22- İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim.(30) Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz.(31) Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım.(32) Gerçek şu ki, zalimlere acıklı bir azab vardır."
23- İman edip salih amellerde bulunanlar, Rablerinın izniyle altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere konulmuşlardır. Orda birbirlerine olan dirlik-temennileri: "Selam"dır.(33)
24- Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir:(34) Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir.(35)
AÇIKLAMA
29. Bu ayet başkalarını gözü kapalı takip eden veya "Biz zayıfız" diyerek zalimlere boyun eğip itaat eden herkese bir uyarı niteliğindedir. Böyle kimseler şu şekilde uyarılmaktadırlar: "Sizin bugün körü körüne peşinden gittiğiniz liderler, azizler, yöneticiler ve hakimler sizi asla Allah'ın cezasından kurtaramayacaklardır. O halde bugün sizin peşinden gittiğiniz kimselerin nereye gittiklerini ve sizi neye yönelttiklerini iyi düşünmelisiniz."
30. Günahkarlar şeytanı kendilerini saptırmakla suçladıklarında şeytan suçunu kabul edecek ve şöyle diyecektir: "Siz şimdi, Allah'ın verdiği bütün söz ve vaadlerin gerçek olduğunu ve benim sözlerimin hep boşa çıktığını görüyorsunuz. Ben de size zenginlik hakkında boş vaadlerde bulunduğumu, sizi açgözlülüğe teşvik ettiğimi ve sizi büyük beklentilerle oyaladığımı itiraf ediyorum. Sizi ahiret hayatının olmadığı, eğer varsa bile şu veya bu ulu kişinin şefaatiyle azaptan kurtulacağınız konusunda sizi temin ettim. Sizin yapmak zorunda olduğunuz tekşey, her şeyi onun huzurunda yapmanızdır. Sonra dilediğinizi yapmakta serbestsiniz, çünkü O sizi bütün sonuçlardan muaf tutacaktır. Bütün bunları söylediğimi ve taraftarlarıma da bunları söylemelerini emrettiğimi tekrar ediyorum."
31. Yani, "Siz doğru yola uymak istediğiniz halde benim sizi yanlış yola saptırdığımı söyleyemez ve bunu ispat edemezsiniz. Siz kendiniz bile bunun böyle olmadığını kabul edersiniz. Ben sizi Hakka karşı batıla davet etmekten ve fazilet yerine rezalete yöneltmekten başka birşey yapmadım. Eğer iki yoldan birini seçme özgürlüğüne sahip olduğunuzda doğru yola uymak isteseydiniz, benim sizi yanlış yola uymaya zorlayacak gücüm yoktu. Şimdi ben size yaptığım zavallı çağrının sorumluluğunu yükleniyorum, fakat siz benim davetimi kabul etme sorumluluğunun yükünü üzerinizden atamazsınız, çünkü bunu kendi arzunuzla yaptınız. O halde bütün sonuçlarına da katlanmalısınız."
32. Bu, imanda şirkten ayrı olarak amelde işlenen şirke açık bir örnektir. Şeytan kendi takipçilerinden, kendisini Allah'a ortak kabul etmelerini isteyecektir. Fakat iman sözkonusu olduğunda, şeytanı ilahlıkta ve ibadette Allah'a ortak kabul eden hiç kimse yoktur, bilakis herkes onu kötü amelleri nedeniyle lanetler. Bununla birlikte insanlar ona boyun eğip itaat ederler ve sanki o " tanrı " imiş gibi onu körü körüne izlerler. İşte buna "şirk" denir.
Şimdi de bunun aksi olan görüşü ele alalım. Bazıları bunun, sadece burada değinilen şeytanın sözüne dayanan bir görüş olduğunu söyleyebilirler. Fakat eğer bu dayanıksız olsaydı ilk önce Allah bunu kabul etmezdi. Yanısıra bu, Kur'an'da zikredilen tek şirk örneği değildir. İşte Kur'an'da zikredilen birkaç şirk örneği:
a) Kur'an Yahudi ve Hıristiyanları şirkle suçlar, çünkü onlar rahiplerini, din adamlarını Allah'ın yanısıra "Rab" olarak kabul etmişlerdir. (Tevbe,31)
b) Batıl gelenek ve inançlara uyanlara da müşrik adı verilmiştir. (En'am, 136-139) .
c) Arzu ve şehvetlerine uyanlar da kendi "nefislerini" ilah edinmekle suçlanmışlardır. (Furkan, 43) .
d) Allah'a isyan edenler "Şeytan"a ibadet etmekle suçlanmışlardır. (Yasin, 60) .
e) Allah'ın izni olmaksızın insanların hükümlerine uyanlar, gerçekten Allah'ın izni olmaksızın bu kimseleri Allah'a ortak koşmaktadırlar. (Şura, 21) .
Yukarıdaki örneklerin tümü şirkin sadece, kişinin ibadette Allah'a bir ortak koşması olayını imanın bir şartı olarak kabul etmesi ile sınırlı olmadığını göstermektedir. İlahi bir izin olmaksızın, bilakis ilahi bir yasaklamaya rağmen kişinin Allah'tan başkasına teslim ve tabi olması da şirktir. Böyle bir kişi, tabi olduğu ve peşinden gittiği kimseyi lanetlese bile şirk günahını işlemiş olur. İki tür şirk arasındaki fark işlenen günahın mahiyetinde değil derecesindedir. (Geniş bilgi için En'am suresinin 87, 107 açıklama notları ile, Kaf suresinin 50. açıklama notuna bakınız) .
33. Arapça "" kelimesi sözlükte " uzun bir ömür dilemek" anlamına gelir. Fakat günlük dilde iki insanın karşılaştığında birbirini selamlaması anlamına gelir. O halde (Tahiyye) ifadesi şu anlama gelebilir: " Onlar birbirlerini 'selam üzerine' olsun diye karşılarlar veya böyle karşılanırlar". Selam kelimesinin hem "huzur" için bir dua ve dilek, hem de "huzur" içinde karşılıklı bir tebrikleşme anlamlarını ifade ettiğine dikkat edilmelidir.
34. "" sözlükte "temiz bir söz" anlamına gelmesine rağmen burada "Doğru bir söz ve sağlam bir inanç" anlamındadır. Kur'an'a göre bu "söz" ve "inanç", tevhidi kabul etmek, peygamberlere, vahye ve ahirete inanmaktır. Çünkü tevhid bunları belli başlı doğrular olarak ilan eder.
35. Burada "güzel bir söz"ün ne kadar güçlü ve yaygın olduğu gösterilmektedir. Evrendeki tüm sistem, müminin şehadet ettiği bu "güzel söz"deki gerçekliğe dayandığından, yer ve bütün sistemi onunla işbirliği içindedir ve bütün sistemi ile birlikte gökyüzü onun hizmetindedir. Bu nedenle müminle tabiat kanunu arasında bir çatışma yoktur, herşey tabiatı gereği ona yardım elini uzatır.