41- Eğer seni yalanlarlarsa, onlara de ki: " Benim yaptıklarım benim, sizin de yaptıklarınız sizindir. Siz benim yaptıklarımdan uzaksınız ve ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım."(49)
42- Onlardan seni dinleyecekler vardır. Ama hiç duymayan-sağırlara -üstelik hiç akılları ermiyorsa- sen mi duyuracaksın?(50)
43- Ve onlardan sana bakacak olanlar vardır. Ama kör olanları -üstelik basiretleri de yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın?(51)
44- Şüphesiz Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendilerine kendileri zulmediyorlar.(52)
AÇIKLAMA
49. Yani "Sizinle yararsız tartışmalara girmek ve sizinle bu minval üzre cedelleşmek istemiyorum. Ben bir sahtekarsam bunun sonuçlarına katlanacak benim ve eğer sizler gerçeği inkar edenlerseniz, bundan bana değil sizlere bir zarar dokunur.
50. Her ne kadar bu ve benzeri müteakip ayetler Rasulullah'ı (s.a) muhatap alıyorsa da aslında anlamları, mesaja dikkat safetmeyen kimseleri paylama amacı taşır. Zira onlar kendilerine söylenen sözlerin yalnızca seslerini işitiyorlar, tıpkı hayvanlar gibi kelimelerin seslerini duyuyorlar fakat kendilerine söylenene kulak kabartmıyor, dikkat sarfetmiyorlardı. Bunun nedeni onların Hz. Rasul (s.a) hakkında önyargılı olmaları ve eğer atalarından tevarüs ettiklerine; arzu, şehvet ve çıkarlarına karşıysa makul bile olsa herhangi bir sözü kabul etmemeye karar vermeleriydi. İşte böyle hayvanlar gibi yaşayan bu insanlar, kelimelerin seslerini işitiyorlar fakat anlamlarına dikkat etmiyorlardı. Çünkü "yemek, içmek ve çiftleşmek" dışında ilgilendikleri birşey yoktu. Şehvetlerinin tatminiyle öylesine mest, öylesine meşgul oluyorlardı ki, yaptıklarının doğru mu yanlış mı olduğunu düşünmek bile istemiyorlardı. Şehvetine ait şeylere kulak kesilen böyleleri mesaja gelince sağır kesilmişlerdi.
51. Burada da aynı hayvan emsaline başvurulabilir. Onların gözleri vardır fakat yüzeydeki görüntünün ötesini algılayamazlar. Böyleleri Rasulullah'ı (s.a) ve ashabını görüp duruyordu fakat onların saf yaşayışlarının anlamını idrak edemiyordu. Çünkü kulak verip mesajı kabul edenlerin hayatlarında meydana gelen garip değişimi idrak edecek basiretten yoksundurlar.
50 nolu açıklamada da belirtildiği gibi Rasulullah'ı (s.a) muhatap alan bu ayetler gerçekte gayet zarif bir yolla, uyuşuk bir durumda olan görme ve işitme melekelerini uyandırsınlar ve onları akli ve fıtrata uygun olan mesajın idrakine açsınlar diye müşrikleri paylama ve uyarma amacı taşıyordu. Bu dolaylı yoldan uyarma yöntemini kavramak için, iki sadık dostu örnek olarak alalım: Bunlar müfsid bir toplumda yaşıyor olsunlar ve içlerinden biri hak olan mesajı hem kavramada hem de uygulamaya geçirmede tam bir intikal gücüne sahip olsun. Bu adam toplumun önünde karakter ve ahlaki davranış konusunda tam bir model teşkil etmektedir. Ayrıca halkına gayet içten ve bir zarif yolla kendi ahlaki konumlarını düşünmeye çağırmakta ve insanları yine aynı zarif yolla bu bozuk ahlaki durumlarından dolayı uyarmakta ve onlara doğru yaşama biçimini benimsemelerini tavsiye yetmekdir. Fakat içlerinden hiçbiri, ne onun uyarılarına kulak asmakta ne de onun örnek ve saf hayatından bir ders çıkarmaktadır. İşte bunlar olurken kendisini destekleyen diğer dostu oraya gelip şunları söylemektedir: "Niye bu sağır insanlara öğüt veriyor ve körlere yol göstermeye çalışıyorsun; çünkü ne güzel şeyleri işitecek kulakları var onların, ne de doğru yolu görecek gözleri..." Apaçık ki onun bu sözleri arkadaşını ıslah hareketinden caydırma anlamına gelmeyecek, aksine (ayetteki) aynı zarif ve dolaylı yolla müfsit insanların uyuşuk melekelerini uyandırmaya yönelik olacaktır.
52. "Allah insanlara hiç bir şey (ya da yolla) zulmetmez" Zira O, onlara işitecek kulaklar, görecek gözler, hissedip, akledecek kalbler vermiştir; hak ile batıl; doğru ile yanlışın arasını ayırmalarını sağlayacak herşeyi... Aksine onlar doğru davranmayı ve melekelerini gerektiği şekilde kullanmayı reddetmek ve şehvetlerini, dünya lezzetlerini izlemek suretiyle "kendi kendilerine zulmederler". Tabiatıyle bu davranışları onların gözlerini kör, kulaklarını sağır eylemiş ve kalblerini öldürmüştür. Öylesine ki, artık doğru ile yanlış, iyi ile kötü arasını ayırdedemez olmuşlardır, zira şuurları da artık ölüdür.