66- Hayır, onların ahiret konusundaki bilgileri 'ard arda toplanıp pekiştirildi,' hayır, onlar bundan bir kuşku içindedirler; hayır, onlar bundan yana kördürler.(85)
67- Küfre sapanlar dedi ki: "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi dirilip-çıkartılacakmışız."
68- "Andolsun, bu (azab ve dirilme tehdidi) , bize ve daha önce atalarımıza va'dolunmuştur. Bu, olsa olsa geçmişlerin uydurma-masallarından başkası değildir."
69- De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, suçlu-günahkârların nasıl bir sona uğradıkların bir görün"(86)
70- Sen, onlara karşı hüzne kapılma ve onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da sıkıntı içinde olma.(87)

AÇIKLAMA

85. İnsanlar, yaptıkları temel hatalar konusunda uyarıldıktan sonra, şöyle denmektedir: Bu insanların sözkonusu hatalara sürüklenmelerinin sebebi, ciddi olarak düşündükten sonra vardıkları netice değildir. Yani, ilâhlıkta Allah'ın (c.c) ortakları diye kabul ettikleri varlıkların mevcudiyetleri konusunda araştırma yapmış değillerdir. Bu durumun gerçek sebebi, aslında, bu meseleyi ciddî olarak hiç düşünmemiş olmalarıdır. Onlar, öbür dünya (Ahiret) hakkında ya bilgisiz ya şüpheleri olduğu ya da o konuda düşünmedikleri için kalplerinde, ahiret konusundaki inançsızlıkları tamamiyle karşı konulamayacak tabiî bir davranış halinde gelişmiştir.
Onlar, evren ve kendi hayatlarının problemleri konusunda hiç de ciddî değildirler. Neyin gerçek olduğu ve hayat konusunda sahip oldukları bilgilerin doğru olup olmadığını öğrenmek için kendilerini zahmete sokmazlar. Çünkü onlara göre, ister çok tanrıya inansın ister ateist olsun, ister tek tanrıya inansın ve ister şüpheci olsun, neticede hepsi toz olup yok olacak, kendilerinden sonra hiçbir iz bırakmayacaklardır.
Ahiret konusunu, daha önce geçen ayetin şu cümlesi, yani, "Onlar, tekrar ne zaman diriltileceklerini bilmezler," ksımı ihtiva eder. Bu cümlede, tanrı edinilen melek, cin, peygamber ve veli vs. gibi varlıkların, bizatihi kendileri bile, kıyametin (Haşr) ne zaman olacağını bilmedikleri anlatıldı. Burada, çok tanrılı ve tanrıtanımazlar hakkında üç husus söylenmiş bulunuyor: 1- Öbür dünyanın (Ahiret) olup-olmadığı konusunda, onların hiçbir bilgileri yoktur; 2- Onların bu bilgi eksikliği, mesele hakkında malumat verilmemesi sebebine bağlı değil, aksine, kendilerine bu konuda verilen haberlere inanmamaları ve bunların sıhhatinden şüphe etmeleridir; ve 3- Ahiretin geleceği konusunda ileri sürülen delilleri onlar, gereken ciddiyetle tefekkür edip düşünmek için kendilerini zorlamadılar. Aksine onlar bu konuda körlüğü (cehaleti) tercih ettiler.
86. Bu kısa cümle, ahiret (Öbür dünya) ve ceza verme konusunda iki kuvvetli delili ihtiva eder:
Birincisi, ahireti inkar eden toplumlar, suç ve günah işlemekten kendilerini alamadılar; sorumsuzca yaşayıp; suç ve günahın her türlüsünü işlediler; ve sonuç olarak ahlâkî çöküşleri onları tam bir yıkıma sürükledi. Dünyanın dört bir yanında, yok olmuş toplumların ispatlamış olduğu insanlık tarihinin bu yaygın tecrübesi, ahirete inanmanın veya inkarın, insan davranışının doğruluğu veya yanlışlığı ile yakından alakası olduğunu açıkça gösterir. Ahirete olan iman, kişiyi doğru ve gerçeklere uygun hareket etmeye; ona karşı inançsızlık ise bâtıl ve sapık davranışlarda bulunmaya sevkeder. Bu da ahiret inancının, gerçekle tam bir paralellik ve uyum demek olduğunun açık bir kanıtıdır. Ahireti inkar gerçeğe aykırıdır; hayatı kötü yollara sevketmesi de bundandır.
