24- Derken, onu (azabı) vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman, "Bu bize yağmur yağdıracak olan bir buluttur" dediler. Hayır,(28) o, kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir rüzgâr; onda acıklı bir azab vardır.
25- Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eder. Böylece meskenlerinden başka, hiç bir şey(leri) görünemez duruma düştüler. İşte biz, suçlu-günahkâr bir kavmi böyle cezalandırırız.(29)
26- Andolsun, biz onları, sizleri kendisinde yerleşik kılmadığımız yerlerde (size vermediğimiz güç ve iktidar imkânlarıyla) yerleşik kıldık(30) ve onlara işitme, görme (duygularını) ve gönüller verdik.
Ancak ne işitme, ne görme (duyuları) ve ne gönülleri kendilerine herhangi bir şey sağlamadı; Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlardı.(31) Alay konusu edindikleri şey, onları sarıp-kuşattı.
27- Andolsun, biz çevrenizde bulunan şehirlerden (birçoğunu) yıkıma uğrattık ve belki dönerler diye ayetleri çeşitli şekillerde açıkladık.
28- Bu durumda, Allah'ı bırakıp yakınlık (sağlamak) için edindikleri ilahlar,(32) onlara yardım etselerdi ya. Hayır, onlar, kendilerinden kaybolup gittiler. Bu (edindikleri ilahlar ve onlara yükledikleri) , onların yalanları ve uydurmakta olduklarıdır.

AÇIKLAMA

28. Bu cevabın kim tarafından verildiği açık değildir. Sözün gelişinden bazı fiili şartların böyle bir cevabı oluşturduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bu bulutların tarlalarına su getireceğini sanıyorlardı. Aslında bu bir tufandı. Ve onları mahvetmek için geliyordu.
29. Ad kavminin hikayesinin detayı için bkz. El-Araf an: 56, Hud an: 54-65, El-Müminun an: 34-37, Eş-Şuara an: 88-94, El-Ankebut an: 65, Fussilet an: 20-21.
30. Yani, mal-mülk, güç ve iktidar bakımından hiçbir zaman mukayese yapamazsınız. Sizin iktidarınız sadece Mekke şehriyle sınırlıyken, onlar çok geniş bir ülkenin iktidarını ellerinde tutuyorlardı.
31. Bu kısa cümlede önemli bir gerçek açıklanmaktadır. İnsana, hakikati kavrayabilmek için doğru anlayış yeteneğini ancak Allah'ın ayetleri vermektedir. İşte bu yetenek insanda hasıl olduktan sonra insanın gözü gerçeği görür, kulakları doğru işitir, kalbi ve zihni doğru düşünüp doğru karar verir. Ama eğer o insan Allah'ın ayetlerini inkar ederse, o zaman gözleri olmasına rağmen doğruyu göremez, kulakları olmasına rağmen doğruyu ve nasihatları duyamaz, Allah'ın verdiği kalp ve zihin nimetine sahip olmasına rağmen onlarla yanlış düşünür ve yanlış sonuçlara varır, bu sayede onun bütün bu yetenekleri kendini mahvetmek için kullanılır.
32.En başta, Allah'ın Mukarreb kullarıdırlar, onların vesilesiyle Allah'a yaklaşırız düşüncesiyle bu zatlara iltifat etmişler ama daha sonra yavaş yavaş bu zatları ma'budlar edinerek, onları medet için çağırmaya ve onlara yalvarmaya başlamışlardır. Bunların tasarruf sahibi olduklarını ve feryadlarını dinleyerek onların sorunlarını giderebileceklerini zannediyorlardı. İşte bu sapıklıktan onları kurtarabilmek için Allah (c.c) , peygamberleri vasıtasıyla kendi ayetlerini göndererek onları doğru yola getirmeye çalışmıştır. Ama onlar, "Bizim, Allah yerine bunların eteklerine yapışmamız lazım" diyerek bu sahte ilahlara ibadet etme hususunda ısrar ettiler. Şimdi, bu müşrik topluluklara bu gibi sapıklıkları yüzünden azap geldiği zaman o edindikleri tanrılar neredeydiler, niye onları kurtarmadılar, görün.