askeri yönden çökertme planları yapıp, kısa zaman içerisinde de hayata geçirdiler...

Batılı güçler ilk olarak Ticari ve ekonomik güçlerini kullanarak, hazinesi zor durumda olan Sultan 2. Abdülhamid’e Galata Bankerleri aracılığıyla borç para verdirerek, yüksek faizle devletin elini kolunu bağlayıp sonunda 1881’de ‘Duyun-i Umumiye’ anlaşması yaparak Osmanlı’nın kalbine adeta bir bomba bıraktılar…

Aynı Batılı güçler, bu ekonomik kuşatmanın hemen peşinden Siyasi güçlerini kullanarak, ‘Jön Türkler’ aracılığı ve ‘İttihat ve Terakki Cemiyeti’ adıyla 1889 yılında, “Hürriyet ve adalet” düşüncesiyle Paris’te gizlice bir dernek kurdurup, akabinde bütün Osmanlı coğrafyasına şubelerini açarak, bir bir Osmanlı paşalarını ağına düşürüp 2. Abdulhamid’in etrafını kuşatarak adeta sırtına bir hançer sapladılar...

Bu Batılı güçler, üçüncü darbe olarak da, yine aynı dönemde, Rusları kışkırtarak Doğu’dan ve Batı’dan Osmanlı coğrafyası üzerine saldırtarak 1877’de 93 Harbini başlatıp Osmanlı Ordusunun zayıflatarak ayaklarını bağladılar.
Bu öyle bir menem harpti ki, aralıksız tam 37 yıl sürdü ve bu harbin 33 yılı 2. Abdülhamid döneminde geçti (Sarıkamış)…

Sonunda köşeye sıkıştırdıkları Sultan 2.Abdülhamid’i, İttihatçılar marifetiyle 31 Mart Vakıası ve Babıali Baskını sonucu ‘Paralel Devlet’ kurdurup tahtan indirdiler…

Dolayısıyla 2.Abdulhamid, onca akıl planına ve milli-muhafazakarlığına rağmen, o sırtına saplanan hançerle, ayaklarına dolanan bağla Osmanlı’nın çöküşünü önleyememiş ve bir de İmparatorluğun kalbine bırakılan Düyuni Umumiye ile bombanın pimini çekmişti. Bu üç büyük tarihi olay O’nu diğerlerinden ön plana çıkartarak günümüze kadar hep gündemde tuta gelmiştir…

Diğer taraftan 2. Abdülhamid’in bir de Osmanlı’da neler yaptığına dair bir vesika ile Necip Fâzıl’ın, ‘Ulu Hâkan’ isimli kitabında yer verdiği eserlerine bakalım:
“Sultan 2. Abdülhamid, hükümdarlığının 25. yılında, Kise-i Hümayun'dan yani şahsî parasından millî tesislere tam 72 milyon 780 bin 129 altın sarf ederek tam 1552 parça hayır ve irfan binâsı yükseltmiştir. Bunlar cami, mektep, medrese, hastane, fabrika, tezgâh, bakım ve terbiye evi halinde tesis. Haydarpaşa'da ne kadar millî ve resmî tesis varsa hepsi O'nun. Lise binâsı, hastâneler, baytar mektebi, mendirek vs.
Yıldız üstündeki bütün binâlar, kışlalar vs.
Çapa mektepleri, Gurebâ hastânesinin ilâve pavyonları, Hamidiye Etfal Hastânesi, bugün hâlâ bütün İstanbul'u ihyâ etmeye devâm eden Hamidiye çeşmeleri…
Üsküdar'da Şabanağa Tekkesi civârındaki mektep ve binâları, Beykoz cam fabrikası, Sultanahmet Sanâyi Mektebi, Yüksek Ticâret mektebi binâsı, Küçükçekmece kibrit fabrikası, Hereke dokuma fabrikası, Yıldız çini fabrikası, İzmir, Bursa, Diyarbakır, Sinop, Konya vs sanayi mektepleri, İzmit, Adana vs'de Hamidiye köyleri, koskoca Tıbbiye ve Mülkiye mektepleri, mühendishâne ilâveleri.
Her vilâyette okullar, hastâneler, yollar, çeşmeler...
Viyana'dan başka bir yerde, bir eşi bulunmayan modern bir tıp fakültesi…
Ayrıca hicrî takvimle;
1293'te Mektebi Mülkiye,
1297'de Hukuk fakültesi ve Divân-ı Muhasebatı (Sayıştay) ve Beyoğlu Kadın Hastanesi,
1299'da Güzel Sanatlar Akademisi,
1300'de Yüksek Ticaret Mektebi,
1301'de Yüksek Mühendis Mektebi ve yatılı kız lisesi,
1308'de Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi, Kâğıthane'de Poligon…
1303'te Terkos suyunu İstanbul'a getirdi.
1307'de Bursa İpekçilik Mektebi,
1309'da Bursa demiryolu ve Aşiret Mektebi,
1310'da Üsküdar Lisesi, Rüştiye mektepleri ve yeni PTT binâsı,
Osmanlı Bankası, Yafa-Kudüs-Ankara demiryolu, Hamidiye kâğıt fabrikası, Kadıköy havagazı fabrikası,
1311’de Osmanlı Sigorta şirketi, Küçüksu Barajı ve Manastır-Selanik Demiryolu,
1312’de Hamidiye Yüksek Ticaret Mektebi ve Galata Tophane rıhtımı,
Dolmabahçe saat kulesi,
1313’te Beyrut-Şam demiryolu, Dârülaceze binâsı, mum fabrikası, Afyon-Kargu demiryolu, Sakız limanı, şimdiki İstanbul Erkek lisesi binâsı, İstanbul-Selânik demiryolu, Bakırköy Akıl Hastânesi,
1315’te Selânik rıhtımı, Şam-Halep demiryolu ve Şifâ hastânesi.
1316’da Şişli Hamidiye Etfal Hastânesi,
1318’de Medine-i Münevvere'ye kadar telgraf hattı,
1320'de Hamidiye-Hicaz demiryolu, Kâğıthane'de Hamidiye İçme suyu, Haydarpaşa rıhtımı, Modern Arama Mektebi, Şam'da Tıbbiye-i Mülkiye.
1322’de Dilsiz ve sağırlar okulu, Bingazi'ye telgraf hattı,
132’ te Yıldız Sarayı ve önündeki Hamidiye Cami-i Şerîfi, İstanbul-Köstence kablo hattı. Haydarpaşa istasyon binâsı…

Velhasıl; Sultan Abdülhamid bizde hâlâ ifrat-tefrit hudutlarının arasında değerlendirilerek, yani bir kesimin gözüne ‘ulu hakan’, diğerlerine göre ‘kızıl sultan’ olsa da, O’na takılan;
Sani-i Bani-i Devlet Hakanı Osmaniyye, Emir-ül Muazzam, Padişah-ı Alem Penah, Şehinşah, Abdülhamid Han… adıyla, Osmanlı İmparatorluğu’nun en kudretli sultanlarından biri olarak tanına gelmiştir...


Mehmet Ballı Tarihi Romancı
*Bu yazı izinsiz kullanılamaz..