27- Ey iman edenler, Allah'a ve Resulüne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin.(22)
28- Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur.) (23) Allah yanında ise büyük bir mükafaat vardır.
29- Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir,(24) kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.
30- Hani o küfre sapanlar, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı.(25) Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır.
AÇIKLAMA
22. "Emanetler" çok geniş bir terimdir ve toplumu yahut bireyi ilgilendirir, kişiye muhafaza etmesi için emanet edilen tüm şeyleri içerir. Mesela, kişi anlaşma ve ahitleri bozmamalı, toplumun sırlarını açığa vurmamalı veya kendi kontrolüne verilen mal ve görevi kötüye kullanmamalıdır. (Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Nisa suresi, an: 88)
23. Dünya malı ve çocuklar, genellikle kişiyi münafıklığa, ihanete ve şerefsizce davranmaya yönelten eğilimlerin en büyük sebebi olmaktadır. İşte bu nedenle Allah mü'minleri para ve çocuk sevgisinin aşırılığına karşı uyarmaktadır: "Bu dünya büyük bir imtihan sahasıdır. Çocuklarınız ve mallarınız ise iki imtihan sorunudur. Bunlar size, onların haklarına uyup uymadığınızı ve konulan sınırları aşıp aşmadığınızı denemek amacıyla verilmiştir. Bakalım sorumlulukları taşıyarak doğru yolda mı yürüyeceksiniz, yoksa arzu ve eğilimlerinizin cazibesiyle ondan sapacak mısınız ve bir taraftan Allah'ın kulu olmaya devam ederken, diğer taraftan O'nun belirlediği hakların dışına taşarak mal ve çocukların kölesi olmaya eğilimli olan "nefsinizi" kontrol edebilecek misiniz?"
24. Mü'minler, eğer Allah'tan korkarak hareket ederlerse, Allah'ın kendilerine doğru ile yanlışı ayırdetmelerini sağlayan Furkan'ı yani tüm isleri doğru bir şekilde anlamaya yarayacak gerçek bilgiyi (kriteri) vereceği konusunda te'min edilmektedirler. Böylece, mü'minler eğer isterlerse Allah'ın dileğini yerine getirebilir ve O'nun tasdik ettiği yolu takip edebilirler. Bu kriter (Furkan) , her zaman bir sinyal görevi görecek, onlara doğru yolu, Hakk'ın yolunu gösterecek ve onları sapık yollara, şeytanın yollarına karşı uyaracaktır.
25. Bu tuzak, Kureyşliler Hz. Peygamber'in (s.a) Medine'ye hicret edeceğini öğrendiklerinde kurulmuştur. Müşrikler, Hz. Peygamber'in (s.a) Mekke'den hicret etmeyi başarırsa, ulaşamayacakları bir yere gitmiş olacağını ve engellenemez bir hal alacağını hissettiler. Bu nedenle, onunla ilgili kesin bir karara varmak amacıyla ileri gelen liderler Darun-Nedve'de toplandılar. Bazıları onun zincire vurulup ömür boyu hapsedilmesi gerektiği görüşündeydiler. Fakat bu görüş kabul edilmedi, çünkü arkadaşlarının onun davasını yürüteceğinden ve güç kazanır kazanmaz hayatları pahasına da olsa onu kurtarmaya çalışacaklarından korkuldu. Bazıları da onun Mekke'den sürülmesi gerektiğini öne sürdüler. Çünkü bu en azından kendi aralarında yarattığı "karışıklığa" bile son verecekti. O zaman onun nerede yaşadığı ve ne yaptığı kendilerini ilgilendirmeyecekti. Fakat Kureyşli liderler bu görüşe karşı çıktılar ve şöyle dediler: "Bu adamın çok etkileyici bir konuşması ve kalbleri kazanma yeteneği vardır. Eğer buradan ayrılırsa başka Arap kabilelerine gider, onları kendi tarafına kazanır ve güçlendikten sonra takrar dönüp Mekke'ye saldırır." En sonunda Ebu Cehil kendi planını öne sürerek şöyle dedi: "Her aileden genç, soylu ve güçlü bir adam seçelim. Onlar hep birden saldırıp Muhammed'i öldürsünler. Böylece kan diyeti bütün Kureyş kabileleri arasında ortak olacak ve Muhammed'in ailesi olan Abdilmenaf Oğulları bütün kabilelerle savaşmaya güç yetiremeyeceği için kan diyetini para olarak kabul etmek zorunda kalacaklardır." Bu plan oy birliği ile kabul edildi ve belirlenen zamanda onu öldürecek gençler seçildi. Fakat Hz. Peygamber (s.a) onların yüzlerine kum saçarak sağ-salim Mekke'den ayrıldı. Böylece onların planı suya düşmüş oldu.