27- Yaratmak bakımından (13) siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü?(14) (Allah) Onu bina etmiştir.
28- Onun boyunu yükseltti, ona belli bir düzen verdi.
29- Gecesini kararttı, kuşluğunu açığa-çıkardı.(15)
30- Bundan sonra yeryüzünü serip döşedi.(16)
31- Ondan da suyunu ve otlağını çıkardı.(17)
32- Dağlarını dikip-oturttu;
33- Size ve hayvanlarınıza bir yarar (meta) olmak üzere.(18)
34- Ancak o, 'her şeyi batırıp gömen büyük-felâket (19) (kıyamet) ' geldiği zaman.
35- O gün, insan, neye çaba harcadığını düşünüp-anlar?(20)
36- Görebilenler için cehennem de sergilenmiştir.

AÇIKLAMA

13. Şimdi Kıyamet gününün ve Ahiret hayatının vukû bulması ve hikmetleri hakkında çeşitli deliller verilmiştir.
14. Burada "yaratılış" kelimesiyle, insanların yeniden dirilişi; "gökyüzü" kelimesiyle de, tüm yıldızlar, samanyolu ve güneş sistemi kastolunmaktadır. Yani şöyle denilmek isteniyor; Sizler tekrar tekrar, "kemikler çürüyüp toz olduktan sonra nasıl canlandırılacak?" diye sorup duruyorsunuz. Bu muazzam kainatı ve sizleri ilk defa yaratan Allah (c.c) için hiçbir şeyin güç olamayacağını düşünmüyor musunuz? İlk defa yaratan, tekrar yaratmaya niçin kâdir olmasın? Ölümden sonraki hayat ile ilgili bu gibi delillere Kur'an'da çokça yer verilmiştir.
Örneğin Yâsin-81'de şöyle buyurulmaktadır: "Gökleri ve yeri yaratan onların benzerini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette o çok Kâdirdir. O yaratmayı en iyi bilendir." Mü'min-57'de de şöyle denmektedir: "Elbet gökleri ve yeri yaratmak, insanları yaratmaktan daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmez."
15. Gece ve gündüz ile gökyüzüne dikkat çekilmiştir. Çünkü güneş battıktan sonra gece gelir ve güneşin doğmasıyla da gün başlar. Güneşin batmasıyla birlikte karanlığın bir örtü gibi yayılmasından dolayı, burada gece 'örtmek' anlamında kullanılmıştır.
16. "Bundan sonra da yeryüzünü serip-döşedi." ifadesi, yeryüzünün gökyüzünden sonra yaratıldığı anlamına gelmez. Nasıl ki konuşurken, olayların kronolojik sıralamasını hesaba katmayız, burada da aynı şekilde bir kronolojik sıralama sözkonusu değildir. Bu hususun Kur'an'da diğer örneklerini açıkça görebiliriz. Örneğin, "Kaba, sonra da kötülükle damgalı" (Kalem-13) ayetinde, sözkonusu kişinin öncelikle kaba ve daha sonra da kötülükle damgalı olduğu kastedilmiyor elbette. Sadece burada o kişinin kaba ve ayrıca da kötülükle damgalı olduğu anlatılmaktadır. Yine "Bir boynu çözmek ..........ve sonra iman edenlerden olmak" (Beled:13-17) ayeti önce köleleri azad eder ......ve sonra iman edenlerden olur anlamını tazammun etmez. Burada sadece bir müminin nitelikleri verilmektedir. Dikkat ederseniz Kur'an'ın bazı yerlerinde, yeryüzünün yaratılışı önce zikredilirken, gökyüzünün yaratılışı sonra zikredilmiştir. (Örneğin, Bakara-29) Fakat bazı yerlerde de, gökyüzü önce, yeryüzü sonra zikredilmiştir. Aslında bu ayetlerde hiçbir çelişki yoktur. Çünkü asıl gaye kronolojiyi vermek olmadığından, bu ayetler sözün gelişi gereği böyle ifade edilmişlerdir. Allah (c.c.) sadece nimetlerini saymak ve insanoğluna bunları hatırlatmak istemiştir. Daha fazla bilgi için bkz. Secde. an:13-14
17. Burada, "otlak" kelimesi ile hayvanların yemi kastedilmektedir. Ancak bununla birlikte, bu kelime ile insanlar ve hayvanlar için gıda anlamı da kasdediliyor olabilir. Çünkü deyim genellikle yem anlamında kullanılmakla beraber, bazı zamanlar insan için de kullanılır. Örneğin Yusuf suresinde, Hz. Yusuf'un (a.s) kardeşleri babalarına şöyle demişlerdir: "Yarın onu da bizimle (kıra) gönder, gezsin (yerde) , oynasın." (Yusuf-12) Yani ağaçlardan meyveler yesin. Burada çocukların kırlarda, ormanlarda meyvelerden yeme olayı ile anlatılır.
