53- İman edenleri ve korkup-sakınanları da kurtardık.
54- Lût(67) da; hani kavmine demişti ki: "Siz, açıkça gördüğünüz halde,(68) yine de o çirkin utanmazlığı yapacak mısınız?"
55- "Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen(69) bir kavimsiniz."
56- Onun kavminin cevabı: "Lût ailesini şehrinizden sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış" demekten başka olmadı.
57- Biz de, onu ve ailesini kurtardık, yalnızca karısı hariç; onu geride (azab içinde kalanlar arasında) takdir ettik.(70)
58- Ve onlar üzerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılıp korkutulanların yağmuru ne kadar kötüdür.
59- De ki: "Hamd Allah'ındır ve selam O'nun seçtiği kullarının üzerinedir.(71) Allah mı daha hayırlı yoksa onların ortak koşmakta oldukları mı?"(72)
60- (Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitiriverdik, sizin içinse onun bir ağacını bitirmek, (bile) mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir ilah mı?(73) Hayır, onlar sapıklıkta devam etmekte olan bir kavimdir.

AÇIKLAMA

67. Bu hususun mukayesesi için, A'raf: 80-84; Hud: 74-83; Hicr: 57-77; Enbiya: 71-75; Şuara: 160-174; Ankebut: 28-75; Saffat: 133-138 ve Kamer: 33-39. ayetlere bakınız.
68. Bunun çeşitli mânâları olabilir ve muhtemelen hepsi de şu hususlara işaret eder: 1- " Siz bu fiilin işlenişinin kötü olduğunun farkındasınız ve fakat buna rağmen siz onu, öyle bir iş olması niyetiyle bile bile yapıyorsunuz. "; 2- " Siz erkeğin cinsi arzusunu tatmin için erkeğin değil, kadının yaratılmış olduğunun da farkındasınız. Kadın ile erkek arasındaki fark, sizin anlamayacağınız kadar müphem değildir. Fakat bu çirkin işi siz göz göre göre yapıyorsunuz. " 3- "Siz bu hayasızlığı, hiçbir şeye aldırmayarak, halkın gözü önünde açıkça icra ediyorsunuz. " Nitekim Ankebut Suresi'nin 29. ayetinde bu husus şöyle ifade edilmiştir: "....ve siz, toplantılarınızda (erkekler arası seks partilerinde) hayasızca şeyler yapıyorsunuz. "
69. 'Cehalet' kelimesi burada, ahmaklık ve budalalık anlamında kullanılmıştır. Fakat, cahillik ve ilimden yoksunluk anlamında alınsa bile, şu mânâyı ifade eder: " Siz hareketlerinizin kötü sonuçlarını kestiremezsiniz. Siz sadece şehevî arzuları sürdürmeyi bilirsiniz. Fakat siz haince ve ceza gerektiren bu şehvet tutkusunun, nasıl bir cezayı gerektirdiğini bilemezsiniz. Allah'ın cezası başınıza inmeye hazır, fakat siz bunu hissetmeyecek kadar gafil ve bu pis eğlenceye dalmış durumdasınız."
70. Yani, "Lût'a (a.s) hanımını beraberinde götürmemesi için gereken talimat verilmişti. Çünkü karısı, kavmi ile beraber yok olması gerekenlerdendi. "
71. Buradan itibaren ikinci bölüm başlar. Bu cümle de, sözkonusu bölümün girişini teşkil eder. Bu giriş cümlesi, bir konuşmaya nasıl başlanacağını müslümanlara öğretiyor. Gerçekten İslam düşüncesine sahip kişiler, hitabet ve konuşmalarına Allah'a (c.c) hamd ve O'nun salih kullarına da selât-u selam getirerek başlarlar. Fakat günümüzde bu usüle riayet, ne yazık ki yobazlığın özelliği olarak telakki edilir ve günümüz müslüman konuşmacılarının konuşmalarını bununla başlatmak diye bir hassasiyet ve kaygıları da yok ve yapmaktan da böyle bir ızdırap duymuzlar.
