41- Onların soylarını dolu gemilerde (ana rahimlerinde) taşımamız da kendileri için bir ayettir.(38)
42- Ve kendileri için binmekte oldukları bunun benzeri (nice) şeyleri yaratmamız da.(39)
43- Eğer dilersek onları batırır-boğarız; bu durumda ne onların imdadına yetişen olur, ne de onlar kurtulabilirler.
44- Ancak bizden bir rahmet olması ve (onları) belirli bir zamana kadar yararlandırmamız başka.(40)
45- Onlara: "Önünüzde olandan(41) ve arkanızda olandan korkup-sakının, belki esirgenirsiniz" denildiğinde, (dinlemeyip küfre saparlar)
46- Onlara, Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyi görsün, mutlaka ondan yüz çeviricidirler.(42)
47- Ve onlara: "Size Allah'ın rızık olarak verdiklerinden infak edin" denildiği zaman da, o küfre sapanlar iman edenlere dediler ki: "Allah'ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecek mişiz? Gerçekten siz, apaçık bir şaşkınlık içindesiniz."(43)
48- Ve derler ki:(44) "Eğer doğru söylüyorsanız(45) bu tehdit (etmekte olduğunuz yıkım ve azab) ne zamanmış?"
49- Onlar, yalnızca tek bir çığlıktan başkasını gözetmezler, onlar birbirleriyle çekişip-dururken o kendilerini yakalayıverir.
50- Artık ne bir tavsiyede bulunmağa güç yetirebilirler, ne de ailelerine dönebilirler.(46)
AÇIKLAMA
38. Burada işaret olunan gemi, Hz. Nuh'un gemisidir. "Ve onun içinde zürriyetlerini taşıdık" ifadesinde geçen "zürriyet", Hz. Nuh'un (a.s) ashabıdır. Çünkü Nuh tufanında Hz. Nuh'un (a.s) ashabı dışında tüm adem nesli helak olmuştu. Bu yüzden Hz. Nuh'un (a.s) ashabı "insan nesli" şeklinde ifade edilmiştir. Nitekim kıyamete değin tüm insanlık aynı nesilden gelmektedir.
39. Burada tarihte ilk gemiyi Hz Nuh'un (a.s) yaptığına işaret vardır. Ondan önce insanlar nehirleri ve denizleri aşmanın yolunu bilmiyorlardı. Cenab-ı Allah bu bilgiyi Hz. Nuh (a.s) vasıtasıyla insanoğluna vermiştir. Allah'ın salih kulları gemiye binerek tufandan kurtuldukları zamandan bu yana tüm nesiller gemiyle denizlerde sefere çıkmaya başlamışlardır.
40. Daha önceki ayetlerde Tevhid hakkında deliller serdedilmiş ve insanoğlunun tabiat üzerindeki tasarruf hakkının Allah'ın bir lütfu olduğu belirtilmişti. Tabiat kuvvetleri üzerindeki tasarruf gücü insanın kendi elde ettiği bir güç olmayıp, Allah'ın bağışladığı ilim vasıtasıyla mümkün olmaktadır. Aksi takdirde insanların bu büyük kuvvetlere hakim olması ve kendi başına bu kuvvetleri kullanma sırlarını keşfetmesi sözkonusu olamazdı. Yine de insan tabiat kuvvetlerine Allah'ın izin verdiği sürece hükmedebilir ve tabiat kuvvetleri de bu zaman zarfında insana tabi olurlar. Nitekim bugün insanın hizmetinde olan tabiat kuvvetleri Allah'ın dilemesiyle aniden insan hayatını tehdit etmeye başlar ve insan tabiatın karşısında çaresiz kalır. Bu gerçeği açıklamak amacıyla gemilerin denizlerde yüzmesi örnek olarak veriliyor. Şayet Allah, Hz. Nuh'a (a.s) gemi yapma tekniğini öğretmese ve iman edenleri ona bindirerek insanoğlunun yeryüzüne yayılmasını sağlamasaydı, insanlık tufanla birlikte yok olurdu.
Allah gemi yapabilmenin yolunu öğrettiğinden bu yana insanoğlu nehirleri ve denizleri aşmayı başarabilmiştir. İnsanlar bu sahada ne kadar gelişme gösterseler de sonuçta denizlere hakim oldukları söylenemez. Su, bugün de Allah'ın buyruğu altındadır ve Allah dilediği anda tüm gemileri içindekileriyle suya gömer.
41. Yani, sizden önce geçmiş toplumlar.
42. "Ayet" kelimesi ile Allah'ın kitabının ayetleri kastedilmektedir. Bu ayetler vasıtasıyla insanlara nasihatta bulunulur. Ayrıca kâinatın ayetleri (insan vücudu, insanlık tarihi) ibret alınmak isteniyorsa eğer, insanlar için nasihattırlar.
43. Bu ifade ile, onların inkarlarından ötürü sadece akıllarının değil duygularının da kalmadıklarına işaret ediliyor. Onlar, Allah katında sahih bir anlayışa sahip olmadıkları gibi, insanlara da kötü davranıyorlar. Nasihata sırt çevirip içinde bulundukları dalâlet için, mazeretler öne sürdükleri yetmiyormuş gibi her iyilikten kaçmak için bir bahane buluyorlar.
44. Tevhid'in dışında kafirlerin inkar etmekte oldukları diğer mesele de ahiret düşüncesidir. Ahiret hakkında deliller ileride zikredilecektir. Fakat burada kafirler neyi inkar ettiklerini bilsinler diye özellikle kıyamet ve ahiret tablosu çizilmiştir. Sizler inkar ettiniz diye kıyamet saati iptal olmaz, o muhakkak gelecek ve sizler o günle karşılacakınız.
45. Onların asıl maksatları kıyametin vaktini öğrenmek değildir. Şayet onlara bu vakit, "filan gün, filan saat" gelecektir diye bildirilseydi bile, onların şüpheleri silinmiyecekti. Onların maksadı alay etmek olduğu için, onlara sadece şöyle bir cevap verilmiştir. "Kıyamet muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüpheniz olmasın."
46. Yani, kıyamet insanların gözleyebileceği bir şekilde yavaş yavaş gelmeyecektir. Bilakis kıyamet insanların hiç ummadığı bir anda gelecek ve kim neredeyse orada kalacaktır.
İbn Ömer ve Ebu Hureyre, Rasûlullah'dan (s.a.) şöyle bir hadis rivayet etmişlerdir. "İnsanlar yürüyorlarken, pazarlarda alışveriş yaparlarken ve meclislerde sohbet ederlerken, aniden Sur'a üfürülecek. Bir kimse kumaş satın alıyorsa eğer, kumaşı elinden bırakmaya vakti olmadan, hayvanlarına su vermek için yalağa götürmüşse su vermeden, sofraya oturduğunda bir lokma almışsa, ağzına götürmeden kıyamet gelecektir.