3- Şüphesiz sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra da arşa istiva eden işleri de evirip-çeviren Allah'tır.(4) Onun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz.(5) İşte Rabbiniz olan Allah budur, öyleyse O'na kulluk edin.(6) Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz? (7)
4- Sizin tümünüzün dönüşü O'nadır.(8) Allah'ın va'di bir gerçektir. İman edip salih amellerde bulunanlara, adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan sonra onu iade edecek(9) olan O'dur. Küfredenler ise, küfre sapmaları dolayısıyla, onlar için kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azab vardır.(10)
5- Güneşi bir aydınlık, ayı da bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tesbit eden O'dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır.
6- Gerçekten, gece ile gündüzün ardarda gelişinde ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınabilen bir topluluk için elbette ayetler vardır.(11)

AÇIKLAMA

4. Bu kainatın yaradılışından sonra, Allah'ın onunla ilişkisini kesmeyip Zat'ıyla Kendi Arş (taht) ına oturduğunu ve kainatın her bir cüz'ünü yönlendirmek, idare etmek ve her bölümüne hükumet etmekte bulunduğunu vurgulamaktadır. Düşüncesi kıt insanlar Allah'ın kainatı yarattıktan sonra kendi başına bıraktığını veya nasıl isterlerse öyle kullansınlar diye başkalarına devrettiğini düşünürler. Ancak Kur'an, bu düşünceyi reddetmekte ve demektedir ki; kendi yarattıklarını bizzat Allah yönetmektedir; kainatta mekan tutmuş her ne varsa kendi yed-i kudretine almıştır ve kainattaki her hadise, O'nun emri ve izniyle vuku bulmaktadır. Kısaca, O, yalnızca Halik (yaratıcı) değil, aynı zamanda Kainatın Müdebbir'i (yöneticisi) , Musavvir'i (suret vereni) ve Kayyum'u (Kainat varlığının temeli) dur; kainat O'nun iradesine göre işler. (Bkz. A'raf. an: 40-4l) .
5. Bu da meselenin öbür yanını vurguluyor. Allah herşeye Kadir'dir. Hiç kimse O'na herhangi bir şey hakkında tavsiyede bulunmaya cüret edemez; O'nun işleri yönetmesine hiç bir şekilde müdahale edemez; O'nun emrinde bir değişiklik yapamaz yahut bir kimsenin kaderini değiştiremez. Bir kimsenin yapabileceği en fazla şey O'na yalvararak dua ederek başvurmaktan ibarettir; ancak bu başvurunun kabul ya da reddi tamamen O'nun iradesine bağlıdır. O'nun mülkünde kendi başına buyruk olabileceği yahut herhangi bir yolla tavsiyelerde bulunabilecek güçte ve yetkide kimse yoktur.
6. Ancak Allah'ın Rabb olduğu şeklindeki çıplak hakikatın ortaya konmasından sonrda, insanlara bu hakikatın kendilerine yüklediği davranış biçimleri anlatılır: "Rabbınız yalnızca Allah olunca, yalnızca O'na ibadet etmelisiniz. "Bu bağlamda şu da belirtilmelidir ki, tıpkı Arapça "Rabb" kelimesi gibi "İbadet" kelimesi de birbiriyle ilişkili üç anlamı ihtiva eder: a) Tapınma, b) Kulluk, c) Boyun eğme.
a) Tüm inayet ve lütuf Allah'tan olunca, insan Allah'a olan şükranını yalnızca O'na ibadet ederek gösterebilir; göstermelidir. O'na niyaz etmeli, O'na yakarmalı ve boynunu O'nun önünde bükmelidir; başkasının değil.
b) Madem ki Allah yegane yüce varlıktır, yücelikte tektir, o halde insan O'nun kulu ve kölesi olmanın gerektirdiği şekilde davranmalıdır. O'na karşı bağımsız, başına buyruk bir tavrı benimsememeli ve kendisini başka herhangi birinin zihni ve ameli kölesi haline getirmemelidir.
c) Madem tüm egemenlik Allah'ındır; O'nun emirlerine boyun eğmeli, O'nun yolunu izlemeli ve ne kendi nefsinin egemenliğini ne de bir başkasının egemenliğini O'nun egemenliği üstünde tanımamalıdır.
7. "Öyleyse hala ortaya konmuş bu Hakikat'ın gereklerini anlamayacak mısınız? Gözlerinizi açmayacak mısınız ve sizi Hakikat'e ters, yanlış yollara sevkeden kavrayışsızlıkları farketmeyecek misiniz? Bu sapık yollarda ısrarlı mısınız hala?"
8. Bu Hz. Peygamber'in (s.a) davetinin ikinci temel ilkesidir: "Eninde sonunda Rabbınıza dönmek zorundasınız ve bu dünyada yaptığınız şeylerin hesabını mutlaka vereceksiniz.
