50- Oysa ona dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet taddırsak, mutlaka: "Bu benim (hakkım) dır.(66) Ve ben kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum; eğer Rabbime döndürülsem bile, muhakkak O'nun katında benim için daha güzel olanı vardır." der. Ama andolsun biz, o kâfirlere yapmakta olduklarını haber vereceğiz ve andolsun onlara, en kaba bir azabtan taddıracağız.
51- İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer;(67) ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir.(68)
52- De ki: "Gördünüz mü-haber verin; eğer o (Kur'an) Allah katından ise, sonra da siz ona (karşı) küfretmişseniz, (bu durumda) uzak bir ayrılık içinde olandan daha sapık kimdir?"(69)
53- Biz ayetlerimizi hem âfâkta, hem de kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyleki, şüphesiz onun hak olduğu (70) kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde senin Rabbinin şahid olması yetmez mi?(71)
54- Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rabblerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler.(72) Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp-kuşatandır.(73)

AÇIKLAMA

66. Yani, "Bu, benim yeteneklerimden dolayıdır ve başarıya ulaşmak benim en tabi hakkımdır."
67. Yani, "Benden yüz çevirir ve bana yalvarmayı zül telakki eder."
68. Bu konudaki çeşitli ayetler daha önce geçmişti. Bu hususu daha iyi kavrayabilmek için bkz. Yunus an: 15, Hud an: 10, İsra an: 102, Rum an: 52-56, Zümer: 8-9, 49.
69. Bu, sadece korku dolayısıyla iman edin anlamına gelmez. Asıl anlam şu şekilde verilebilir: "Sizler, inadınızdan ötürü Kur'an'ı dinlemekten kaçıyor ve kulaklarınızı örtüyorsunuz. Oysa bu, akıllıca davranış değildir. Üstelik elinizde bu Kur'an'ı inkar etmekte öne süreceğiniz sağlam bir delil de bulunmamakta ve bu tavrınız sadece zanna dayanmaktadır. Hiç değilse kendi menfaatiniz için dinleyin ve ondan sonra karar verin. Bunun yanısıra şu iki ihtimalden hangisinin daha kuvvetli olduğunu bir düşünün. Birincisi: "Bu yaşanılan hayattan başka bir hayat yoktur. Ve öldükten sonra herkes toz toprak olacaktır." İkincisi: "Kur'an'da haber verildiği gibi bu hayattan sonra ceza ve mükafat vardır." İkinci ihtimal hak olduğu takdirde, Hak'tan ne kadar uzak kalmış olabileceğinizi düşünün artık. Ayrıca sizler sadece kendinizi değil, başkalarını da İslâm'ı kabul etmekten alıkoymaya çalışıyor ve sırf bu yüzden her türlü yalan, iftira ve zulümden kaçınmıyorsunuz."
70. Bu ayet hakkında müfessirlerin öne sürdüğü iki önemli görüş vardır:
1) Onlar, Kur'an davetinin çok kısa bir zaman içinde yayılacağını ve civardaki ülkeler fetholunduktan sonra kendilerinin de teslim olmaya mecbur kalacaklarını tahmin edemezler. İşte o zaman bu davetin hak olduğunu anlayacaklardır. Bazı kimseler, "Geniş ülkelere yayılmak" "Hak dava" olmak için yeterli bir neden değildir. Çünkü batıl dava güdenler de geniş saltanatlar kurmuş ve birçok zaferler kazanmışlardır." diyerek itirazda bulunmaktadırlar. Ancak bu, hadisenin yeterli bir tahlili yapılmadan serdedilmiş yüzeysel bir itirazdır.
