13- Onlar için öğüt alıp-düşünmek nerede? Onlara, açıklayan bir peygamber gelmişti.(11)
14- Sonra, ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: "(Bu,) Öğretilmiştir, bir delidir."(12)
15- Biz sizden bu azabı biraz açıp-gidereceğiz; (ama yine) dönecek olanlarsınız siz.
16- Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, elbette biz intikam alacağız.(13)
AÇIKLAMA
11. "Rasulu'n Mübin" (Apaçık Rasul) ifadesinin biri "ahlaki yaşayışı karakteri ve amellerinden onun Rasul olduğu açıkça belli olmaktadır." Diğeri ise "O hakkı açıkça beyan etmiştir" şeklinde iki anlamı vardır.
12. "Muallemun mecnun" (kendisine öğretilmiş mecnun) ifadesiyle, "Muhammed aslında sade bir kimseydi, ancak başkaları onu yoldan çıkararak, gizlice Kur'an ayetlerini kendisine öğretiyor ve o da gelip bize anlatıyor. O'na ders verenler arka planda kalırken, cezayı o çekmektedir." şeklindeki bir anlamı kastederek, Hz. Peygamber'in (s.a.) tüm ciddiyetiyle tebliğ ettiği talimatları hafife alıyorlardı. Böylece, Kur'an'ın yüce mesajına hiç kulak asmayarak, Kur'an'ı kendilerine ulaştıran kimsenin yüksek meziyetlere sahip olduğunu ve iddialarının ne kadar saçma temellere dayandığını hiç düşünmüyorlardı. Çünkü eğer dedikleri gibi olsaydı, yani Kur'an'ı Rasulullah'a başkaları gizlice öğretseydi, Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali, Hz. Zeyd ve diğer müslümanlardan bu olayın gizli kalması mümkün olur muydu? Bu insanlar ki her zaman Hz. Peygamber'in (s.a.) yanında bulunuyorlardı. Şayet böyle olsaydı, onlar Rasulullah'a en samimi bir şekilde nasıl inanabilirlerdi? Eğer Hz. Peygamber'i (s.a.) perde arkasından bir başkası idare etseydi ve böyle bir yöntemle, o peygamberlik iddiasında bulunsaydı, yine en önce bu insanlar ona karşı çıkarlardı. İzah için bkz. Nahl an: 107, Furkan an: 12.
13. Bu ayetin tefsiri hakkında birçok ihtilaf vuku bulmuştur. Hatta bu ihtilaf sahabe döneminde bile vardı. İbn Me'sud'un talebesi Mesruk şöyle bir olay anlatır: "Bir gün Kufe'de bir camiye girdik. Orada vaizin biri konuşuyordu. "Göğün açık bir duman halinde geleceği günü gözetle" ayetini okuyup dedi ki: "O duman kafir ve münafıkların gözlerini kör, kulaklarını sağır edecektir. Ama iman edenler üzerindeki tesiri bir nezle kadar hafif olacaktır." Bunun üzerine hemen, bu ayetin tefsiri hakkında soru sormak için İbn Mes'ud'un yanına gittik. İbn Mes'ud yatıyordu, bizim sözümüzü işitince ayağa fırladı ve kızgın bir şekilde "İlmi olmayanlar sorsunlar" dedi. Bu ayetin asıl tefsiri şöyledir: Kureyşliler Rasulullah'a inanmamakta ısrar edince, Rasulullah, Allah'a, "Ya Rabbi! Yusuf'a kıtlık göndermek suretiyle yardım ettiğin gibi, bana da kıtlık göndererek yardım et" diye dua etti. Allah, elçisinin duasını kabul etti ve Kureyşliler kıtlıkla karşı karşıya kaldılar. Vaziyet o kadar vahim bir hal aldı ki, insanlar kemik, deri, hatta hayvan leşi bile yemeye başladılar. Böyle bir halde karnı aç olanlar gökyüzüne bakınca, duman görürlerdi. Bu kıtlığın devam ettiği bir zamanda Ebu Süfyan Rasulullah'a gelerek akraba oluşlarını hatırlattı ve "Allah'a dua et de bizi bu afetten kurtarsın, kabilen açlık içinde kıvranıyor" diye ricada bulundu. Bu dönemde Kureyşliler Allah'a, Ey Allah'ım! Bizi bu afetten kurtarırsan doğru yola geleceğiz" diye yalvarıyorlardı. İşte bu ayetlerde bu olaya işaret edilmektedir. Şiddetli bir darbe ile Bedir Savaşı'nda Kureyşlilere indirilen darbe kastolunmaktadır." Bu rivayeti İmam Ahmed, Buhari, Tirmizi, Nesei, İbn Cerir ve İbn Ebi Hatim çeşitli senetlerle Mesruk'dan nakletmişlerdir. Bunların dışında İbrahim Nehai, Katade, Asım ve