Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla
1- Güneşe ve onun parıltısına(1) andolsun.
2- Onu izlediği zaman aya,
3- Onu (güneş) parıldattığı zaman gündüze,
4- Onu sarıp-örttüğü zaman geceye,(2)
5- Göğe ve onu bina edene,(3)
AÇIKLAMA
1. Burada "duha" kelimesi kullanılmıştır. Kelime, aydınlık ve ısıya da delalet etmektedir. Arapça'da bunun genel anlamı, güneşin epeyce yükselmesini ifade eden kuşluk vaktidir. Ama güneş yükseldiği zaman sadece aydınlık değil ısı da verir. Onun için "duha" kelimesi güneş'e nispet edildiği zaman, "aydınlık" ve dolayısıyla gündüzün güneşli olması tam olarak ifade edilmiş olur.
2. Yani, gece geldiğinde güneş örtülmüş olur. Gündüzün aydınlığı gece olunca kararır. Bu durum şöyle açıklanmıştır: Gece güneş'e ortaktır. Çünkü gece olduğu zaman güneş ufuktan aşağı batar. Dolayısıyla unun aydınlığı dünyanın gece olan kısmına ulaşmaz.
3. Yani, tavan gibi onu yeryüzüne astık. Bu ayette ve sonraki iki ayette "ma" kelimesi kullanılmıştır. Yani, "ma bennahâ", "ma tahahâ", "ma sevvaha" şeklinde kullanılmıştır. Müfessirler bu "ma"yı mastar olarak anlamışlardır. Buna göre ayetleri şöyle tefsir etmişlerdir: "Gökyüzünü kaim etmeye yemin olsun", "yeryüzünü beşik yapmaya yemin olsun", "nefsin düzenlenmesine yemin olsun". Bu üç cümleden sonraki ifade olan "nefse takva ve fücuru ilham etti" sözü, yukarıdaki tefsirlere uymamaktadır. Diğer müfessirler "ma"yı, "men" veya "ellezi" manasında anlamışlar ve bu cümlelerin anlamını şöyle vermişlerdir: "gökyüzüne asan", "yeryüzünü döşeyen" ve "nefsi düzenleyen". Bize göre bu ikinci şekil doğrudur. "ma"nın Arapça'da cansız ve aklı olmayan mahluklar için kullanıldığına itiraz edilmez. Kur'an-ı Kerim'in pek çok örneğinde mevcut olduğu gibi, "ma" "men" yerine kullanılmıştır. Mesela "ve la entum abidune ma a'bud" (Kafirun-3) , "Fenkihu ma tabe lekum min en-nisa" (Nisa 3) , "ve la tenkihu ma nekaha âbâ ukum minen-nisâ" (Nisan-22) .