38- Yoksa: "Bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Bunun benzeri olan bir sure getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüler iseniz. Allah'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın."(46)
39- Hayır, onlar ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine de henüz yorumu gelmemiş bir şeyi yalanladılar.(47) Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Zulme sapanların nasıl bir sonuca uğradıklarına bir bak.
40- Onlardan ona inananlar vardır ve onlardan ona inanmayanlar da vardır. Rabbin fesad çıkaranları(48) daha iyi bilir.
AÇIKLAMA
46. Kur'an'da geçen -bırakın Kitab'ı- onun bir suresinin bile benzerinin oluşturulamayacağı yolundaki meydan okuyuşun, Kur'an'ın fesahat ve belağatıyla ilgili olduğu konusunda yaygın bir yanlış anlama vardır. Bu durum Kur'an'ın mucizevi vasfının ispatı için girişilen gayretkeşliklerin tabii bir sonucudur. Oysa Kur'an böyle bir sınırlandırmanın ötesindedir. Kur'an'ın iddiası yalnızca mükemmel bir ifade yapısına sahip olmasından gelen eşsizlik ve benzersizlikten ibaret değildir. Ayrıca bunun böyle olduğuna da kuşku yok. Fakat Kur'an'ın asıl iddiası gerek öğretisi ve gerekse ele aldığı meseleler açısından bir benzerinin hiçbir insan beyni tarafından üretilemeyeceğidir. Kur'an, Allah'tan geldiğini vurgulamak ve kendisinin insan icadı olduğu iddiasını çürütmek için çeşitli bölümlerde bu meydan okuyuşa yer verir. Bu durum yeri geldikçe daha önce de açıklanmıştı ve müteakip sayfalarda tekrar açıklanacak. (İlerideki açıklamalar için bkz. Tur. an: 26-27)
47. Kur'an'ın sahte olduğunu iddia edebilmeleri için dayanacakları iki şey vardı, ancak her ikisi de batıldı: Birincisi, Kitab'ın Allah katından inmediği, aksine biri tarafından (haşa) uydurulduğu; ikincisi de, Kitabta serdedilen hakikatlerin ve verilen bilgilerin yanlış olduğu iddiası. Ne varki gerçek bilgiye dayanan hiç kimse sahiden uydurulmuş olduğunu ve sonra Allah'a izafe edildiğini söyleyemezdi. Hiç kimse de, Hz. Rasul'ün (s.a) gayb perdeleri arasında gizlice gözetlemede bulunup sonra (Kitap'ta bildirildiğinin aksine) tek bir Allah'ın değil, semalarda birçok tanrının bulunduğunu keşfediverdiğini iddia edemezdi. Yine, hiç kimse, ama gerçek bilgiye dayanan hiç kimse meleklerin olmadığını, vahyin gerçek dışı olduğunu ve Allah'ın olmadığını ileri süremezdi. Bunlar olsa olsa bir takım doğurgan muhayyile sahiplerince uydurulmuş kurgular olabilirdi. Ayrıca hiç kimse "Ahiret"e gidip görmek suretiyle şahit olmamıştı ki, mükafat ve ceza konusunda bildirilenlerin yanlış olduğunu iddia edebilsin. Aksine, bu bildirilenleri çürütecek karşı delillere sahip olmamak yanısıra, sözkonusu iddia sahipleri, Kur'an'ın eşsizliği hakkında tam bir güven duygusuyla ve meydan okuyucu tarzda dile getirilen gerçeklikle karşı karşıyaydılar.
48. Kur'an'a inanmayanlar "müfsid" olarak isimlendirilmektedir. Çünkü onların inkarları herhangi bir anlamlı sebebe değil, önyargıya ve nefsaniyete dayanmaktadır.
Bu halleriyle başkalarının inanmasına da engel olmaya çalışırlar. "Ve Allah müfsidleri en iyi bilendir." Çünkü O'ndan hiçbir şey gizli kalmaz. Onlar Kur'an'ı, bir türlü Allah'ın Kitabı olduğuna ikna edilemedikleri için inkar ettiklerine insanları inandırıp, onları aldatabilirler, fakat iyi niyetle davrandıkları yolunda Allah'ı kandıramazlar. Çünkü Allah, onların müfsid (bozguncu) olduklarını bilir. Onlar düzenbazdırlar ve kalblerinin ve bilinçlerinin sesini bastırmaktadırlar. Bile bile gerçeğe kulak ve zihinlerini kapamakta dünya menfaatlerini, zevk'u sefalarını, şehvetlerini ve arzularını gerçeğe tercih etmektedirler. Onların "masum" günahkarlar değil de düpedüz "bozguncu-müfsid" olmalarının nedeni budur.