72. Allah mı yoksa (ortak koştuğunuz) sahte tanrılar mı daha hayırlıdır, gibi yüzeysel olarak sorulan bir soru, doğrusu insana tuhaf geliyor. Aslında sahte tanrılarda hayrın bulunup bulunmadığı konusunda soru sormak abestir. Binaenaleyh bu hususta onlar Allah (c.c) ile hiçbir surette mukayese edilemezler. Allah'ın, O'na ortak koşmakta oldukları kendi tanrılarıyla mukayese edebileceği konusunda yanlış bir anlayışa müşriklerde bile rastlanmaz. Fakat hatalarından dolayı müşrikleri ikaz etmek için onlara bu soru yöneltilmiştir. Zira bu dünyada hiçbir kimsenin, içinde -az da olsa- hayır görmediği bir işi yapmayacağında şüphe yoktur. Şimdi şayet müşrikler, Allah'ın yerine kendi tanrılarına hizmet etti, onlara yalvardı ve bir takım adaklar sunduysa, bu, onlarda hayır bulunduğuna inandıklarındandı. Aksi halde bu yaptıkları işler onlara, mânâsız ve saçma gelmiş olurdu. Allah'ın mı yoksa taptıkları tanrıların mı daha hayırlı olduğu hususunda düşünmeye sevketmek için onlara, bu sorunun açıkça sorulmuş olması da bundandır. Çünkü onlar böyle açık bir soruya karşı duramaz ve cevap veremezlerdi. İçlerinden en bağnaz bir müşrik bile, kendi tanrılarının Allah'tan daha hayırlı olduğu şeklinde bir şey söylemeye cüret edemezdi. Lakin onlar, Allah'ın daha hayırlı olduğunu itiraf etmiş olsaydılar, bu seferde inançlarını tümüyle yıkmış olacaklardı. Çünkü öyle bir durumda, daha yüce bir inanca karşı daha süfli bir inancı benimsemek makul olmayacaktı. Böylece Kur'an, muhaliflerini, daha ilk başta çaresiz bırakmış oluyordu. Bundan sonra, Allah'ın kudreti ve yaratışına ilişkin deliller hakkında, şu mealde sorular sorulmuştur: "Bunlar kimin eserleridir? Allah'ın dışında, O'na bu işlerde yardım eden başka herhangi bir tanrı mı var? Şayet yoksa, ne diye bunları, tanrılarınız olarak uyduruyorsunuz?"
Bazı rivayetlere göre Hz. Peygamber (s.a) bu ayeti okur-okumaz hemen arkasında, "Hayır, sadece Allah (c.c) hayırlıdır. Ebedi mübarek ve yüce olan yalnız O'dur " diyerek bunun cevabını da bizzat kendisi verirdi.
73. Bu işleri, Allah'tan başka birisinin yaptığı ya da bunları yaparken Allah'ın bir ortağı olduğu şeklindeki bir cevabı, hiçbir müşrik veremezdi. Mekkeli putperest ve Arap müşriklerine gelince, Kur'an-ı Kerim bunlar hakkında şöyle der: "Onlara, gökleri ve yeri kim yarattı? diye soracak olursan, onlar herşeye galip (Kadir-i Mutlak) olan, her şeyi hakkıyla bilen (Alîm) Allah yarattı, derler." (Zuhruf:9) . "Ve onlara, kendilerini kimin yarattığını soracak olursan, muhakkak ki, Allah'tır! derler" (Zuhruf: 87) . "Onlara: 'gökten yağmur indirip, ölümünden sonra topraklara can veren kimdir?' diye soracak olursan, şüphesiz Allah'tır derler." (Ankebut: 63) . "De ki: Size gökten ve yerden rızıklar veren kim? Gözleri, kulakları yaratan ve koruyan kim? Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran kim? Dünya nizamını (işlerini tedbir ile) çekip çeviren kim? Onlar şüphesiz, "Allah'tır" diyecekler." Kainatın yaratıcısının Allah (c.c) olduğu, onun nizamını tek başına O'nun tayin ve idare ettiğini sadece çok tanrılı Araplar değil, aynı zamanda tüm dünya genellikle kabul etmiş ve halen de kabul etmektedir. Binaenalyeh hiçbir müşrik, sırf tartışma olsun diye bu soruya, kendi tanrılarının bu işlerde Allah'ın yardımcıları olduğu şeklinde cevap veremezdi. Zira içlerinden biri böyle bir cevap vermeye kalkışmış olsaydı, içinde yaşadığı toplumun binlerce ferdi: "Bu bizim inancımız değildir" diye onu yalanlamış olacaktı.
Bu ve benzer sorular sadece 'şirk' inancını değil, aynı zamanda tanrıtanımazlık görüşünü de çürütmeyi hedef alır. Mesela, daha ilk soruda, "Semadan yağmur indiren ve ağaçlarını yetiştirmeye güç yetiremeyeceğiniz, ferahlık verici bahçeleri yeşerten kimdir? Toprak veya ona benzer yerlerde, sayısız bitki türünün beslenmesi için gerekli temel maddelerin mevcudiyetini, hayvan ve bitki hayatının idamesi için lüzumlu sudaki vasıfların varlığını, denizlerdeki suların tekrar tekrar buharlaşması, yeryüzünün çeşitli bölgelerinde düzenli bir şekilde zaman zaman yağmur halinde düşmesini; özellikle canlı sayısız bitki türlerinin beslenip yeşermesine vesile olan ve dolayısıyla her çeşit hayvan türünün sayısız ihtiyaçlarını karşılayan toprak, hava, su ve ısı arasındaki koordinasyonu; bütün bunların sadece bir tesadüfün mü, yoksa yüce bir kudret ve Hakîm bir Müdebbir'in iradesi neticesinde ortaya çıkan bir plan ve programın sonucu olup olmadığını şöyle bir düşünelim. Ayrıca, sonuna dek milyonlarca yıl bu tesadüfün, sürekli olarak tekrar tekrar aynı şekilde yeniden vukuu mümkün müdür? Basireti ön yargılarla bağlanmış olan, sadece inatçı bir kimse bunu bir tesadüf olarak niteler. Zira haksever ve makul hiçbir insan, ne böyle bir saçma iddiada bulunur, ne de böyle bir iddiayı doğru kabul eder.