117- Halkı, ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri zulm ile helak edecek değildi.(115)
118- Eğer Rabbin dileseydi, insanların elbette tek bir ümmet kılardı. Oysa, onlar, anlaşmazlığı sürdürmektedirler:
119- Rabbinin rahmet ettikleri dışında Onları bunun için yarattı.(116) Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, onların tümünden dolduracağım."
120- Sana peygamberlerin haberlerinden -kalbini kendisiyle sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz. Bunda da sana hak ve mü'minlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir.
121- İman etmeyenlere de ki: "Yapabileceğinizi yapın; kuşkusuz biz de yapacağız."
122- Ve gözleyip durun; gerçekten biz de gözleyip durmaktayız."
(123) Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır, bütün işler O'na döndürülür; öyleyse O'na kulluk edin ve O'na tevekkül edin. Senin Rabbin yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.(117)
AÇIKLAMA
115. Bu ibarede, 25-99. ayetlerde sözü edilen toplumların çöküşlerindeki gerçek sebebe gayet öğretici bir tarzda işaret edilmektedir. Bu toplumların tarihlerini gözler önüne seren Allah, yalnızca onların değil, daha önceki kavimlerin de çöküş sebebi olarak aynı şeyi gösterir:
Allah onlara lutfunu bağışlar da, onlar bunu kötüye kullanır ve ülkelerinde fesat çıkaracak denli refahlarıyle sarhoş olurlar. Bu şekilde maşeri vicdanları da öylesine fesada uğrar ki, içlerinde kötülükten menedecek hiç kimse kalmaz. Belki birkaç doğru insan kalmış olsa da sesleri çok zayıftır ve onları kötülükten alıkoyamaz. Bunun sonucu olarak kötülük öylesine şedid bir hal alır ki, artık azabın gelmemesi için hiçbir sebep kalmamıştır. Yoksa Allah kullarına düşmanlık beslemez; salih ameller işleyip duruyorlarken sebepsiz yere zulmetmez onlara.
Bunlar üç şeyi vurgulamak için zikredilmektedir.
a) İnsanları kötülükten sakındıracak, iyiliği tavsiye edecek birtakım kimselerin bulunması gerekmektedir. Zira Allah yalnızca iyiliğe razıdır, kötülüğü ise ancak iyiliğin egemen olduğu veya belli bir potansiyele sahip olduğu sürece müsamaha eder. Fakat, içinde hiç iyi insan kalmadığı, yalnızca mücrimlerin yaşadığı veyahut iyilerin bulunduğu, fakat etkinliklerinin son derece az olduğu, hiç kimsenin bunlara kulak vermediği, kısaca manevi çöküntüye doğru atbaşı giden bir topluluk o kaçınılmaz akıbeti, yani Allah'ın azabını çağırmış demektir.
b) Kendileri salih ameller işlemeye çalışan birkaç kişi dışında herkese ve herşeye müsamaha eden bir toplum kendi fermanını imzalamış ve helakını davet etmiş demektir.
c) Bu pasajdan anlaşıldığına göre bir toplumun kaderi, o toplum içindeki salihlerin etkinliğine bağlıdır. Eğer bir topluluk içinde kötülüğü ve batılı defedip hakkı ve adaleti tesis etmeye gücü yetecek sayıda salih kişi bulunuyorsa genel azap, bir ıslah fırsatı tanımak için o topluluktan kaldırılır. Diğer taraftan eğer salih kişiler böyle bir ıslah girişimi için yeterli sayıda değilseler, topluluk onlara müsamaha etmiyor ve ıslah girişimlerine izin vermiyorsa o zaman topluluk kendi helakini hazırlamış demektir. Çünkü artık değersiz bir topluluk olduğunu bizzat kanıtlamıştır ve varolması için hiçbir haklı sebebi kalmamıştır. (Daha fazla açıklama için bkz. Zariyat. an: 34) .
