32- Bu, size vadolunandır; (gönülden Allah'a) yönelip-dönen,(40) (İslâm'ın hükümlerini) koruyan.(41)
33- Görmediği halde Rahman'a karşı 'içi titreyerek korku duyan(42) ve 'içten Allah'a yönelmiş' bir kalb ile gelen(43) içindir.
34- "Ona 'esenlik ve barış (selam) la' girin.(44) Bu, ebedilik günüdür."
35- Orda diledikleri her şey onlarındır; katımızda daha fazlası da var.(45)
AÇIKLAMA
40. "Evvab" kelimesinin kelam sahası çok geniştir. Evvab olan kimse arzularını, isyanı terkedip Allah'a itaat ve rızayı seçen kimsedir. O, Allah'ın hoşlanmadığı şeyleri terkeder, Allah'ın tavsiye ettiği yola tabi olur. Bu yoldan küçük bir sapma bile onu korkutur. Çokça tevbe eder. Allah'a ibadet yapar, O'nu hatırlar ve her işinde O'na yönelir.
41. Ayette "Hafiz" kelimesi geçmektedir. "Koruyan" demektir. Bu kelimeyle, Allah Teala'nın emirlerini, O'nun farzlarını, haramlarını ve O'nun teslim ettiği emanetlerini koruyan, Allah tarafından kendisine verilen hakları göz önünde bulunduran, iman ettikten sonra Rabbine verdiği sözü unutmayan, hiçbiri yanlış hareketlerden dolayı kaybolmasın diye kendi zamanını, gücünü, gayret ve çalışmalarını gözeten, tevbe ettikten sonra onu bozmayıp tevbesinde duran, her zaman "Acaba ben hareket ya da sözlerimle Rabbime itaatsizlik ettim mi?" diye kendini hesaba çeken kişi kastedilmiştir.
42. Yani, Rahman olan Allah hiçbir yerde ona görünmemesine, kendi duyguları ile de hiçbir şekilde O'nu duyup hissetmemesine rağmen yine de o, O'na itaatsizlikten çekinirdi. Başka duyulan güçler ve apaçık görülen kuvvetli müthiş varlıkların onun kalbinde meydana getirdiği korkuya nisbetle görülmeyen Rahman olan Allah'ın korkusu daha fazla idi. O'nun Rahman olduğunu bildiği halde rahmetine güvenerek günahkar olmadı.
Bilakis daima O'nun gazabından korktu. Bu ayet mü'minin iki önemli temel özelliğine işaret etmektedir. Biri, görülmemesine ve hissedilmemesine rağmen Allah'tan korkar. Diğeri, Allah'ın Rahmet sıfatını çok iyi bilmesine rağmen günah işlemeye cesaret etmez. İşte bu iki özellik onu Allah katında takdire layık kılmaktadır. Buna ilaveten İmam Razi'nin açıkladığı hoş bir nükte vardır. Arapça'da korku için "havf" ve "haşyet" diye iki kelime kullanılır. Mânâlarında ince bir fark vardır. Havf kelimesi genellikle, görülen bir güç ve kuvvet karşısında, kendi zayıflığını hisseden bir insanın kalbinde meydana gelen korku demektir. Haşyet ise, birinin azamet ve ihtişamını hayalinde canlandıran kişinin, onun heybeti karşısında kalbini kaplayan ürperme demektir. Buradaki ayette havf yerine haşyet kelimesi kullanılmıştır. Bu haşyet kelimesinden de; mü'minin kalbinde Allah korkusu, sadece O'nun azabından korktuğundan değil, daha çok Allah'ın azamet ve büyüklüğünü hissetmesinden dolayı onun üzerinde devamlı bir ürperti meydana getirdiği kastedilmiştir.
43. Ayette "Mübin" kelimesi kullanılmıştır. Mübin, inabetten türemedir. Mânâsı "Bir tarafa yüz çeviren ve tekrar o tarafa yönelen" demektir. Nitekim pusulanın ibresi daima kutba doğru yönelir ne kadar onu çevirirseniz çevirin yine o kutup tarafına gelir. "Kalb-i münib"den de: Her taraftan yüz çevirip Allah tarafına dönen ve hayat boyu karşılaştığı her çeşit acı-tatlı hadiseler arasında devamlı Allah tarafına yönelen kalp kastedilmiştir. Bu manayı "gönül bağlamış" kelimesi ile ifade ettik. Bundan anlaşılmaktadır ki, Allah katında asıl değer ve kıymet sadece dil ile değil, bütün samimiyeti ile can-ı gönülden O'na bağlanıp kalan insanın kıymetidir.
44. Ayette "Udhuluhabiselam" kelimeleri geçmektedir. Selam'ı eğer emniyet manasına alırsak, her çeşit üzüntü, keder, endişe, felaketlerden korunmuş olarak cennete giriniz manası çıkar ve eğer onu, bilinen "selam" manasına alırsak o zaman "Geliniz bu cennete giriniz. Allah ve melekleri tarafından size selam vardır," demek olur. Bu ayetlerde Allah Teala kişiyi cennete layık kılan sıfatları saymıştır. Onlar da şunlardır: 1- Takva, 2- Allah'a yöneliş, 3- Allah ile olan ilginin korunması, 4- Allah'ı görmeden, O'nun rahmetine kesin inanmaya rağmen, O'ndan korkmak. 5- Kalb-i münib elde ederek Allah'a ulaşmak, yani ölünceye kadar inabet yolundan şaşmamak.
45. Yani onların istediği herşey onlara verilecek. Fakat onların düşünemediklerini de, hatta elde etme arzusunu akıllarına bile getirmediklerinden daha fazlasını biz onlara vereceğiz.