Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

1- Ey bürünüp örtünen,(1)
2- Kalk (ve) bundan böyle uyarıp-korkut.(2)
3- Rabbini tekbir et (yücelt) (3)
4- Elbiseni de temizle.(4)
5- Pislikten kaçınıp-uzaklaş.(5)

AÇIKLAMA

1. Yukarıdaki girişte açıklandığı gibi bu ayetlerin arka planları düşünüldüğünde burada Allah Rasulü'ne niye "Ey Rasul" ya da "Ey Nebi!" şeklinde değil de "Ey örtünen!" şeklinde hitap edildiği kolayca anlaşılacaktır. Allah Rasulü aniden Cebrail'i yer ve gök arasında bir kürsü üzerinde görünce korkmuş ve bu korku içinde eve gelerek "Beni örtün!" diye bağırmıştı. Bunun üzerine Allah (c.c) , Peygamberine "Ey örtülere bürünen" gibi bir üslûp ile ona hitap etmişti. Bundan şu mana çıkmaktadır: "Ey benim sevgili kulum! Üzerine örtü çekerek yatıyorsun? Sana büyük bir vazife verilmiştir. Onu yerine getireceksin. Onun için tam bir karar ile kalk!"
2. Bu, Nuh'a (a.s) nübüvvetin verildiği zaman verilen emir ile aynı yapıdadır. Nasıl ki ona "Kendilerine dayanılmaz bir azap gelmeden evvel kavmini korkutup uyar." (Nuh, 1) denilmişti. Burada da "Ey üstüne örtü çekerek yatan, kalk! Çevrende gaflet içerisinde bulunan insanları uyar, onları o muhakkak karşılaşacakları korkunç son hakkında korkut. Eğer aynı yol üzerinde devam ederlerse bu korkunç akibetle karşılaşacaklar. Onlara de ki: "Siz sağır ve kör bir sultanın saltanatında yaşamıyorsunuz ki ne yaparsanız yapın, size hiçbir hesap sorulmayacaktır.
3. Bu, bir peygamberin bu dünyada yerine getireceği ilk ve en baş vazifesidir. Bu vazife gereğince Allah'ın dışında bütün büyüklük taslayanları bir kenara iterek, cahil insanlara bu kainatın yüceliğinin ancak ve ancak Allah için olduğunu, O'nun dışında kimsenin buna layık olmadığını bildirirler. Onun içindir ki İslâm'da Allah-u Ekber (Allah en büyüktür) en önemli kelimedir. Ezana başlarken bunu ilan ederiz. Namaza da bununla başlarız. Otururken kalkarken Allah en büyüktür deriz. Bir hayvanı keseceğimiz zaman "Allah'ın adıyla, Allah en büyüktür" deriz. Tekbir narası bütün müslümanlar için en bariz bir nişandır. Çünkü bu ümmetin peygamberi de ilk vazifesine Allah-u Ekber diyerek başlamıştı.
Burada lâtif bir tenkid vardır ki onu anlamak gerek. Bu ayetin nüzul zamanı anlatılırken de denildiği gibi bu, Allah Rasulü'ne peygamberlik vazifesini yerine getirmesi için verilen ilk emirdi. Şurası açıktır ki, böyle bir vazifeyle emir öyle bir toplum ve öyle bir şehirde verilmişti ki o sadece şirkin merkezi değil oradaki herkes müşrikti. Daha önemlisi Mekke, bütün Arap yarımadasının müşriklerinin en büyük tapınağı idi. Kureyşliler de bu mabedin bekçileri idiler. İşte böyle bir yerde yapayalnız tek başına Tevhid'in bayrağını yükseltmek çok tehlikeli bir işti. Onun için "Kalk ve uyar!" emrinden hemen sonra "Rabbinin yüceliğini ilan et" buyurulmuştur. Yani şu anlam çıkıyor: "Sana karşı çıkan o korkunç ve büyük güçlere hiç aldırış etmeden açık açık benim Rabbim hepsinden daha büyüktür, de. Bu çağrıya karşı koyanların Allah'a karşı hiçbir ehemmiyeti yoktur. Allah yoluna girenler için en büyük cesaret verici şey, Allah'ın büyüklüğü bir kimsenin kalbine girdikten sonra o kimsenin Allah'ın rızası için bütün bir dünyayı karşısına almaktan çekinmeyeceği gerçeğidir.
