30- Eğer biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle sen onları simalarından tanımış olursun. Andolsun, sen onları, sözlerinin anlatım-biçiminden de tanırsın. Allah, amellerinizi bilir.
31- Andolsun, biz, sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, sizi deneyeceğiz ve haberlerinizi de sınayacağız (açıklayacağız) .
32- Şüphesiz inkâr edenler, Allah'ın yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra 'peygambere karşı gelip zorluk çıkaranlar', kesin olarak Allah'a hiç birşeyle zarar veremezler. (Allah,) Onların amellerini boşa çıkaracaktır.(39)
33- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin ve kendi amellerinizi geçersiz kılmayın.(40)
34- Hiç şüphesiz, inkâr edenler, Allah'ın yolundan alıkoyanlar, sonra kendileri kâfirler iken ölenler; işte Allah, onlara kesinlikle mağfiret etmeyecektir.
35- Öyleyse, siz üstün (bir durumda) iken, barışa çağırmak suretiyle (41) gevşekliğe düşmeyin. Allah, sizinle beraberdir; O, sizin amellerinizi asla eksiltmez.
36- Gerçekten dünya hayatı, ancak bir oyun ve tutkulu bir oyalanmadır.(42) Eğer iman ederseniz ve sakınıp-korkarsanız, O, size ecirlerinizi verir ve mallarınızı da istemez.

AÇIKLAMA

39. Bu ayette iki anlam kastedilmektedir: Birincisi, kendilerince iyi bilip yaptıkları işlerin hepsini Allah geçersiz kılacak, ahirette amellerinin en küçük bir karşılığını göremeyeceklerdir. İkincisi ise, Allah ve Peygamberi'nin dinini engellemek için aldıkları bütün tedbirler boşa gidecek ve işe yaramayacaktır.
40. Diğer bir deyimle, amellerinin faydalı ve sonuç verici olması, tamamen Allah ve Rasulü'ne itaate bağlıdır. İtaatten çıktıktan sonra yapılan hiçbir amel, kişinin ecir kazanmasına neden olan hayırlı amel değildir.
41. Burada şu durum göz önünde bulundurulmalıdır: Bu ilahi emir, Medine gibi küçücük bir şehirde birkaç yüz Muhacir ve Ensardan oluşmuş bir avuç topluluğun İslam'ın bayraktarlığını yaptığı ve yalnız güçlü Kureyş kabilesi ile değil, bütün Arabistan'ın müşrik ve münafıklarıyla mücadele ettikleri sırada nazil olmuştur. Müslümanların durumu böyle olmasına rağmen onlara, "Cesaretinizi kırarak düşmanlarla barış yapmayı istemeyin, tersine, canınızı dişinize takarak savaşacak şekilde hazır olun", buyurulmaktadır.
Bu ilahi emrin maksadı, müslümanların hiçbir zaman barış sözü etmemeleri demek değildir. Bilakis burada anlatılmak istenen şey, müslümanların zayıf, düşmanlarının kuvvetli olduğu anlamını veren bir barışa taraftar olmanın doğru olmadığı düşüncesidir. Müslümanlar her şeyden önce güçlerini ispat etmelidirler. Ancak ondan sonra barış görüşmeleri yapmalarında bir sakınca yoktur.
42. Yani, ahiret karşısında bu dünyanın değeri birkaç günlük gönül eğlendirmeden öte birşey değildir. Bu dünyanın başarı veya başarısızlığı fazla önemi olan gerçek ve sürekli bir şey değildir. Asıl hayat ahiret hayatıdır ve insanoğlu onu kazanmaya çalışmalıdır. (Geniş bilgi için bkz. Ankebut an: 102) .