152- "Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında-(132) yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiç bir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz.(133) Söylediğiniz zaman -yakınınız daha olsa- adil olun. Allah'ın ahdine de vefa gösterin.(134) İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz."
153- Bu benim dosdoğru olan yolumdur, şu halde ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın.(135) Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup-sakınırsınız.
154- Sonra biz(135/a) Musa'ya, iyilik yapanların üzerinde (nimetimizi) tamamlamak, her şeyi ayrı ayrı açıklamak ve bir hidayet ve rahmet olarak Kitabı verdik. Umulur ki Rablerine kavuşacaklarına inanırlar.(136)
155- Bu indirdiğimiz mübarek bir Kitap'tır. Şu halde ona uyun ve korkup-sakının. Umulur ki esirgenirsiniz.
AÇIKLAMA
132. "En güzel olan", bencil olmamaya, iyi niyet ve yetimin iyiliğine dayalı bulunan; Allah ve insan nazarında reddedilmez olandır.
133. İlâhî Kanun'un temel bir ilkesidir bu: "Ölçüyü ve tartıyı tam yapacak, hak ve adaletten sapmayacaksınız." Ve Allah ekliyor; "Biz bir kişiye ancak gücünün yettiği kadar yükleriz." Böylece, ölçüde tartıda ve diğer ticarî işlemlerde adaletli ve doğru olmak için elinden geleni yapanın bu çabasına rağmen istenmeyen hatalar bile meydana gelse sorumluluktan kurtulacağına ve sorguya çekilmeyeceğine dair kişiler temin edilmektedir. Bu kural burada özellikle müslümanların böyle hatalar nedeniyle endişe etmemeleri için anılmıştır.
134. Allah'ın 'ahdi', 1) İnsanın Allah'la yaptığı sağlam anlaşma, 2) Kişinin Allah adına bir başkasıyla yaptığı dönülmez sözleşme ve 3) Allah'ın yeryüzünde doğar doğmaz kişi için ortaya çıkan tabiî bağlantılardır.
Bunlardan ilk ikisi niyete ve seçime bağlıyken, üçüncüsü ahlâkî bir zorunluluktur. İnsanın üçüncü bağlantının seçiminde herhangi bir rolü yoksa da, yine de bu bağlantı ilk ikisi ölçüsünde zorunlu ve yerine getirilmesi gereken bir bağlantıdır. Çünkü, Allah insana olağanüstü fiziksel ve zihinsel melekeler vermiş ve yerleşmesi için yeryüzünü donatıp kendisine de her türden rızık ve sınırsız kaynaklar sağlamıştır. Bütün bunlar tabiî olarak insan üzerinde Allah adına bazı haklar doğurur. Aynı şekilde kişiyi doğurup besleyen, emziren anne, yetiştiren baba ve kendisine çok çeşitli kolaylık ve imkânlar sağlayan toplum adına da bazı haklara yol açar bu. Bütün bu haklar insan üzerine tabiatları gereği çeşitli derecelerde zorunludur. İnsanın Allah'la ve toplumla olan bu 'Ahd'inin herhangi bir kitapta yazılı olmadığı doğrudur, fakat tabiat bizzat kendisi de varlığını bu ahde borçlu olan bedeninin herbir uzvuna ve her zerresine bu ahdi yerleştirmiştir. Buna Bakara Suresi 21. ayetle bir telmihte bulunulmaktadır; "...bağlandıktan sonra Allah'ın ahdini bozan: Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini koparan ve yeryüzünde karışıklık çıkaran." Yine aynı şekilde Araf suresi 172. ayetle de anılmaktadır: Adem'in yaratılışı zamanında Allah onun Son Gün'e kadar gelecek olan çocuklarını ortaya çıkarmış ve Kendisi'nin onların Rabbi olduğu Ahdi'ne hepsini şahit tutmuştur.
135. "Bu yolu izleyin, çünkü bu Doğru Yol'dur." Yukarda anladığımız "Tabii Ahd" insanın Allah'ın gösterdiği yolu izlemesini gerektirir. Çünkü bundan isyan ve bağımsızlık yollarına sapma veya Allah'tan başkasına ibadet yollarına koyulma bu ahdin ilk çiğnenmesi olacak ve kişiyi birbiri ardınca daha başka sapmalara götürecektir. Bunun yanısıra, kimse ilâhî Hidayet'i kabul edip, hayatının her anında onu izlemedikçe bu ince, en büyük ve karmaşık Ahdi yerine getiremez. "...Başka yolları izlemeyin", çünkü bu yollar, O'nun yakınlığına, hoşnudluğuna ve rızasına götüren tek yol olan O'nun Doğru Yol'undan sizi saptıracaktır. Bunun da ötesinde, O'nun yolundan sapıldığında, her kişnin yüzlerce başka yol arasından kendine bir yol seçmesi gerekecektir. Böylece insanlar çok çeşitli yönlerde çok çeşitli yollara ayrılacak ve insanlık şaşkınlık karışıklık ve düzensizlik içine yuvarlanacak, bu da tüm gerçek ilerleme ve gelişmenin önüne aşılmaz bir engel çıkaracaktır. (Ayrıca bkz. Maide an: 35) .
135/a. Kur'an'ı şöyle eline alıp okumaya başlayan bir kişi, "birden Yahudi tarihine geçiliverilerek ayetler arasındaki bağıntının koptuğu" şeklindeki bir yanlışlığa düşebilir. Fakat, sözgelimi bu suredeki geçen bölüm (ayet: 145-153) dikkatlice incelendiğinde, ayetler arasında temelde nasıl bir bağıntının olduğu hemen görülür. Bu bölümde İlâhî Kanun'la insan yapısı kanunlar arasındaki farklılık açığa çıkmaktadır. 146-148. ayetlerde Yahudiler ve müşrikler helâl ve haramlarla ilgili yaptıkları kanunlar nedeniyle terslenmekte ve bundan sonraki ayetlerde ise, iki hukuk arasındaki farklılığı göstermek için İlâhî Hukuk (Kanun) ortaya konmaktadır. Sonra, ayet 153'ü izleyen 154. ayette Hz. Peygamber'e (s.a) verilen aynı kanunun Musa'ya da verildiği belirtilerek, "...öyleyse bu Kanun'a uyun..." denilmektedir.
"Sümme" kelimesi, daima zaman bakımından bir "sonralık" ifade etmez; bu kelime zaman zaman ayet 154'te olduğu gibi bir anlatımı pekiştirmek için de kullanılır ve özellikle konuşulan Arapça'da 'buna dikkat edinki..' anlamına gelir. Bu ayette. "Yine dikkat edin ki, İlâhî Kanun Musa'ya gönderildi..." demektir.
136. "...Kişinin sonunda Rabbine kavuşacağına inanması", Rabbi'ne yaptıklarının hesabını vereceğine inanması ve dolayısıyla sorumlu bir hayat yaşaması demektir. Burada Tevrat'ın 1) Bizzat İsrailoğulları arasında bir sorumluluk duygusu uyandırmak, 2) Başkalarını da hayatla ilgili ortaya koyduğu yüksek ahlâkî sistemi incelemeye ve yol göstericiliğin soylu etkilerini ve ahiret inancına dayalı sorumlu bir hayatın ahireti inkâra dayalı sorumsuz bir hayattan çok daha iyi olduğunu görsünler diye öğretilerini benimseyenler üzerindeki nimetini gözlemlemeye yöneltmek, bu gözlemin de kalplerine ahiret inancını yerleştirmesi için gönderildiğine işaret edilmektedir.