9. Bu cümle hem bir iddia, hem de bir delildir. "Allah tüm insanlara tekrar hayat verecektir" anlamıyla iddia; "Bu iş O'na çok kolaydır: nasıl her şeyi ilkin yaratmışsa öyle" anlamıyla ise bir delil... Yaratma sürecinin tümüyle Allah tarafından başlatıldığını tasdik eden kimse, bunun imkansız yahut akıl dışı olduğuna hükmedemez. Bunu ancak, Hıristiyan ruhbanlık dinini terketmenin bir mazereti olarak ortaya atılmış, saçma "Yaratıcısız Yaradılış" teorisini kabul eden tanrıtanımazlar inkar edebilirler.
l0. Allah'ın tüm insanlığa tekrar hayat vermesinin nedeni inananları ödüllendirmek, inanmayanları cezalandırmaktır. Ölümden sonra dirilişin mümkün olduğu gösterildikten sonra, bu karşılıkların mutlak ve kesin olarak adalet ve sağduyunun gerekleri mucibince verileceği zikredilir. Çünkü tam adalet başka türlü gerçekleşemez. Sağduyu ve adalet, inanan ve salih amel işleyenlerin gereğince ödüllendirilmesini; inanmayan, hakikatı reddeden ve kötü ameller işleyenlerin gereğince cezalandırılmasını gerektirir. Duyarlı ve adil herkes bilir ki, sözkonusu adalet şartları bu dünyada bütünüyle icra edilemez. Dolayısıyla tüm insanlığın adaletin mutlak anlamda icrası için tekrar diriltilmesi asıl olmaktadır. (Ayrıca, bzk. A'raf. an: 30, Hud. an: l05)
11. Bu ahiret hayatı öğretisini kanıtlayan üçüncü delildir ve Allah'ın gökler ve yere ilişkin ayetleri üzerine temellenmiştir. Bu ayetlerin en büyük ve en önemlileri arasında güneş, ay, gece ve gündüzün ard arda gelişi yer alır. Çünkü bunlar her insanın önüne serilmiştir. Tüm bu ayetler apaçık biçimde, böylesine büyük ve geniş kainatı yaratanın, onu yalnızca eğlence aracı bir oyuncak gibi imal edip, bıktığında kırıp atan bir çocuk olmadığını göstermektedir. O'na işaret eden tüm bu ayetler, Yaratıcı'nın, Hakim bir varlık olduğu gerçeğine birer kanıttır.
Zira O'nun yaratıklarının her bir cüz'ünde bir sistem (nizam) , bir hikmet ve önemli bir gaye vardır. Kendi lisan-ı halleriyle adeta şunu söylemektedirler: "Hikmeti'nin işaret ve ayetlerinden O'nun Hakim olduğunu bizzat öğrendiğinize göre, kendisine sağduyu, (ahlaki) duygular, sorumluluk (irade özgürlüğü) , sonsuz kaynaklarından faydalanma yetkisi bağışladıktan sonra nasıl tutup da hesaba çekmeyeceğini sanabilir; bunları yolunda kullandığında ödüllendirip, kötüye kullandığında cezalandırmayacağını nasıl umabilirsiniz?"
Böylece 4-6 ayetlerde dile getirilen üç delil, ahiret öğretisi ortaya konurken mantıki bir düzen içinde ileri sürülmüş olmaktadır:
l) Bu dünya hayatının bir başlangıcı olduğu gerçeği öbür dünyada da bir hayatın olabileceğinin kanıtıdır.
2) Ahirette hayatın olması gerekir. Çünkü ahiret hayatı, insana emanet edilen manevi sorumluluğun gereği bulunan, amelleri işleyenlerle işlemeyenlere verilecek karşılık için asıl teşkil eder. Bu yüzden sağduyu ve adalet, bir kimsenin yaptıklarının karşılığını göreceği bir diğer dünyanın varolmasını gerektirir. Zira bu karşılığın, tümüyle adil biçimde karşılanması bu dünyada mümkün değildir.
3) Sağduyu ve adalet, ahiret hayatının olmasını gerektiriyor madem, bu istek kesinlikle karşılanacaktır. Zira kainat ve insanın yaratıcısı Hakimdir ve hikmet sahibi bir varlığın adalet ve sağduyunun isteklerini karşılamaması düşünülemez.
Derin bir düşünme bunların ahiret hayatı ile ilgili ileri sürülebilecek yegane kanıtlar olduğunu ve ayrıca bu kanıtların kafi geleceğini gösterekcektir. Bundan sonra geriye bu bağlamın gereği olan şey kalıyor: Ahirette verilecek karşılığın mümkün, kaçınılmaz ve ilahi hikmetin bir gereği olduğu konusunda insanı ikna etmek. Fakat apaçıktır ki, adil bir karşılık bu dünyada gerçekleşemez; çünkü bu dünya insan için bir imtihan yeridir; bir karşılık (ceza-mükafat) yeri değildir. Ve tabii Allah, insanın ahireti görmeden, yalnızca aklını doğru biçimde kullanarak inanıp inanmayacağını sınamak isteyecektir.
Bunun ardından "o ayetlerini bilen insanlar için böylece açıklar" ve "... Allah'ın tüm yaratıklarında... (Hakikat'ten sapmaktan çekinen) muttaki bir kavim için ayetler vardır" sözleri gelir ki, üzerinde ciddiyetle düşünmeyi gerektirir. Bu sözler şunu ihtiva etmektedir. "Allah hikmetiyle zatına delalet eden bu ayetlerin herbirini, arkalarındaki hakikata açıkça işaret etmesi için yaymıştı. Bu hakikatlara yahnızca a) Cahili önyargılardan kendini kurtarmış ve bilgiyi Allah'ın insana bu amaçla bahşettiği kaynaklardan edinmiş olanlar b) Sapık yoldan kaçınıp, Doğru Yol'u izleme azminde olanlar erişebilir."