4- (Çünkü O) İman edip salih amellerde bulunanları ödüllendirecek. İşte mağfiret ve üstün rızık onlarındır.
5- (Sözde) Aciz bırakmak için ayetlerimiz hakkında çaba harcamış olanlar, işte onlar; onlar için de (en) iğrenç olanından acıklı bir azab vardır.(8)
6- Kendilerine ilim verilenler ise, Rabbinden sana indirilenin hakkın ta kendisi olduğunu ve üstün, güçlü, övülmeye layık olan (Allah) ın yolunda yöneltip,ilettiğini görmektedirler.(9)
7- Küfre sapanlar dediler ki: "Siz darmadağın olup dağıldığınızda, gerçekten sizin yeni bir yaratılışta bulunacağınızı size haber veren bir adamı gösterelim mi size?"
8- "Allah'a karşı yalan mı düzüp uyduruyor, yoksa kendisinde bir delilik mi var?"(10) Hayır, ahirete inanmayanlar, azabta ve uzak bir sapıklık içindedirler.(11)
AÇIKLAMA
8. Yukarıda Ahiretin mümkün olduğunu gösteren bir delile değinilmiştir; bu ise onun zaruri ve gerekli olduğunu gösteren bir delildir: Suçluların cezalarını çekeceği, iyi işler yapanların da yaptıkları ile mükafatlandırılacakları bir zaman olmalıdır.
Akıl ve adalet iyilerin mükafatlandırılıp, kötülerin cezalandırılmasını gerektirmektedir. Bu dünyada ise ne kötüler kötülüklerinin cezasını görmekte, ne de iyiler iyiliklerinin karşılığını alabilmekte, bilakis birçok olayda bunun tam tersi bir durumla karşılaşılmaktadır. O halde hem aklın hem adaletin bu isteğinin gelecekte herhangi bir zamanda mutlaka yerine getirilmesi gerektiğini kabul etmelisiniz. Mahşer ve ahiret işte bu ihtiyacı karşılayacaktır. Ahiretin var olması değil, varolmaması akla ve adalete aykırıdır.
Bu hususta, bu ayetlerden başka bir konu daha açığa çıkmaktadır. Bu ayetler imanın ve salih amelin sonucunun mağfiret ve sayısız nimetler olduğunu, Allah'ın dinini başarısız kılmak için düşmanca davrananların ise çok şiddetli bir azapla karşılaşacağını söylemektedir. Bu da samimiyetle iman eden kimselerin, amellerindeki zayıflık ve eksiklik nedeniyle güzel rızıklardan mahrum olsa da mağfiretten, bağışlanmaktan mahrum olmayacağını göstermektedir. Kafir olan, fakat gerçek dine karşı düşmanca bir tavır takınmayan kimse ise azaptan kurtulamayacak, fakat azabın şiddetlisine de uğramayacaktır.
9. Yani, "Bu düşmanlar, ne kadar çok çalışırlarsa çalışsınlar, senin getirdiğin gerçeğin yanlış olduğunu ispatlamaktan ibaret olan emellerine ulaşmayacaklardır. Çünkü onlar hile ve düzenleri ile ancak cahil insanları kandırabilirler, kendilerinde ilim bulunanları saptıramazlar."
10. Kureyşin ileri gelenleri, Hz. Muhammed'i (s.a) yalancı diye suçlamanın çok zor olduğunu, çünkü bütün ülkede onun doğru sözlü bir insan olarak tanındığı ve hiç kimsenin şimdiye kadar onun ağzından bir yalan işitmemiş olduğunu biliyorlardı. Bu nedenle insanların önüne şöyle bir mesele koydular: "Bu adam öldükten sonra dirilmek gibi imkansız bir şey söylediğine göre, ya bile bile yalan söylüyor (Allah korusun) , ya da deli" Fakat onu delilikle suçlamak, yalancılıkla suçlamak kadar saçmaydı, çünkü Hz. Peygamber (s.a) gibi akıllı ve sağduyulu insanın deli olduğunu ancak aptal bir insan kabul edebilirdi. İşte bu nedenle Allah onların bu ithamlarına cevap vermeye bile gerek duymamış ve onların öldükten sonraki hayatın mümkün olduğu konusundaki hayret ve meraklarını ifade etmekle yetinmiştir.
11. Bu onların ithamlarına verilen ilk cevaptır: "Ey akılsız kimseler, asıl deli olanlar sizlersiniz. Çünkü size gerçeği bildiren kimseyi dinlemiyorsunuz ve umursamazca cehenneme götüren yolda ilerliyorsunuz. Akılsızlığınızın doruk noktası ise, sizin kurtuluşunuz için çabalayan kimseyi delilikle itham etmeniz."