25- Kitabı sol eline verilen ise;(15) o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi."(16)
26- "Hesabımı da hiç bilmeseydim."(17)
27- "Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi.(18)
28- "Malım bana hiç bir yarar sağlayamadı."
29- "Güç ve kudretim de yok olup gitti."(19)
30- (Allah buyruk verir:) "Onu tutuklayın, hemen bağlayıverin."
31- "Sonra onu çılgın alevlerin içine atın."
32- "Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin."
33- "Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu."
34- "Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı."(20)
35- "Bundan dolayı bugün, kendisine hiç bir sıcak dost yoktur."
36- "İrin ve kan karışmadan başka bir yemek yoktur."
37- "Bunu da, hata edenlerden başkası yemez."
38- Hayır;(21) gördüklerinize yemin ederim,
39- Görmediklerinize de.
40- Hiç şüphesiz o (Kur'an) , şerefli bir elçinin kesin sözüdür.(22)

AÇIKLAMA

15. İnşikak Suresi'nde, "Defteri arkasından verilen" kimselerden bahsedilmektedir. Herhalde bu suçla şahıs önceden suçlu olduğunu ve amel defterinin kötü olduğunu biliyordu. Bu yüzden hemen defterini alıp arkasında saklasın diye isteksiz olarak sol elini uzatacaktır, denebilir.
16. Yani, "Keşke bu haşr gününde herkesin gözü önünde bana bu defter verilip açıkça rezil olmasaydım da gizlice cezamı çekseydim."
17. Yani, "keşke dünyada ne yaptığımı kimse sormaz olsaydı." Diğer bir mana da şu olabilir: "Hesabımın ne olacağını ve onlardan bir gün hesap vereceğimi hiç düşünmemiştim."
18. "Keşke ölümden sonra yok olsaydım da bir daha dirilmeseydim."
19. Metinde "Heleke annî sultaniyye" cümlesi vardır. Sultan kelimesi, delil, hüccet olarak anlayacak olursak anlamı, "Şimdi benim yanımda hiçbir delil, hüccet kalmadı" şeklinde olur. Ama eğer iktidar olarak düşünürsek o zaman, "Güç sahibi olarak gururlanıyordum. Şimdi ise hiç gücüm kudretim kalmadı. Şimdi yanımda ne ordu var, ne de emirlerimi yerine getiren memurlarım. Burada çaresiz bir kul olarak savunmadan yoksun kaldım" şeklinde olur.
20.Yani, kendisi yoksullara yemek yedirmediği gibi başkalarının da onlara yemek vermesini sevmezdi.
21. Yani, sizin zannettiğiniz gibi değildir.
22. Burada kerim olan Rasül'den kasıt Muhammed'dir (s.a) . Tekvir Suresi 19. ayette ise bundan murad Cebrail'dir (a.s) . Buna delil olarak şöyle söylenebilir: Bu Kur'an'ın, kerim olan Rasul'ün sözü olduğu söylendikten hemen sonra bunun bir büyücünün ya da kahinin sözü olmadığı vurgulanmaktadır. Ve açıktır ki, Mekkeli kafirler Cebrail'e (a.s) değil Hz. Muhammed'e (s.a) büyücü ve kahin demekteydiler. Fakat Tekvir Suresi'nde, bu Kur'an'ın, Rasul'ün sözü olduğu söylendikten sonra "O Rasul güçlüdür, arş sahibinin yanında makamı yüksektir, orada kendisinin sözü dinlenir, emindir, Muhammed (s.a) onu apaçık ufukta görmüştü" denilmektedir. Hemen hemen aynı konu Necm Suresi 5 ilâ 10. ayetler arasında Cebrail (a.s) için beyan edilmektedir.
Burada, "Kur'an, Hz. Muhammed (s.a) veya Cebrail'in (a.s) sözüdür" den ne kastedilmektedir" diye bir soru sorulabilir. Buna şöyle cevap veririz: Yani insanlar bu Kur'an'ı Rasul'ün ağzından duyuyorlardı. Allah Rasulü de onu Cebrail'den (a.s) öğreniyordu. Bu yüzden bir bakıma Allah Resûlü'nun, bir bakımdan da Cebrail'in sözü olmaktadır. Fakat daha ileride de açıklanacağı gibi bu aslında Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed'e, ve onun vasıtasıyla da bütün insanlara aktarılan Alemlerin Rabbi tarafından nazil olan bir kelâmdır. Rasül kelimesi bile bu kelamın onların olmadığı, onların sadece haberci Peygamber oldukları ve bu haberleri veren tarafından vazifelendirildikleri hakikatini açıkça göstermektedir.