49- Bunlar: Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordun. Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva sahiplerinindir.(53)
50- Ad (halkına da) kardeşleri Hûd'u(54) (gönderdik) . Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Siz yalan olarak (tanrılar) düzenlerden başkası değilsiniz.(55)
51- Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz?(56)
52- Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar, bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın.(57) Suçlu-günahkârlar olarak yüz çevirmeyin."
AÇIKLAMA
53. Yani, "Sen ve ashabın bu çatışmadan, tıpkı Hz. Nuh (a.s) ve izleyicilerinin çıktığı gibi, başarıyla çıkacaksın. Zira Hakk'a teslimiyet ve Allah korkusuyla yanlış yollardan sakınanlar, Hakk düşmanlarıyla olan mücadelelerinde ilk elde başarısızlığa uğrasalar bile sonunda mutlaka zafere ulaşacaklardır: Bu ilahi bir kanundur. Bu yüzden sizler maruz kaldığınız sıkıntılara sabırla göğüs germeli, yolunuzda karşılaştığınız engellere sebatla direnmeli, düşmanınızın geçici başarıları yüzünden asla direncinizi yitirmemelisiniz. Eğer muttaki olur, sağlam durursanız tıpkı Hz. Nuh (a.s) ve izleyicileri gibi kesinlikle felaha erersiniz."
54. Bkz. A'raf. an: 5l-56.
55. Yani, "Sizler Allah'tan gayri taptığınız ilahlar hakkında yalanlar düzdünüz. Çünkü gerçekte o ilahlar da ne bir güç, ne de uluhiyete dair nitelikler var. Onlarda ibadet ve kulluk konusu olabilecek hiçbir şey bulunmamasına rağmen siz tuttunuz kendi heva ve hevesinize uygun batıl umutlar yakıştırdınız onlara."
56. Bu kısa ibare çok güçlü bir delili ihtiva etmektedir: "Şu bir gerçek ki, sizlerin benim mesajımı yüzeyden değerlendirmeniz, gerekli yoğunluk ve derinliğe dalmadan reddedivermeniz aklınızı kullanmadığınızın apaçık delilidir. Eğer anlamağa çalışsaydınız mütalaa etmeniz gereken çok şey bulacaktınız. Ve anlayacaktınız ki, benim kesin olarak hiç bir şahsi çıkarım sözkonusu değildir; aksine, mesajı iletmek için olmadık zorluklara göğüs germekteyim ki, mesajımın ne bana ne de ailemin bir ferdine (maddi) bir çıkar sağlaması sözkonusu değildir. Dünya zevklerinden ve rahatından yüz çevirmiş; asırlardır yerleşmiş bulunan törelere, göreneklere ve hayat tarzına savaş açmışım da tüm dünyanın hışmını üzerime çekmişim; bütün bunlar imanımın, bana bu gücü veren çok sağlam temellere sahip olduğunu açıkça ispat ediyor. Bütün bunların üzerinde derin derin düşünmek gerekmez mi? Niye o zaman hemencecik reddetmeden önce sağduyunuzu kullanmıyorsunuz?"
57. Bu ibare, 3. ayette Rasulullah'ın diliyle ifade edilen şeylerle aynıdır. Ayet, manevi değerlerin yalnızca öbür dünyada mahsub edilmeyeceğinin, aynı zamanda bu dünyada da toplumların düşüş ve yükselişleri belirleyeceğinin açık bir delilidir. Böyledir, çünkü Allah alem üzerinde yalnızca kendi koyduğu tabiat kanunları uyarınca değil, aynı zamanda manevi ilkeler uyarınca da hükmünü icra eder. Nitekim Kur'an'ın birçok yerinde bir toplumun akibetini, elçilerinin aracılığıyla gönderdiği Mesaj'a bağlı olduğunu zikretmektedir. Eğer toplum mesajı kabul ederse O'nun rahmet ve bereketinin kapıları kendilerine açılacak, yok eğer reddederse helak edileceklerdir.
Kısaca bu ayet, Allah'ın insanla ilgisi içinde koyduğu manevi kanunun bir fırkasıdır. Buna karşılık aynı kanunun diğer bir fırkası da, dünya nimetleriyle şımarıp günah ve şer yollarına sapanların vakti gelince helak edileceğini vurgular. Fakat eğer felakete doğru bu dört nala yarış esnasında toplum ferdleri batılın içinde olduklarını anlar itaatsizlikten vazgeçer ve Allah'a tevbe ederse, kötü akıbeti değiştirilir, vuku bulacak cezadan vazgeçilir, lütuf ve rahmet edilip bir süre için daha o topluma mühlet tanınır.