43- Şu halde sen, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru olan bir yol üzerindesin.(38)
44- Ve hiç şüphesiz o (Kur'an) , senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.(39)
45- Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimizden sor: Biz, Rahman (olan Allah) ın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı (hiç) ?(40)
46- Andolsun, biz(41) Musa'yı Firavun'a ve onun 'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik.(42) O da, dedi ki: "Gerçekten ben, âlemlerin Rabbinin elçisiyim."
47- Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
48- Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiç bir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, biz onları azabla yakalayıverdik.(43)
AÇIKLAMA
38. Yani, sen, sana karşı gelenlerin hakkında pek düşünme. Zaten senin için onların zulüm ve küfürlerinin cezasını ne zaman çekecekleri ve İslâm'ın, yaşadığın süre içinde yayılıp yayılmayacağı önemli değildir. Senin için önemli olan, Hak üzerinde olmak olduğuna göre, sen bunları hiç düşünmeden hakkı tebliğ etmeye devam et ve onların, senin gözünün önünde mi senden sonra mı mahvolacağı meselesini Allah'a bırak.
39. Yani, bir kimse için, Allah'ın kendisini, kitabını nazil etmek üzere seçmesi kadar büyük bir şeref olamaz; nitekim bu, bir toplum için de geçerlidir. Allah'ın, hidayetini göndermek üzere aralarından bir kimseyi seçtiği ve dillerinde kendilerine kitap gönderdiği bir toplum, (Kureyşliler) bu nimete rağmen nankörlük yapar ve sırt çevirirse, bilsin ki birgün bu davranışlarından ötürü sorguya çekilecektir.
40. Yani, "sizden önceki peygamberlere sorun" denilmekle, önceki peygamberlerin kitaplarına bakmaları kastolunmaktadır. Tıpkı aralarında bir çekişme olduğu takdirde meseleyi Allah'a ve Rasulüne götürün, denildiği gibi. Burada bu tür bir ifade kullanılmasının nedeni, önceki peygamberlerin kitaplarında Allah'dan başkalarının ibadete layık olduklarıyla ilgili bir talimatın olup olmadığının araştırılmasıdır.
41. Bu kıssa, burada üç nedene dayalı olarak beyan edilmektedir: Birincisi, "Allah bir topluma peygamber gönderdiğinde, o topluma bir fırsat vermiş olur. Şayet o toplum bu fırsattan yararlanamadığı takdirde, akibeti Firavun'un akibetine benzer. Başka bir deyişle Firavun'un sonu insanlık için bir ibrettir." İkincisi, "Firavun da, tıpkı Kureyşlilerin Hz. Muhammed'i hakir gördüğü gibi Hz. Musa'yı hakir görmüştü. Ancak, Allah'ın takdiri farklı olduğundan, Firavun'u helak ederek, onlara kimin hakir olduğunu göstermişti." Üçüncüsü ise, "Allah'ın ayetlerine karşı büyüklenerek alay edenlerin, daha önce nasıl bir sonla karşılaştıklarını görerek ders almaz ve tavrınızı değiştirmezseniz, sizin de sonunuz aynı olacaktır."
42. Burada, Hz. Musa'nın Firavun'a gösterdiği ilk iki mucizeye "asa ve Yed-i beyza"ya telmihte bulunulmaktadır. Bkz. A'raf an: 87, 88, Taha an: 12, 13, 29, 30, Şuara an: 26, 29, Neml an: 16, Kasas an: 44, 45.
43. Burada ise, Allah'ın Hz. Musa'ya verdiği şu mucizeler kastolunmaktadır:
1) Sihirbazlar ile Hz. Musa karşı karşıya geldiklerinde, sihirbazlar yenilirler ve müslüman olurlar. Bkz. A'raf an: 88, 92, Taha an: 30, 50, Şuara an: 29, 40.
2) Hz. Musa'nın önceden haber verdiği üzere Mısır'a kıtlık gelince, Firavun, Hz. Musa'dan dua etmesi için ricada bulunur. O da dua edince kıtlık sona erer.
3) Hz. Musa'nın önceden haber verdiği üzere sel, dolu ve şimşek dolayısıyla birçok yerleşim bölgesi ve tarla zarar görünce, Hz. Musa, Firavun'un ricası üzerine dua eder ve belâ def olur.
4) Mısır üzerine bir bulut gibi yayılan çekirgeler, Hz. Musa'nın dua etmesi üzerine dağılırlar. Bu olayı da Hz. Musa daha önceden haber verir.
5) Tüm Mısır'ı bit ve pireler kaplayınca, insanlar ve hayvanlar büyük bir eziyet içerisinde çaresiz kalır ve buğday ambarları mahvolur. Ancak bu afet de, Hz. Musa'nın dua etmesi ile birlikte sona erer.
6) Hz. Musa'nın daha önceden bildirdiği üzere, tüm kurbağalar karaya hücum ederler, ancak yine Hz. Musa'nın duasıyla yerlerine dönerler.
7) Hz. Musa'nın daha önceden bildirdiği üzere kan afeti, etrafı sararak Mısır'daki bütün sular kana dönüşür ve nehirler, kuyular, havuz ve çeşmeler kanla dolar, balıklar ölür. Sonuçta tüm Mısır halkı kan kokusu içinde, susuz kalırlar. Ancak, Firavun Hz. Musa'dan dua etmesi için ricada bulunur, o da dua edince azab sona erer. Bkz. izah için A'raf an: 94-96, Neml an: 16-17, Mü'minun an: 37.
Kitab-ı Mukaddes'de (çıkış 7-12 bölümler) bu azab hakkında ayrıntılı biçimde bahsedilmiştir. Fakat orada gerçekler ile hikayeler birbirlerine karışmıştır. Örneğin Kitab-ı Mukaddes'de sihirbazların azab geldiği zaman suyu kan haline dönüştürdükleri ve böylece bunun bir sihir olduğunu ispat ettikleri anlatılmaktadır. Fakat bitlere gelince, sihirbazlar çaresiz kalıp bunun Allah'ın bir işi olup sihir olmadığını söylemişlerdir. Ayrıca kurbağaları da tıpkı Hz. Musa gibi derelerden çıkarmışlar ancak, yine de Firavun Hz. Musa'ya "bu azabı başımızdan def etmesi için Rabbine dua et" diye ricada bulunmuştur. Bu noktada dikkate değer bir husus vardır. Şayet sihirbazların bu kurbağaları derelerden çıkarmaya güçleri yetiyorsa, o takdirde onları geri göndermeye de güçleri yetmesi gerekirdi. Nitekim aynı iddia, suyun kana dönüşmesi hususunda da ileri sürülmüştür. Tüm bunlardan Kitab-ı Mukaddes'in tahriften azâde bir kitap olmadığı ve onun içine birçok hikâyenin uydurularak sokulduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bunları yapan insanlar, pek zeki kimseler değillermiş, çünkü hikâye uydurmayı pek iyi becerememişler!