116. Bu ifade, önceki ayette geçen inkarcı toplumların yok edilmesi kuralının takdire aykırı olduğu itirazına bir cevap teşkil etmektedir. İtiraz şudur: Niye bu topluluklar içlerinde yeterli sayıda salih kimse yok diye cezalandırılsınlar? Niye Allah o toplum için yeterli sayıda salih insan yaratmıyor? Allah bu itirazı şu şekilde cevaplandırmaktadır: Allah, insanoğlunu, nebatı ve hayvanı hayatta olduğu gibi sabit bir döngüyle sınırlamak istemez. Eğer istemiş olsaydı, insanoğlunu imana çağırmak için kitaplar ve peygamberler göndermesine gerek kalmazdı. Bu durumda herkes mümin ve müslüman doğar, ne bir kafir, ne bir asi kalırdı. Fakat Allah istediği yolu seçip izlesin diye insanoğluna seçme özgürlüğü tanımayı murad etmiştir.
Onun iki yolu da, hem Cennet hem Cehennem yolunu da açık bırakmasının ve her bireye, her topluma bu iki yoldan birini seçme ve izleme fırsatı tanımasının nedeni budur. Bu seçimi tam bir özgürlük içinde yapacak ve seçtiği yolda sarfettiği sa'y ve gayretin karşılığını bulacaktır. Allah'ın koyduğu bu çerçeve, meselenin irade özgürlüğü iman/küfür tercihi üstünde temellendiğini açıkça göstermektedir. İşte bu yüzden Allah, illa da sapık yollarda yürüyeceğim diyen bir toplumu hidayete zorlamaz. Yani Allah'ın koyduğu şema böyle bir toplumun tasarı ve uygulamalarına müdahale etmez. Eğer toplum potasında mücrim, zalim ve fasık bir halk oluşturmaya karar vermiş ve düzenlemelerini bu karara göre gerçekleştiriyorsa Allah doğumlardan, o toplum için gerekli bir "salih kimseler tahsisatı" ayırmaz. Her toplum kendini iyi ve kötü insanlardan teşekkül ettirmede özgürdür. Ve eğer bir toplum, topluca sapık yolu izlemeye karar vermiş, bünyesinde de hakikatı yükseltmek isteyecek salih kimselerin yetişmesi için daracık bir gölge bırakmışsa Allah o toplumu illa da hak yolu takip edeceksin diye zorlamaz. İstediği yolu, sonuçlarına katlanmak şartıyla istediği gibi seçip istediği şekilde izlemesini ister. Buna karşılık Allah, uğrunda yeterli sayıda hakikat davetçisi yetişen ve kollektif sistemi içinde bunların ıslah ve tezkiye gayretlerine imkan tanıyan toplumlardan rahmetini esirgemez. (Daha fazla açıklama için, bkz. En'am. an: 24)
117. Surenin sonunda Allah küfrün savunucularını uyarmakta ve müminleri yüreklendirmektedir: "Allah İslam ile küfr arasındaki çatışmada her iki grubu da yakından izlemektedir. Kadir-i Mutlak, kendi mülkünde ne olup bittiğinin tamamen farkındadır. O herşeyi tam bir hikmetle izlemekte ve murakabe etmektedir. Islah çalışmalarında bulunanları keremiyle ödüllendirecek, sa'y ve gayretlerini asla zayi etmeyecektir. Ve her ne kadar fesad çıkaranlara, müsamaha ediyor, onlara mühlet veriyorsa da, onları mutlaka muaheze edecek, yargılayacaktır. Çünkü onlar hakikat erlerine zalimce eziyet ediyorlar, yeryüzünde fesat çıkarıyorlar ve ıslah çabası içinde olanların önüne ellerinden gelen engeli koyuyorlar. Tüm bunları Allah biliyor; günahkarlar yaptıklarının bedelini mutlaka ödeyecekler, gerçek müminlerse eninde sonunda felaha ulaşacaklardır."
HUD SURESİNİN SONU