İkincisi, suçlu olan toplumların, tarihin geniş bir tecrübesi halinde, ard arda yokoluşları, bu evrenin sağır, kör ve akılsız güçler tarafından değil, aksine bu cezalandırma konusunda, değişmez kanuna (Sünnetullah) uygun olarak çalışmakta olan bir sistemin mevcut olduğu gerçeğinin açık bir delilidir.
Bu kanun, insanlığın sadece ahlâkî yönüyle ilgilidir. Bu kanun gereğince, dilediği taşkınlıkları yapmak, hayatını yaşamaya devam etmek ve bolluk, refah ve gücü eline geçirdiğinde zulümler yapmasına yetecek kafi miktarda uzun bir zaman verir. Ancak kötülüğe dalmış bir toplum, muayyen bir noktaya ulaştığı zaman, güçlü bir el onu güç ve kudretinden alaşağı eder ve aşağılık çukurlarına yuvarlar. Bu gerçeği kavrayan her insanın, bu hayattan sonra, yaptıkları amellere göre fert, toplum ve bütünüyle insanlığın mükafatlandırılacağı veya cezalandırılacağı yeni bir dünyanın kuruluşunu, aynı kanunun zorunlu kıldığı hususunda hiçbir şüphesi kalmaz. Çünkü kötü bir milletin sadece ortadan kaldırılıp imha edilmesiyle adaletin icapları yerine getirilmiş sayılmaz; zira bu, mazlum insanların yakınmalarını ve zalimlerdeki haklarını hiçbir surette karşılamaz; gününü gün edip hayatlarını yaşamış ve fakat sözkonusu azab gelmeden önce bu dünyayı terketmiş olanları böyle bir yokoluş cezalandırmış olamaz; sonra, ahlâksızlık ve sapıklık gibi kötü mirası, kendilerinden sonra gelen nesillere bırakan kötü insanları da muaheze etmez.
Kötülüklere dalmış bir milletin başına gelmiş bu azab, en son neslin sadece daha fazla tiranlık yapmasına engel olur. Yaptığı her şerden dolayı kötü insanı cezalandırmak, her mazlum insanın uğramış olduğu zararları tazmin etmek (veya ettirmek) , azgın şer saldırılarına Hakk'la karşı koyan, ve bu yolla hayatı boyunca kötü şeyleri ıslah etmeyi ve karşılaştığı zulümleri bertaraf etmeyi başaran kimseleri mükafatlandırmak üzere mahkeme henüz çalışmaya başlamamıştır. Günün birinde tüm bunların yapılması gereklidir. Çünkü dünyadaki cezalandırma kanununun sürekli işleyişi, kainatı idare eden kudretin yapısı ve metodunu açıkça gösteriyor. Bu kudret sahibi, insan fiilerini ahlâkî ölçülerle değerlendiriyor ve buna göre ya cezalandırıyor veya mükafatlandırıyor.
Yukarıda açıklanan iki delilden başka bu ayetin ibret alınacak yönü şudur: "Geçmiş günahkar milletlerin uğradığı akibetten ders (ibret) alın ve ahireti inkar konusundaki akılsızca tutumunuzda ısrar etmeyin. Çünkü, önceki milletlerin helakına neden olan günahkarlıkların temelinde, aslında, ahireti inkar inancı yatar."
87. Yani, "Sen tebliğ hususundaki görevini hakkıyla yapmış bulunuyorsun. Şimdi, onlar seni dinlemiyor, ahmaklıklarında ısrar ediyorlar. Dolayısıyla ilahi azaba müstehak olacaklar diye durumlarına üzülme! Sonra, Hakk'a karşı savaşmak ve onları ıslah etmeye yönelik hareketine engel olmak üzere planlarını yaptıkları adice entrikalarına niçin üzülüyorsun? Senin arkanda Allah'ın kudreti var. Şayet onlar seni dinlemiyorlarsa, sana değil, sadece kendilerine zarar verirler."