Amir, "Abdullah ibni Mes'ud'un tefsiri buydu" demektedirler. Dolayısıyla İbni Mes'ud'un tefsirinin böyle olduğunda hiç bir şüphe yoktur. Tabiinden Mücahid, Katade, Ebu Aliye, Mukatil, İbrahim Nehai, Dahhak ve Atiye'l-Avf, İbn Mes'ud'un bu tefsiri üzerinde ittifak etmişlerdir. Diğer bir yanda, Hz. Ali, İbn Ömer, İbn Abbas, Ebu Said Hudri, Zeyd b. Ali ve Hasan Basri gibi, bazı kimseler, bu ayetin kıyamete yakın bir zamanda o dumanın yayılacağı şeklinde yorumlamışlardır. Ayrıca Hz. Huzeyfe b. Esed el-Gifari tarafından Rasulullah'tan rivayet edilen bir hadis, bu yorumu desteklemektedir. Huzeyfe'nin anlattığı olay şu şekildedir: "Bir gün kıyamet hakkında konuştuğumuz bir esnada, Rasulullah yanımıza geldi ve şöyle buyurdu: Bu on alâmet zahir olmadan kıyamet gelmez. Güneşin batıdan doğması, dumanın yayılması (duhan) , dabbet'ül-arz, yecüc-me'cüc'ün çıkması, Hz. İsa'nın gökyüzünden inmesi, Doğuda arzın çöküşü, batıda Arabistan'dan Aden'den ateşin yükselmesi." (Müslim)
İbn Cerir ve Taberi'nin naklettikleri, Ebu Malik el-Eşari'nin rivayeti de bu hususu teyid etmektedir. Yine İbn Ebi Hatim'in, Ebu Said Hudri'den naklettikleri iki rivayete göre de Rasulullah "Duhan"ı kıyametin alametlerinden saymıştır. Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Duman yayıldığı zaman mü'minlere adeta nezle gibi hafif bir şekilde tesir edecek, ancak kafirlerin içine dolarak, derilerinin her yerinden duman çıkacaktır."
Bu iki tefsir arasındaki fark üzerine dikkatlice düşünecek olursak, söz konusu ihtilafın giderilmesinin mümkün olduğu görülür. Rasulullah'ın duası üzerine Allah'ın Arabistan'a kıtlık göndermesi ve kafirlerin çok perişan olmaları üzerine, Rasulullah'ın Allah'a dua etmesi şeklindeki İbn Mes'ud'un tefsirine Kur'an'ın birçok yerinde işaret olunmaktadır.(İzah için bkz. En'am an: 29, A'raf an: 77, Yunus an: 14-15, Mu'minun an: 72) İlgili ayetlerden anlaşıldığına göre, "Azabı üzerimizden def edersen, doğru yola geliriz" şeklindeki sözleri üzerine, Allah'ın "Bunlar sapıklıktan vazgeçmezler, onlara apaçık bir Rasul gelmiş olmasına rağmen, onun davetine kulak asmamışlardır." diye buyurmuş olması ve yine kafirlerin "Bu, kendisine öğretilmiş ve yoldan çıkmış bir mecnundur" diye nitelemelerine karşılık, Allah'ın "Biz azabı kaldırsak bile, onlar yine de aynı sapıklıkta ısrar ederler" diye belirtmesi, olayın Rasulullah'ın zamanında geçtiğini doğrulamaktadır. Oysa, bu ifadeleri kıyametin yaklaştığı bir zamana ıtlak ederek anlamak çok uzak bir tevil olur. Dolayısıyla İbn Mes'ud'un bu konudaki yorumunun isabetli olduğu anlaşılıyor. Ancak bu rivayetin "duman" ile ilgili kısmı, yani, "Böyle bir halde karnı aç olanlar, gökyüzüne bakınca duman görürlerdi" ifadesi Kur'an'ın zahiri beyanına uymaz. Ayrıca hadislerdeki ifadeler de bunun aksini ispatlar. Örneğin, Kur'an'ın olayı ifade edişi şöyledir: "Göğün açık bir duman haline getirileceği günü gözetle." Sonraki ayetlere de dikkatle bakılacak olursa, şöyle denmek istendiği anlaşılır: "Ey kafirler! Siz Allah'ın elçisine inanmıyor ve kıtlıktan ders almıyor musunuz? O zaman bekleyin, kıyamet geldiğinde hak ve batılın ne olduğunu anlarsınız." Görüldüğü gibi bunun kıtlık zamanına değil, kıyametin alametlerinden birine işaret ettiği açıkça bellidir. Nitekim aynı husus hadislerle de teyid edilmektedir. Ne kadar gariptir ki İbn Mes'ud'un tefsirini kabul eden müfessirler, onun yorumuna tamamen katılmışlar, reddedenler ise yine tamamen karşı çıkmışlardır. Oysa ilgili ayetler ve hadisler üzerine dikkatlice düşündüğümüzde, yorumun hangi bölümünün doğru hangi bölümünün yanlış olduğunu açıkça anlarız.