18. Bu ayetlerde, Kıyamet günü ve ölümden sonraki hayat, iki ayrı açıdan incelenmiştir. Birincisi, bu muazzam kainatı ve içindeki herşeyi bir ölçüye göre yaratan Allah için, Kıyamet gününden sonra bütün bunları yaratmanın imkânsız olmadığı hususudur. İkincisi, Allah'ın (c.c.) kemalât ve hikmetinin her yerde müşahede edilebileceğidir. Bu kemalât, hiçbir şeyin maksatsız yaratılmadığını ispat etmektedir. Örneğin gökyüzünde sayısız yıldızlar ve samanyolu tam bir ahenk içindedirler. Bu sistemin bir raslantı eseri meydana gelmediği açıkça görülmektedir. O halde bu nizâmın bir yaratıcısı olmalıdır. Gece ve gündüzün düzenli bir biçimde deveran etmeleri, bir hikmete dayalı olarak sürmektedir. Öyle ki, ancak bu şekilde, içinde yaşadığımız nizâmın ve hayatın devamı mümkün olabilmektedir. Yeryüzünün bazı bölgelerinde gece ve gündüz 24 saat içinde tamamlanırken, bazı bölgelerde, gündüzler de çok uzundur. Bu bölgelerde çok az insan yaşar, çünkü hayat buralarda çok zordur. İnsanların çoğunluğu ise, gece ve gündüzün 24 saat olduğu bölgelerde yaşamaktadırlar. Nitekim bazı bölgelerde de 6 ay gündüz, 6 ay gecedir. Bu bölgelerde hayatı devam ettirmek hiç mümkün değildir. Tüm bunlar, herşeyin Allah'ın (c.c.) hikmeti gereğince vukû bulduğunu ve rastlantı olmadığını göstermektedir. Hayatın uygun şartlarda sürebilmesi için, kainat belirli esaslar üzerine yaratılmış ve yeryüzü bu şekilde düzenlenmiştir. Su da yaratılmıştır, çünkü su, insanlar, hayvanlar ve bitkiler için zaruri bir ihtiyaçtır. Herşeyin bir hikmet gereği yaratıldığını gören akıl sahibi bir insan, Kıyamet ve hesap gününün olmasını mı, olmamasını mı daha akla yatkın bulur? Buna rağmen bir kimse hesap gününün olamayacağını iddia ederse, "bu kainatın yaratılmasının bir maksadı vardır ama insanın yaratılışı maksatsızdır" anlamına gelir. Hiç bundan daha saçma bir düşünce olabilir mi? İnsan hem geniş bir seçme özgürlüğüne ve serbest iradeye sahip olarak yaratılacak, hem de ömrünün sonunda kendisi hiçbir hesaba çekilmeyerek, iyi de kötü de bir iş yapsa farkeden bir şey olmayacaktır.
19. "Büyük felâket" ile Kıyamet kastediliyor. et-Tâmme; herşeyi kaplayacak büyüklükte bir afet anlamına gelir. Bu kelime Kubra kelimesi ile izafe olunarak, afetin daha şiddetli olacağı ifade edilmektedir.
20. Yani insanoğlu hesab günü (ki onun hakkında bu dünyada iken kendisine haber verilmişti) eline hesab defteri verilmeden önce, dünyada tüm yaptıklarını tek tek hatırlamaya başlayacaktır. Bu husus, bazı kimseler için dünyada iken bile tecrübe konusu olmaktadır. Örneğin ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalındığında, insanın tüm hayatı boyunca yaptıkları bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmeye başlar.