Rasulullah'ın (s.a) Raşid Halifeleri döneminde elde edilen hayret verici zaferler, herhangi bir hanedanın diğer ülkeleri fethederek zulmettiği gibi bir şahsın ya da bir sülâlenin zaferleri değildi. Aksine bu zaferlerin gölgesinde dini, fikri, kültürel, medeni, siyasi ve iktisadi muhteşem bir devrim vuku bulmuştur. Bu devrim nereye yayılmışsa oradaki insanların arasında iyilik ve adalet hakim olmuş, zulmün başı ezilmiştir. Bu devrimin gölgesinde, ancak dünyaya yüz çevirerek kendini Allah'a verenlerde bulunabilir özelliklere sahip yüksek meziyetli insanlar yetişmiştir. Bunun yanısıra İslam'ın meydana getirdiği ve yetiştirdiği bu insanlar, yüksek meziyetlerini ticarette, siyasette, savaş meydanlarında, ekonomik sahada da göstererek insan denen varlığın makamını, ahlâk, adalet ve ticaret bakımından dünyadaki tüm medeniyetlerinkinden daha üstün bir seviyeye çıkarmıştırlar. Nitekim bu medeniyetlerin yetiştirdiği en seçkin insanlar bile, bu seviyeye ulaşamamışlardır. İslâm, diğer toplumlarda tasavvur dahi olunamayacak derecede ilim ve tetkik yolunu açmış, toplumların ahlâken islahı için, onlardaki hastalığa çare getirmiştir. İslâm olmayan toplumlarda da bu tür çareler düşünülmüş olsa bile, tatbik etmekten aciz kalmışlardır. Yani renk, ırk, toprak ve dil farklılıklarına dayanarak insanlar parçalanmış ve bu sınıflaşma ile sun'î ayırım, medenî ve hukukî kanunların insanlara uygulanışında farklılaşma meydana getirmiştir. Kadınların istismarı, hatta onları hukuki haklarından mahrum etmek, suçların, içki ve esrarın yayılması, yönetimleri eleştirme hakkının olmaması, insanın temel haklarından mahrumiyeti, uluslararası ilişkilerde güvensizlik, savaş esnasında gayri insani ve vahşice davranışlar vs. gibi tüm ahlâkî zaaflar Hz. Peygamber'den (s.a) önceki Arap toplumunda bulunmasına rağmen, kısa bir sürede ortadan kaldırılmıştır. Anarşinin yerine düzen, cinayetlerin yerine emniyet, fısk ve fücür yerine takva, zulmün yerine adalet, fuhuş ve pisliğin yerine edep ve temizlik, cehalet yerine ilim, kan davaları yerine kardeşlik ve sevgi getirilmiştir. Bir kabile şefinin ötesinde ufuklara sahip bile olamayan o insanlar, İslâm'ın sayesinde önderlik yapabilecek duruma gelmişlerdi. Rasulullah'ın karşısında olan insanlar, tüm bunları kendi gözleriyle görmüşlerdi. Kur'an'ın insanlar üzerindeki o muazzam etkisi, hâlâ devam etmektedir. Nitekim günümüzdeki medeni milletlerin, müslümanların zeval dönemlerindeki ahlâklarına dahi ulaşmaları mümkün olmamıştır. Avrupa ülkeleri, Amerika, Afrika ve Asya, hatta kendi içindeki malup kavimlere o denli zulümde bulunmuşlardır ki İslâm tarihinin hiçbir döneminde böyle bir örnek gösterilemez.
Müslümanların galip gelmelerine rağmen, diğer toplumların yaptığının aksine, mağlup ettikleri insanlara zulmetmekten kaçınmış olmaları, ancak Kur'an'ın bir mucizesidir. Müslümanların İspanya'da asırlarca hüküm sürmüş olmalarına ve buna rağmen oradaki Hıristiyanlara nasıl davrandıklarına, fakat hıristiyanlar galip gelince müslümanlara nasıl muamele ettiklerine tarih şahittir. Bunun yanısıra Hindistan'ı da asırlarca yöneten müslümanlar, hindulara nasıl davranmışlar, yönetimi ellerine geçiren hindularsa şimdi müslümanlara nasıl davranmaktadırlar? Yine 1300 seneden bu yana müslümanlar yahudilere nasıl davranmışlardır ve Filistin'de hakimiyetleri altındaki müslümanlara onlar nasıl davranmaktadırlar?
2) Allah, insanların vücutlarında, yeryüzünde ve gökyüzünde ayetlerini gösterecek ve böylece Kur'an'ın mesajını kabul edeceklerdir. Bazı kimseler, "İnsanlar, vücutlarında, yeryüzünde ve gökyüzünde zaten bu âyetleri görmektedirler, o halde burada niçin istikbal siğası kullanılmıştır?" diyerek itiraz etmektedirler. Fakat bu itiraz da diğeri gibi çok yüzeyseldir. İnsanların vücutları, yeryüzü ve gökyüzü belki hâlâ değişmemiştir, ancak bunların içinde bulunan Allah'ın ayetleri o kadar çoktur ki, insanların bunları tamamiyle kavraması mümkün değildir. Her dönemde insanlar, yeni yeni, şeyler keşfederler ve bu keşifler kıyamete değin sürer.
71. Yani, onların kötü akibetlerine delil olabilmesi için, Hakka karşı yaptıkları her davranışın izlenmekte olması yeterli değil midir?
72. Yani, onlar bir gün Allah'ın huzurunda bulunacaklarına ve yaptıklarından hesap vereceklerine inanmadıklarından ötürü, böylesine bir tavır takınmaktadırlar.
73. Yani, Allah herşeyi kuşatmıştır ve onlar Allah'tan kaçamayacaklardır. Çünkü her hareketleri kaydedilmektedir.
FUSSİLET SURESİNİN SONU