157- Onlar, Ümmi peygamber (112) (Rasûl) e uyanlardır. Yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de(113) (geleceği) yazılıdır ki O (peygamber) onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor(114) ve onların ağır yüklerini, sırtlarındaki zincirleri indiriyor.(115) Ona inananlar, saygı gösterip düşmanlarına karşı yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.

AÇIKLAMA

112. Daha önce geçen ayetle Hz. Musa'nın (a.s) duasına karşılık verildikten sonra Kur'an bu vesileyle İsrailoğulları'nı Hz. Muhammed'e (s.a) tabi olmaya davet eder. Demek istenilen şudur: "Hz Musa zamanında, Allah'ın rahmetinin üstünüze gelmesini sağlayan şartlar halen caridir, ve bu da sizin bu Peygamber'e (s.a) inanmanızı gerektirmektedir. Allah'ın rahmetinin, kendilerini isyandan koruyan ve ondan kaçınan kimselere gönderildiği size anlatılmıştı. İşte şimdi de aynı şekilde Allah'ın görevlendirdiği elçilerin rehberliğini kabul etmemekten daha büyük itaatsizlik yoktur. Binaenaleyh siz bu isyânkârlıktan vazgeçmezseniz, ufak tefek ve önemsiz bazı dinsel ayrıntılarda gösterdiğiniz sofuluktan başka erdemin diğer unsurlarından hiçbirini elde edemezsiniz.
Allah'ın rahmetine erebilmeniz için zekât ile emrolunmuştunuz, bugün ise zekâtı harcamaya en uygun tek yol, şu anda içinizde bulunan Hz. Rasûl'ün (a.s) liderliği altında sürdürülmekte olan "Hak dinin ikamesi" mücadelesine katkılarda bulunmaktır. Zira zekâtın esas iktizası ancak bu şekilde tahakkuk ettirilebilecektir. Allah'ın, rahmetini vahye inananların üzerine yazdığı size daha önce haber verilmişti. Bundan dolayı, eğer siz, Allah'ın Resûlüne indirmekte olduğu vahiyleri reddederseniz, Tevrat'ın içindeki vahiylere inandığınızı iddia etseniz bile, "bu son şartı yerine getirmemiş olacaksınız."
Burada, Hz. Peygamber (s.a) için "Ümmî" kelimesinin kullanılmış olması oldukça anlamlıdır. Bu lakap burada, kendilerinin dışındakilere "Ümmîler" (Gentile) diyen Yahudilerin bu kavmî gurur ve küstahlıklarını kırmak için kullanılmıştır. Bu konuda o kadar küstah idiler ki, bir ümmiyi kendilerine lider olarak tanımak şöyle dursun, bir millet olarak kendilerinden olmayan kimselere en temel insan haklarını bile tanımaya hazır değildiler. "Ümmîlere karşı bizim herhangi bir sorumluluğumuz yoktur..." (Al-î İmran: 75) diye iddiada bulundular. Bundan dolayı "Nebi" sözcüğünden önce" " kelimesini kullanmış olmakla sanki Allah şöyle demek istemiştir: "Şimdi sizin kurtuluş ve selametiniz ancak bu ümmî peygambere uymanıza bağlıdır. Eğer siz ona uyarsanız, rahmetimden nasibinizi alırsınız, aksi halde, içinde bulunduğunuz dalâletten ötürü asırlar boyunca müstehak olduğunuz gazap sürer, gider."
113. Tevrat ve İncil'de, Hz. Muhammed'in (s.a) peygamber olarak gelişine dair açık atıflar vardır. Örnekler için (bkz. Tesniye, 18: 15-19, Matta 21, 33-46, Yuhanna, 1: 19-21, 14: 25-30, 15: 25-26, 16: 7-15.)
114. Yani, "O, daha önce kendi kendilerine haram kıldıkları temiz ve iyi şeyleri onlara helâl, yine kendilerinin helâl kıldıkları kötü ve zararlı şeyleri de haram kılar."
115. Yani, "O, ufak tefek meseleleri bile kılı kırk yararak çok büyük ve mühim meseleler haline getiren fakihlerin, dinî liderlerin takat getirilemeyecek sofuluk anlayışlarının, ve avamdan insanların telkin ettiği bâtıl inanç ve talimatların, kendilerine yüklediği bunaltıcı külfetlerden onları kurtarıcıdır. Ve ayrıca da, bizzat gene kendilerince uydurulup hayatlarını sımsıkı sarıp sarmaladıkları birtakım kayıtlardan da onları kurtarıp özgür kılacak olan da yine bu peygamberdir."