4. Bunlar çok kapsamlı kelimelerdir ve anlamları çok geniştir. Bir anlamı şudur: "Elbiselerini pislikten temiz tut." Çünkü beden ve elbisenin temizliği ile ruhun temizliği birbirlerinin gerekleridir. Temiz bir ruh, pis bir beden ve pis bir elbise içerisinde kalamaz. Allah Rasulü insanoğluna, beden ve giysi temizliği talimlerini tafsilatlı olarak vermiştir. Öyle ki değil sadece o zamanki cahiliyye Arapları, bugünkü en uygar toplumlar bile bu seviyede sayılamaz. Hatta dünyadaki bazı dillerde taharet kelimesi bile bulunmamaktadır. Halbuki İslâm'da hadis ve fıkıh kitapları "Taharet Bahsi" ile başlarlar. Bu kitaplarda temizlik ve necislik arasındaki farklar anlatılır ve nasıl temiz olunur, nasıl taharet alınır, detaylarıyla izah edilir.
Bu kelimelerin ikinci anlamı da şöyledir: "Kendi giysilerinizi temiz tutun." Ruhbaniyette dinî kutsallığın ölçütü bir kimsenin temizlenmeden kirli olarak kalmasıdır. Eğer birisi temiz ve düzgün giyinirse onu dünyaperest olarak nitelerler.
Oysa ki insan fıtratı pislikten nefret eder. Az buçuk bir duygu sahibi insan temiz ve intizamlı insanları sever. Aynı şekilde Allah yolunda davet eyleminde bulunan bir kimse görünüşte de nazif ve pâk olmalıdır ki insanlar ondan iğrenmesin. Böyle insanlarda hiç bir kirlilik olmamalıdır ki diğer insanlara ağır gelmesin, onları nefret ettirmesin.
Üçüncü anlam da şudur: Yani, "Giysilerinizi ahlâki ayıplardan da temiz tutunuz." Bu demektir ki giysileriniz temiz ve düzgün olmalıdır, ama bir kibirlenme, bir gösteriş ve bir şan-şöhret vesilesi olmamalıdır. Elbise; bir insana diğer bir insanı tanıtan ilk şeydir. Karşıdaki insan bir kimsenin elbisesini görerek bu kişinin nasıl birisi olduğunu tahmin edebilir. Reislerin elbiseleri, ağaların elbiseleri, dinî liderlerin elbiseleri, kibirli insanların elbiseleri, berduşların ve hafif meşreplilerin elbiseleri vs. bütün bu elbiseler sahiplerinin mizaçlarını ortaya koyar. Allah'a davet eden kimseler bu yukarıda saydıklarımız gibilerinden fıtraten farklıdırlar. Bu yüzden de giysileri de farklı olmalıdır. Bu kişiler öyle bir giysiye bürünmelidir ki onu gören herkes bu kişinin şerefli bir insan olduğunu ve bu kişinin kalbinde hiç bir kötülük bulunmadığını farketsin.
Dördüncü anlam da şudur: Yani "uçkurunu temiz tut, ona sahip ol." Bu deyim, Urduca da aynen Arapça'da olduğu gibi kendini ahlâki kötülüklerden uzak tutmak ve en güzel ahlakla donatmak için kullanılır. İbn Abbas, İbrahim Nehai, Şa'bi, Ata, Mücahid, Katade, Said Bin Cübeyr, Hasanü'l-Basri ve diğer büyük müfessirler bu ayetin anlamında aynı yorumu yapmışlar yani "Ahlakınızı temiz tutun ve her türlü kötülükten ve çirkin işlerden kendinizi arındırın" manasını vermişlerdir. Arapça deyimlerde, bir kişi diğer birisi için "elbisesi temizdir" ve "görünüşü temizdir" dediğinde bundan güzel ahlak sahibi bir insan kastedilir. Bunun tersine "elbisesi kirlidir" denildiğinde de o kimsenin ilişkilerde iyi bir insan olmadığı ve sözüne itibar edilmeyen biri olduğu kastedilir.
5. Pislikten kasıt, her türlü pisliktir. Akidedeki pislik, düşüncedeki pislik, ahlâkî pislik, ameldeki pislik, beden ve elbisedeki pislik ve yaşantıdaki pislik vs. Yani çevrende, toplumda her türlü pislik yaygın haldedir, işte bundan kendini temiz tut. Kimse; "Bu, başkalarına bir şeyler anlatıyor ama kendisi bile yaşantısında bu pisliklerden arınmış değil" dememelidir. Bu yüzden senin yaşantında bütün bunlardan hiç bir iz bile olmamalıdır.