83- Sonunda Musa'ya kendi kavminin(78) bir zürriyetinden (gençlerinden) (79) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.(80)
AÇIKLAMA
78. Her ne kadar "" kelimesi nesil anlamına geliyorsa da, "gençler" olarak tercüme edilmiştir; çünkü, Kur'an bu kelimeyi burada meselenin özel bir yanına işaret etmek için kullanmaktadır. O da şudur: O korkunç zulüm dönemi esnasında yalnızca az sayıda genç erkek ve kadın hakikat peygamberini lideri olarak kabul etme cesaretini gösterebilmiş, babaları, anaları ve yaşlıları ise, bunun aksine Rasulü izleme, dünyevi çıkarlarını ve hatta hayatlarını tahlikeye atma cesareti gösterememişti. Ayrıca onlar kolay ve rahat yolu seçmekle kalmamışlar, gençlerin de cesaretini kırmaya yeltenmişlerdi. "Musa ile birlikte gitmeyin. Çünkü o, hem sizi hem de büyüklerinizi (yaşlılarınızı) felakete götürecek" (!) . Kur'an meselenin işte bu özel yanını vurgulamaktadır; Çünkü Rasulullah Hz. Muhammed'de (s.a) aynı durumla karşı karşıya idi. Davetin başlangıç döneminde icabet edenler yaşlı kimseler değil, birkaç cesur gençti. İslam uğruna zulme ve baskıya cesaretle göğüs geren ilk müslümanlar gençlerdi. Mesela, Ali İbn Ebi Talib, Cafer-i Tayyar, Zübeyr, Talha, Sa'd b. Ebi Vakkas, Mus'ab b. Umeyr, Abdullah bin Mes'ud ve diğerleri İslam ile şereflendiklerinde 20 yaşın altındaydılar. Abdurrahman bin Avf, Bilal, Süheyl de öyle... Ebi Ubeyde bin el-Cerrah, Zeyd bin Harise, Osman bin Affan ve Ömer Faruk 35'lerinin altındaydılar. Ebu Bekir İslam'a girdiğinde 38'dan fazla değildi. İlk sahabiler arasında Rasullullah (s.a) ile yaşıt olan tek sahabi, Ammar bin Yasir, ondan daha yaşlı olan sahabi ise Ubeyde bin Haris Muttalibî idi.
79.Bazı kimseler "" sözlerini yanlış tefsir edip İsrailoğulları'nın birkaçı dışında tümünün inkarcılardan olduğunu söylerler. Oysa, iman etmek fiili () "lam" harfiyle geldiğinde genellikle itaat ve takip anlamı taşır. Dolayısıyla, metnin asıl anlamı şöyle tercüme edilerek belirlenebilir: " Kavminden bazı gençler Hz. Musa'ya (a.s) itaat edip, onu izlediler " yani; "tüm İsrailoğulları içinden yalnızca bir kaç genç Allah Rasulü Musa'yı liderleri, kılavuzları olarak tasdik ve kabul ederek, Firavun ve ayanı ile mücadelesinde yanında yer aldılar". Daha sonra gelen kelimeler açıkça göstermektedir ki, İsrailoğulları Hz. Musa'nın (a.s) nübüvvet ve risaletine inanmadıkları için değil, Firavun'un zulmüne düçar olmaktan korktukları için çekimser davranmışlardır. Bu korku onların manevi dejenarasyonlarının bir sonucuydu. Her ne kadar hepsi de gerek ırk olarak gerekse din olarak İbrahim, İshak, Yakub ve Yusuf'a (a.s) mensub ve bu yüzden de müslüman iseler de,asırlar süren kölelik onları manen çökertmiş ve onlardaki İslam ruhunu yok etmiştir. O ruh ki, küfür ve dalaletin egemenliği karşısında insanı İslam'ın çekilmiş kılıcı haline getirir ve bu engelleri aşıracak kimse yanında saf tutma cesaretiyle doldurur.
Kitab-ı Mukaddes, (Çıkış, 6:20-21) ta İsrailoğulları'nın Firavun'la çatışmaya girdiğinde, içinde bulundukları ahlaki düşüklüğü şöyle tasvir eder: "Onlar, Musa ve Harun, Firavun'un huzurundan dönerken yollarına dikilmiş ve şöyle demişlerdi: 'Allah müstahakınızı versin! Sizler, Firavun ve adamlarının (kölelerinin) nefretini üzerimize çektiniz; onların ellerine bizi doğrayacak kılıcı verdiniz?" Talmud da (H. Polano'nun seçkisi, sayfa152) aynısını te'yid eder: "Evet dedi İsrail'in mazlum çocukları Musa ve Harun'a, İşte şimdi çobanın kurdun ağzından koparmaya çalıştığı ve böylece ikisinin arasında parçalanan kuzuya döndük. Seninle Firavun arasında kalan tüm bizler öldürüleceğiz."
Kur'an-ı Kerim'de Araf: 129'da buna atıfta bulunur:
"Kavmi karşılık verdi: "Sen gelmeden önce zulüm altındaydık, sen geldin, şimdi tekrar zulüm görüyoruz."
80. Arapça "" kelimesi harfi harfine "haddi, sınırı aşanlar" anlamına gelir. Bu, metindeki gerçek anlamı vermediği için, "herhangi bir sınır tanımayanlar" anlamına gelecek şekilde tercüme edilmiştir. Bu kimseler, hedeflerine varmak için en günahkarca metodlara başvurmaktan çekinmeyen, hiçbir vicdan azabı hissetmeksizin zulüm işleyen, ahlaksızlık ve barbarlık eden kimselerdir. Yeter ki amaçlarına hizmet etsin, çıkarlarına uygun düştüğünde tüm sınırları hiçe sayarlar. Kısaca müsrifler öyle kimselerdir ki, kendilerini durduracak hiçbir had, sınır tanımazlar.