Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla
1- Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü kendisine ait olan Allah'ındır;(1) ahirette de hamd O'nundur.(2) O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır.(3)
2- Yerin içine gireni, ondan çıkanı; gökten ineni ve oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır.(4)
3- Küfre sapanlar, dediler ki: "Kıyamet-saati bize gelmez."(5) De ki: "Hayır, gaybı bilen Rabbime andolsun, o muhakkak size gelecektir.(6) Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiç bir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı) dır."(7)
AÇIKLAMA
1. Arapça hamd kelimesi hem övgü hem de şükür için kullanılır ve burada her iki anlam da kasdedilmektedir. Allah bütün kainatın ve içindeki herşeyin yegane sahibi olduğuna göre, kainatta görülebilen her tür mükemmellik düzen, hikmet, güç ve güzellik için övgüye layık olan da yalnız Allah'tır.
Bu nedenle dünyadaki herkes, burada elde ettiği her tür fayda ve zevk için yalnızca Allah'a şükretmelidir. Çünkü kimse O'nun mülküne ortak olmadığına göre, O'ndan başka hiç kimse övülmeye ve şükredilmeye layık değildir.
2. Yani, "Nasıl ki bu dünyadaki her tür nimet sadece Allah tarafından ihsan ediliyorsa, ahirette de kişinin elde edeceği her tür nimet Allah'ın hazinelerinden ve O'nun izni ile olacaktır. Bu nedenle ahirette de övülmeye ve şükredilmeye ancak ve yalnız Allah layıktır."
3. Yani, "Allah'ın bütün işleri mükemmel bir hikmet ve ilme dayanır. O, ne yaparsa doğru yapar. O, yaratıklarının herhangi birinin nerede, ne durumda olduğundan, neye ihtiyaç duyduğundan, onun iyiliği için neler yapılması gerektiğinden, o zamana kadar neler yaptığından ve bundan sonra neler yapacağından tamamen haberdardır. O, yarattığı alemden habersiz değildir. Bilakis kainattaki her varlığın durum ve halinden haberdardır."
4. Yani, "Eğer bir kimse (veya kimseler) O'na mülkünde isyan ettiği halde cezalandırılmıyorsa, o yeryüzü kanunsuz bir mülk ve Allah da hiçbir şeye karışmayan idareci olduğundan değil. Allah esirgeyen ve bağışlayan olduğu içindir. Allah kendisine isyan eden kişiyi günah işlediği anda cezalandırmaya, rızkını geri almaya, vücudunu helak etmeye, onu aniden öldürmeye kadir olduğu halde böyle yapmaz. Her şeye kadir olduğu halde isyankar kuluna kendisini ıslah etmesi için yeteri kadar zaman ve birçok fırsat vermesi ve o kötü amellerinden vazgeçer geçmez onu affedip bağışlaması Allah'ın merhamet ve lütfunun bir gereğidir."
5. Onlar bunu alay ederek ve küçümseyerek söylüyorlardı. Asıl kastettikleri şey şuydu: "Bu peygamber bize uzun süreden beri kıyametin geleceği haberini veriyor, fakat biz onun peygamberliğini açıktan reddettiğimiz halde hâlâ şu kıyamet gelmedi."
6. Allah'ın adına yemin edilerek O'nun için "Gaybı bilen" sıfatının kullanılması, kıyametin mutlaka geleceğine işaret eder. Fakat onun ne zaman vuku bulacağını, gaybı bilen Allah hariç, hiç kimse bilemez. Bu konu Kur'an-ı Kerim'de, birçok yerlerde farklı şekillerde vurgulanmıştır. Ayrıntılar için bkz. A'raf: 187, Taha: 15, Lokman: 34, Ahzab: 63, Mülk: 25, 26, Nâziât: 42-44.
7. Bu, 7. ayette zikredilen itirazlara karşı ahiretin mümkün olduğunu gösteren delillerden biridir. Ahireti inkar edenlerin ölümden sonraki hayatı imkansız ve gayrı-mantıki bulmalarının sebeplerinden biri şuydu: "Bütün insanlar ölüp toprak olduktan ve parça parça dağıldıktan sonra, bütün bu parçaları bir araya toplayıp birleştirmek ve tekrar aynı insan vücudunu meydana getirmek nasıl mümkün olur?" diyorlardı. Onların bu şüphesi şu şekilde bertaraf edilmektedir: "Her zerre Allah'ın kitabında kayıtlıdır ve Allah her zerrenin nerede olduğunubilir. Bu nedenle O, tekrar yaratmak istediğinde, her insanın bedeninin parçalarını bir araya getirme konusunda hiçbir güçlükle karşılaşmaz."