156- "Bizden önce kitap yalnız iki topluluğa(137) indirildi, biz ise onların ders gördüklerinden habersizlerdik" dememeniz,
157- Ya da: "Kitab bize de indirilseydi, şüphesiz onlardan daha çok doğru yolda olurduk" dememeniz (için) işte size Rabbinizden apaçık bir belge, bir hidayet ve bir rahmet gelmiştir. Allah'ın ayetlerini(138) yalanlayandan ve (insanları) ondan alıkoyup-çevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden alıkoyup-çevirenlere, bu 'engelleme ve çevirmelerinden' dolayı pek çetin bir azabla karşılık vereceğiz.
158- Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi gözlüyorlar? Rabbinin ayetlerinden(139) bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse, veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz.(140) De ki: "Bekleyin, biz de şüphesiz beklemekteyiz."
159- Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiç bir şeyde onlardan değilsin.(141) Onların işi ancak Allah'adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.
160- Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır, kim de bir kötülükle gelirse, onu mislinden başkasıyla cezalandırılmaz ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
161- De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru bir yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine...(142) O müşriklerden değildi."

AÇIKLAMA

137. Yani, "Yahudiler ve Hıristiyanlar."
138. Burada 'ayetler', Allah'ın Kur'an'da sunulan vahyi, Rasûlü'nün (s.a.) soylu karakteri, müminlerin kendilerini kâfirlerden ayıran temiz yaşantıları ve Kur'an'ın mesajının gerçekliğine delil olarak ileri sürdüğü tabiattaki harika olgulardır.
139. Buradaki 'ayetler'den kasıt, kıyamet gününün alâmetleri veya hemen geliverecek bir azap da hakkında hiçbir kuşku duyulmayacak ve kendisinden sonra deneme ve imtihan için artık hiçbir şans kalmayacak şekilde gerçekliği açığa vuran bir başka işarettir.
140. Bu tür ayetlerden sonra küfründen tevbe edip imanını ikrar eden bir kâfirin imanının, hiçbir anlamı olmayacaktır; aynı şekilde, inandığını söylediği halde, itaatsızlık yolunu benimseyene de inançsız gözüyle bakılacaktır. Çünkü, İman ve İtaat ancak gerçekliğin perde gerisinde gizli kaldığı, ileride yaşanacak uzun bir hayatın bulunduğu ve dünyanın tüm çekicilikleriyle 'Allah yok, ahiret yok' diye aldanıp, 'ye, iç ve neşelen' diye de kötülüklere sürüklemediği sürece bir değer sahibi olabilir.
141. Burada hitap Hz. Peygaber'e (s.a) ise de, onun kanalıyla tüm müminler de bu hitabın muhatabıdırlar. Dindar kişiler, ilk günden beri aynı olan ve bugün de aynılığını devam ettiren Gerçek Din'de parçalanmalara yol açarak bölük bölük olanların yoluna uymamalıdırlar. Gerçek Din'in temel ilkeleri şunlardır:
1) Yalnızca Allah tüm Kâinatın İlâhı ve Rabbidir.
2) Sıfatlarında, güç ve kudretinde ve haklarında kimse O'nun dengi ve ortağı tutulamaz.
3) Tüm insanların dünyada yaptıklarının hesabını vereceği bir başka alem kurulacaktır.
İnsanlar hayatlarını, Allah'ın elçileri ve kitapları aracılığıyla öğrettiği bu temel ilkeler çerçevesinde düzenlemelidirler. İnsanın yeryüzü hayatına başlayışında bugüne, insanlığa verilegelen Gerçek Din budur. Sonradan ortaya çıkan farklı dinler ve mezhepler ise çeşitli zamanlarda çeşitli toplulukların Gerçek din'de yaptığı değişikliklerin sonucudur. Bu topluluklardan bazıları bu Din'e 'orijinalite' adına eklemelerde bulunmuş; bazıları tutkuların doyurmak için onda değişiklikler yapmış, daha başkaları ise aşırı saygılarından dolayı ona değişik şeyler katmışlardır. Sonra, kendi vehim, düşünce ve felselerini karıştırarak bu Din'in itikadî özünü bozmuşlardır. Hükümlerine kendi uydurmalarını (bid'at) ve kendi yaptıkları kanunları katarak, kılı kırk yarma ve ayrıntılardaki farklılıklarını büyütmekle kurallarını bulandırarak ve önemli yanlarını önemsizleştirip daha az önemli yanlarına ise gereğinden fazla önem vererek de değiştirmişlerdir onu. İki aşırı uca (ifrat ve tefrit) kaçmışlar; bazı peygamberlere âdeta tapınırken, bazılarından nefretle uzaklaşmışlardır. Böyle böyle sayısız yeni dinler ve mezhepler türemiş ve insanlık birbirine düşman gruplara bölünmüştür. Bu bakımdan, Gerçek Din'in izleyicisinin bu mezheplerden hiçbiriyle her hangi bir ilgisinin olmaması ve kendi pâk yolunda yürümesi gerekir.
142. 'İbrahim Milleti': 'Her zaman gerçek inancın bir diğer ayırıcı özelliği de budur. 'Musa Milleti' veya 'İsa Milleti'ne tercih edilmiştir bu; çünkü, Musa ve İsa'nın izleyicileri bu 'Millete yanlış olarak 'Yahudilik' ve 'Hıristiyanlık' adlarını takmışlardır. Öte yandan hem Yahudiler, hem de Hıristiyanlar İbrahim'i gerçek peygamber olarak tanıdıklarından 'İbrahim Milleti' ifadesi kullanılmıştır. Arap müşrikleri de bu 'Millet'in (Yol'un) Doğru Yol olduğunu inkâr edemiyorlardı. Çünkü İbrahim'in doğru bir insan olduğuna inanıyorlar ve cehaletlerine rağmen Kâbe'yi yapanın bir putperest değil, Allah'ın dindar bir kulu olduğunu itiraf etmek zorunda kalıyorlardı.