23- Sen, yalnızca bir uyarıcı-korkutucusun.(44)
24- Hiç şüphesiz biz seni, Hak ile bir müjde verici bir uyarıcı-korkutucu olarak gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı-korkutucu gelip-geçmiş olmasın.(45)
25- Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden öncekiler de yalanlandı; peygamberleri ise, kendilerine apaçık olan ayetler,(46) sahifeler ve aydınlatıcı kitaplar(47) getirmişlerdi.
26- Sonra ben de o küfre sapanları yakalayıverdim. Beni inkârları nasıl oldu (onlar gördüler) ?
27- Allah'ın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi? Böylece biz onunla, renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı, renkleri değişik ve siyah yollar (kıldık) .
28- İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik(48) olanlar vardır. Kulları içinde ise, Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'(49) Hiç şüphe yok Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır.(50)
29- Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, dosdoğru namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.
30- Çünkü (Allah,) onların ecirlerini noksansız olarak öder ve kendi fazlından onlara arttırır.(51) Hiç şüphe yok O, bağışlayandır, şükrü kabul edendir.(52)
AÇIKLAMA
44. Yani, senin vazifen sadece tebliğ etmek ve onları gerçeklerden haberdar etmektir. Daha fazlası değil. Şayet bir kimse, hidayeti kabul etmez ve dalâlet üzerinde bulunmakta ısrar ederse senin böyle kimseler karşısında bir sorumluluğun yoktur. Sen kör ve sağırlara anlatamazsın.
45. "Her topluma mutlaka bir uyarıcı gelmiştir." Bu husus Kur'an'ın çeşitli yerlerinde beyan edilmiştir; "Her toplumun bir uyarıcısı vardır." (Rad:7) "Andolsun senden önce de, daha evvelki toplumların herbirine uyarıcı gönderdik." (Hicr: 10) , "Biz her ümmet içinden bir uyarıcı çıkardık." (Nahl: 36) , "Biz uyarıcı göndermediğimiz hiçbir kasabayı mahvetmedik." (Şuara: 208) . Yanlış bir anlamaya yol açmaması için burada iki noktaya dikkat etmek gerekir: Birincisi, bir nebinin tebliğinin ulaştığı yerlerde, başka bir nebiye ihtiyaç yoktur. Ayrıca bu ayet, her topluma ayrı ayrı nebilerin de gönderileceği anlamına gelmez. İkincisi nebinin yol göstericiliğinin devam ettiği ve korunduğu zamana kadar, yeni bir nebi göndermeye ihtiyaç olmadığı gibi, ayrıca her asır için ayrı bir Nebi göndermeye de gerek yoktur.
46. Yani, bu deliller, çok açık bir şekilde Hz. Muhammed'in (s.a) peygamberliğini ispat etmektedir.
47. Sayfalar (Suhuf) ile kitablar (Kütüb) arasında, sanıyorum şöyle bir fark vardır. Sayfalar ahlâki kaideler ve nasihatler ihtiva ederken, kitablar bütün bir şeriat vaaz ederler.
48. Burada, Allah'ın kâinat içerisinde ne kadar muhtelif ve çeşitli varlıklar yarattığına işaret olunmaktadır. Aynı toprak ve sudan, farklı vasıflarda bitkiler yaratılırken, aynı tip ağaçlardan farklı tad ve büyüklükte meyveler meydana getirilmiştir. Şayet bir dağa bakarsanız, onun değişik renklerde bezenmiş olduğunu ve değişik kısımlarında birbirinden çok farklı özelliklere sahip madenler bulunduğunu görürsünüz.
Mizaç, tabiat ve zihniyetlerin bu kadar farklı olmasını (bu konuya 19. ayetten 22. ayete kadar olan bölümlerde işaret edilmiştir) insanın havsalasının alması mümkün değildir. Çünkü tüm insanların huyları, istekleri, duyguları, zihniyetleri, düşünce biçimleri aynı olsaydı eğer, yeni bir mahluk yaratmak gerekmezdi. Hâlik olan Allah, yeryüzünde sorumluluk taşıyacak olan varlığın irade sahibi olması gerektiğinden, onu farklı özelliklerde ve zihniyetlerde yaratmıştır. Tüm bunlar, bu hikmetin arkasında Hakîm ve Azim bir planlayıcının olduğunu göstermektedir. Bu muazzam nizamın ardında, bir planlayıcının olduğunu ancak bir akılsız düşünemez.
49. Yani, insan Allah'ın sıfatlarını yeterince kavrayamadığı zaman Allah'dan korkmaz, fakat Allah'ın gücüne, O'nun İlim, Hikmet, Kahhar, Cabbar gibi sıfatlarına ne kadar vakıfsa Allah'dan o derece korkar. Dolayısıyla burada ilimden, matematik, felsefe, tarih ve diğer pozitif bilimler kastolunmuyor, buradaki söz konusu ilim, Allah'ın sıfatlarını bilmektir. Bir kimse tahsil görmüş olsa da, olmasa da Allah'ın sıfatlarından habersizse eğer, o kimse cahildir. Öyleki pozitif bilimlerde "allame-i cihan" olsa bile bu böyledir. Fakat bir kimse hiçbir tahsil görmemiş olduğu halde Allah'ın sıfatlarını biliyor ve O'nun içinde Allah korkusu bulunuyor ise, o kimse ilim ehlidir. Bu ayetteki "alim" ifadesi ile, Kur'an, Hadis, Kelam ilimlerini bilenler kastedilmektedir. Ancak bir şahıs dini bilgiye sahip olduğu ölçüde, içinde Allah korkusu taşıyorsa, o zaman ayetin bahsettiği "alim" sınıfına girer. Nitekim Abdullah bin Mes'ud'dan (r.a) nakledilen bir söz bu hususu doğrulamaktadır. "İlim sadece çok sayıda hadis bilmek değildir. İlim Allah'dan çok korkmaktır." Hasan Basri (r.a) , "alim, Allah'ı görmediği halde korkan, Allah'ın sevdiğini seven ve Allah'ın sevmediğinden uzak kalan kimsedir" diye buyurmuştur. Bu ayet böyle kimselere işaret etmektedir.
50. Yani, O kuvvet sahibidir, dilediği zaman mücrimleri yakalar ve hiçkimse O'ndan kaçamaz. Fakat O, aynı zamanda affedicidir. Bu yüzden, zalimlere fırsat tanıyarak onları hemen yakalamaz.
51. Burada müminlerin amelleri "Ticaret" ile ifade edilmiştir. Yani insan kendi sermayesini ticarete yatırarak ümitle çalışır ve sermayesi ile çalışmasının karşılığında daha fazla kazanırsa, aynı şekilde bir mümin de mal, vakit ve meşakkat sarfederek Allah katında daha fazlasını alır. Fakat bu iki ticaret arasında fark vardır. Şöyle ki, dünyada ticaret ehli için, kazancın yanında zarar ve iflas söz konusu iken bir müminin Allah ile yaptığı ticarette zarar etme ihtimali söz konusu bile değildir.
52. Yani, Allah'ın salih kullarına karşı muamelesi, küçük hatalar yaptığında kölesine kızan ve kızdığında, onun tüm fedakârlıklarını, sadakatini unutan hasis bir kimse gibi değildir. Allah, Kerim ve Feyyaz'dır. Salih kullarının hatalarına göz yumarak, onların yaptıkları hizmetlere değer verir.