12- O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte 'büyük mutluluk ve kurtuluş' budur.(17)
13- Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var; Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret) ' ve yakın bir fetih.(18) Mü'minleri müjdele.
14- Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun; Meryem oğlu İsa'nın havarilere:(19) "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?" demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın yardımcıları(20) bizleriz." Böylece İsrailoğullarından bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da küfretmişti. Sonunda biz de iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler.(21)
AÇIKLAMA
17. Bu ticaretin asıl kârını, ahiretin sonsuz hayatında elde edeceksiniz: a) Allah'ın azabından korunacaksınız, b) Günahlarınız affedilecektir, c) Allah'ın sonsuz nimetlerinin bulunduğu cennete gireceksiniz.
18. Dünyadaki başarı ve zafer Allah'ın büyük bir nimetidir. Fakat bir mümin için önemli olan burada değil, öbür dünyada başarmış olmaktır. Bu yüzden dünyadaki (kâr) sonra, ahiretteki sonuç (kâr) ise önce zikredilmiştir.
19. Hz. İsa'nın sahabileri ile ilgili olarak İncil'de genellikle, "şakirt" "talebe" anlamında bir kelime kullanılmış, daha sonra da bu kimselere "Apostles" (rasül-elçi) denilmeye başlanmıştır.
Bu, Allah'ın elçisi anlamında değildir. Hz. İsa, onları Filistin ve çevresine tebliğ vazifesiyle göndermiştir. Ayrıca Yahudiler Hz. Süleyman'ın (a.s) heykeli için para toplamaya giden kimselere de "rasül" (elçi) diyorlardı. Kur'an'ın kullandığı "Havari" ifadesi ise, daha net ve anlaşılırdır. Bu kelime "Hor"dan türemedir ve "beyaz" anlamındadır. Nitekim elbise temizleyicisine "havari" denir. Çünkü o elbiseleri temizleyerek onları beyazlatmaktadır. Yine saf maddelere de "havari" denir. Örneğin elekten geçen maddelerin adı havaridir. Ayrıca "karşılık beklemeyen akradaş, dost" karşılığında da bu kelime kullanılır. İbn Seyyide, "Bir kimseye aşırı derecede yardım eden şahsa havari denir" demektedir. (Lisan'ul-Arab)
20. Bu son safhada, Kur'an, insanları Allah'ın dinine çağıran ve O'nun dininin küfre karşı galip gelmesi için uğraşan kimseleri, "Allah'ın yardımcıları" (Ensarullah) olarak nitelemiştir. (Daha önce Ali İmran: 52, Hac: 40, Muhammed:7 Hadid: 25 ve Haşr: 84, Muhammed an: 12, Hadid an: 47, Ayrıca Muhammed an: 9'da bu kelime başka bir yönüyle izah edilmiştir. Ancak buna rağmen bazı kimselerin zihninde, "Allah herşeye Kadir'dir ve tüm mahlukattan müstağnidir. O, kimseye muhtaç değildir ama herkes O'na muhtaçtır. O halde bir kul Allah'a nasıl ve ne şekilde yardım edebilir?" gibi bir soru akla gelebilir. Bu sorunun cevabı şöyle verilebilir:
Bu kimselere, "Ensarullah" (Allah'ın yardımcıları) denmesinin nedeni, Alemlerin Rabbi olan Allah'ın bir kimseye muhtaç olmasından ötürü değildir. Allah, insanlara dünyada iman-küfür, itaat-isyan konusunda seçme hürriyeti vermiştir. O, insanları kendi gücüyle mümin ya da kafir olmaya zorlamaz.
Fakat O, bu gayeyle insanlara yol göstermesi, telkin ve tebliğde bulunması için peygamberler göndermiş, kitaplar inzal etmiştir. Bu tebliğ ve telkini kendi iradesiyle kabul eden kimse mümindir. Fiilen tabi olduğunda da, müslim, kanit ve abiddir. Allah'tan ittika ederek yaşarsa muttaki, hayır için yarışırsa muhsin, bununla kalmayarak bu tebliğ ve talimi yaymaya, insanları ıslaha çalışır, küfür ve fısk yerine sadece Allah'a itaate dayanan bir nizam kurmak için uğraşırsa Ensarullah'tır. Allah, yukarıdaki ayette de açıkça beyan ettiği gibi, bu kimseleri kendisine yardımcı olanlar şeklinde nitelemiştir. İşte bu ifadeyle kastolunan budur. Şayet asıl maksat, Allah'a değil, Allah'ın dinine yardım etmek olsaydı, "Ensarullah" yerine "Ensaru dinillah", "Yensurullah" yerine "Yensuru dinellah" ve "in tensurullah" yerine de "İn tensuru dinellah" denilmesi lazım gelirdi.
Ancak görüldüğü gibi, Allah Teâlâ sürekli olarak bu ifadeyi kullanmış olduğundan, Allah'a yardımın kastedildiği açıkça anlaşılmaktadır. Fakat bunun anlamı, bu kimselerin Allah'ın bir ihtiyacını giderdikleri ve Allah'ın bizzat kendi gücüyle (cebir) olmayıp, peygamberler ve kitaplar vasıtasıyla olmasını dilediği bir işe iştirak ettiklerinden ötürü, kendilerine Allah'ın yardımcıları denmiştir.
21. Mesih'e inanmayanlar ile kastolunan Yahudilerdir. İnananlar ise, Hıristiyanlar ve Müslümanlardır. Allah Teâlâ, bu iki taifeyi de, Hz. İsa'yı reddedenler üzerine galip kılmıştır. Burada bu hususun beyan edilmesinin amacı, Hz. İsa'yı reddedenler üzerine, O'na inananlar nasıl galip gelmişlerse, Hz. Muhammed'i (s.a) reddedenler üzerine de O'na inananların galip geleceğinin anlatılmak istenmesidir.
SAF SURESİNİN SONU