Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

1- En yüce ve mübarek(1) olan O'dur ki kâinatın saltanatı(2) elindedir. O her şeye kadirdir.(3)
2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginiz daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı.(4) O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.(5)
3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır.(6) Rahman (olan Allah) ın yaratmasında hiç bir çelişki ve uygunsuzluk (tefavüt) göremezsin.(7) İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?(8)
4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
5- Andolsun, biz en yakın olan göğü (dünya göğünü) (9) kandillerle süsleyip-donattık(10) ve bunları, şeytanlar için taşlama-birimleri (rücûm) kıldık.(11) Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık.
6- Rablerine (karşı) küfretmekte(12) olanlar için cehennem azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir o.

AÇIKLAMA

1. "Tebareke", bereket kelimesinden türeme, mübalağa sigasıdır. Bereket kelimesi, yücelik, azamet, bolluk, sebat, hayır ve hasenat anlamlarını tazammun eder. Bu kelime mübalağa sigasında kullanıldığında (Tebareke) ; çok azametli, sıfat ve fillerinde herkesten üstün, iyiliğin kaynağı ve ebedi kemalâta sahip zat anlamına gelir. (İzah için bkz. A'raf an: 43, Müminun an: 14, Furkan an: 1 ve 19.)
2. "El-Mülk" kelimesi marife (mutlak-belirli) olarak kullanılmıştır. Ama burada sınırlı bir anlam kastedilmiş olmayıp, Allah'ın "geniş, sınırsız bir mevcudatın" Maliki olduğu kastedilmiştir.
"Elinde tutan"; Bu ifade, mecazi anlamda kullanılmıştır. Tıpkı Urduca ve Arapça'da, "Bu yetki filan şahsın elindedir ve hiç kimse onun üzerinde söz hakkına sahip değildir" dendiği gibi.
3. Yani, O, dilediğini yapmaya muktedirdir ve yapabilmekten aciz olduğu hiçbir şey yoktur.
4. Yani, O, hanginizin daha hayırlı ameller yapacağını denemek maksadıyla ölümü ve hayatı yarattı. "Bu kısa cümle pekçok gerçeğe işaret etmektedir. Birincisi, ölüm ve hayat Allah'tandır. Ve hiç kimse bir başkasına hayat veremez, ölüm de getiremez. İkincisi, kendisine iyilik ve kötülük yapabilme kudreti verilen insanın yaradılışı maksatsız değildir, bilakis Allah onu imtihan etmek maksadıyla yaratmıştır. Bu hayat insana bir imtihan süresidir ve ölüm bu sürenin sona ermesi demektir. Üçüncüsü, Yaratıcı'nın bu süreyi (fırsatı) insana vermesinin nedeni, onun iyi mi, kötü mü olduğu dünyada fiilen ispatlansın diyedir. Dördüncüsü, hangi davranışın iyi, hangi davranışın kötü olduğunu belirtmek yetkisi ancak Yaratıcı'ya, yani imtihanı yapan Zat'ın indinde hangi amellerin makbul olduğunu bilmesi gerekir. Beşincisi, bu imtihanın kendiliğinden çıkan sonuca göre, herkes yaptığı davranışın karşılığını (ceza ve mükafat) mutlaka görecektir. Çünkü bu karşılık olmasaydı, bu imtihanın bir anlamı olmazdı.
5. "Aziz ve Gafur" sıfatlarının burada kullanılmaları iki anlama gelebilir ve her ikisi de geçerlidir. Birincisi, "O herşey üzerinde galip olandır ve buna rağmen mahlukatına zulüm ve şiddetle davranmaz. Onlara karşı merhametli ve affedicidir." İkincisi, "O kötü davranışları cezalandırmaya muktedirdir ve O'nun cezasından hiç kimse kaçıp kurtulamaz. Ancak, kötülükten vazgeçip tevbe dileyen kimseyi de affeder.
6. İzah için bkz. Bakara an: 34, Rad an: 2, Hicr an: 8, Hac an: 113, Müminun an: 15, Saffat an: 5, Mümin an: 90.
7. "Tefavut"; mütenasip olmama, uygunsuzluk, aykırılık, denksizlik vs. demektir. Binaenaleyh, tüm kainatta bir uyumsuzluk, bir ahenksizlik ve bir kopukluk bulunamaz. Allah'ın yarattığı bu kainatta herşey ahenk ve uyum içinde, gayet düzenli ve birbirine irtibatlıdır.
8. "Fütur"; kopukluk, aralık, çatlak anlamına gelir. Yani kainatta hiçbir kopukluk, çatlak bulunamaz. Yeryüzünden, gökyüzüne ve hatta uzaya değin herşey uyumlu, ahenk içinde, birbiri ile irtibatlı ve bir düzene bağlıdır. Ne kadar bakılırsa bakılsın, yine de bir eksiklik ve kusur bulunamaz. (İzah için bkz. Kaf an: 8)
9. "Semae'd-dünya" ifadesiyle, üzerindeki yıldız ve gezegenleri vasıtasız olarak görebildiğimiz gökyüzü kastolunmaktadır. Onun ötesi ancak araçlar yardımı ile görülebilirken daha ötesi araçların yardımıyla dahi görülemez.
10. "Mesabih" kelimesi, "nekre" bir kullanıma sahiptir. Bunun nedeni (kelimenin belirsiz kullanılması) lambaların ihtişamının vurgulanmasıdır. Yani bu kainat karanlık ve ıssız yaratılmamış, geceleri parlayarak insanı hayretler içinde bırakan yıldız ve gezegenlerle süslenmiştir.
11. Bu ifade, salt şeytanlara meteorlar atıldığı veya yıldızlardan kopan meteorların şeytanları vurmak için atılıp, sonra dünyaya düştüğü anlamına gelmez. Ancak, yıldızlardan kopmuş olan sayısız meteor parçası, uzayda dolaşmakta ve zaman zaman dünyaya düşmektedir. Bu bilinen bir husustur, dolayısıyla bunların, şeytanların Alem-i Bâlâ'ya çıkmalarını engellemeleri ve çıkanları kovalama görevi yapmaları da mümkündür. Bu hususun burada açıklanmasına şu nedenden dolayı ihtiyaç duyulmuştur: Araplar, şeytanların kahinlere hizmet ettiklerine, onlara gayb haberlerini getirdiklerine ve kahinlerin de bu bilgiler sayesinde insanların geleceğini bildiklerine inanırlardı. Bunun böyle olduğunu bizzat kahinler de iddia ediyorlardı. Bu yüzden Kur'an'da birçok yerde şeytanın Alem'i Bâlâ'ya çıkmasının ve orada gaybî bilgiler edinmesinin kesinlikle mümkün olmadığını bildirmektedir. (İzah için bkz. Hicr an: 9-12, Saffat an: 6-7)
Burada meteor olayının gerçeği sorulabilir. İnsanoğlu onun hakkında kesin bir bilgiye sahip değildir. Fakat şimdiye değin meteorların incelenmesi sonucunda insanların elde ettiği bilgi şu kadardır: En muteber bilim adamlarının öne sürdüğü faraziyeye göre, meteorlar yıldızların infilak etmeleri sonucunda onlardan kopan parçalardır. Uzayda dolaşırlar ve zaman zaman yeryüzünün çekim dairesi içine girdiklerinde, süratle dünyaya düşerler. (İzah için bkz. Britanica Ansiklopedisi, 1967, cilt. 15)
12. Yani, İnsan veya şeytan kim Rabbini inkar ederse, akibeti böyle olacaktır. (İzah için bkz. Bakara an: 161. Nisa an: 178, Kehf an: 39, Mümin an: 3)