137- Yine bunun gibi onların ortakları,(107) müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü gösterdiler. Hem onları helake düşürmek,(108) hem de kendi aleylerinde dinlerini karmakarışık kılmak için.(109) Allah dileseydi bunu yapmazlardı; sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları bırak.(110)
AÇIKLAMA
107. 'Şürakâ' (ortaklar) kelimesi burada 136. ayettekinden farklı bir anlamda kullanılmaktadır. 136. ayette kelime, "Allah'a koşulan ortaklar ve tapınılıp, adaklarda Allah'la bir tutulan tanrılar" anlamınaydı; burada ise, "çocukların öldürülmesini kendilerine meşru ve övgüye değer gösteren insanlardan ve şeytanlardan ortakları" anlamına gelmektedir. Önceki ayette, tapınma ve bağlanmada daha başka şeyleri Allah'a ortak tanıdıklarından şirke düşmüş oluyorlardı; bu ayette ise, Allah'ın yanısıra daha başkalarını da yasa koyucu kabul edip, yasal ve yasal olmayanın tesbitinde hakim olarak gördüklerinden şirke düşmektedirler. Buna göre, Allah'tan başkasının yaptığı herhangi bir yasayı uyulması gerekli görüp de uyan ve kendisini bu yasanın çizdiği sınırlarla sınırlı sayan müşrikler, bu yasayı koyan Allah'a ortak tanıma suçunu işlemiş oluyordu. Her iki ayette belirtilen durum da şirktir: Öncekinde şirk, kendilerine adakta bulunulan şeylere rabb veya tanrı (ilâh) sıfatı vermek şeklindeyken, burada Allah'tan başkasının yaptığı yasaları geçerli kabul edip, onlara uymak biçimindedir. Çocukları öldürme konusuna gelince, Araplar bu günahı üç amaçla işliyorlardı ve Kur'an bu amaçlardan üçünü de yermektedir:
1) Bir damat sahibi olma yüzkarasından kurtulmak için veya kabile savaşlarında düşmanın eline düşmesin, ya da bir başka şekilde kendileri için utanç nedeni olmasın diye kız çocuklarını öldürürlerdi.
2) Ekonomik nedenlerle çocuklarını öldürürlerdi. Bakım ve beslenmelerinin yükü çekilmez hale gelsin istemezlerdi.
3) Çocuklarını tanrılarını memnun etmek için onların mihrabında kurban ederlerdi.
108. Burada, "helâk" kelimesi oldukça anlamlıdır ve manevî helâki (yıkım) ifade etmektedir. Bir insanın kendi çocuklarını öldürmesi kalbini öyle sertleştirir ki, suçlu artık iyice acımasızlaşır ve tüm insanî ve hattâ tüm hayvanî şefkat duygularını bile yitirir. Böylece kendi ulusunun ve genelde tüm dünya nüfusunun azalmasına yol açtığı için de insanlığın yıkımına neden olur. Gelecekteki destekçilerinin, medeniyetin kurucularının ve mülkünün varislerinin doğumunu engelleyen, yani yeni doğan çocuklarını öldüren bir ulus kesinlikle helâk uçurumuna yuvarlanır. Hepsinden önemlisi, masum çocuklara karşı işlenen böylesi insanlık dışı bir cinayet ahiretteki tüm kurtuluş şansını da yok eder. Çünkü, kendi insaniyetini ve hattâ soyuna olan tabiî sevgiyi öldüren ve gerek insanlığa, gerekse kendi ulusuna karşı bu türden bir düşmanlık gösteren bir kişi kesinlikle Allah'tan en acı ve ıztırap verici cezayı görecektir.
109. Dinî liderler, başkanlar, kabilelerin önde gelenleriyle etkili kişileri, İbrahim ve İsmail Peygamberlerin izleyicileri olduklarını iddia edenler peygamberlerin getirdiği saf dine değişik inançlar, ibadetler ve uygulama biçimleri ekliyorlar ve halkın zihinlerini karmakarışık ediyorlardı. Evet, İslâm öncesi Araplar peygamberlerin dinine uydukları inancındaydılar. Fakat, bu din konusunda zihinleri öylesine allak bullak edilmişti ki, uydukları dinin iyice bulandırılmış da olsa Allah'ın seçilmiş dini olduğunu sanıyorlardı. Bunun nedeni de, geleneklerinde, tarihlerinde veya bir başka kitapta peygamberlerin gerçek diniyle ilgili hiçbir güvenilir kaydın korunmamış olması ve kimsenin bu dinde sonradan yapılan değişiklik ve eklemeleri sıyırıp atamamasıydı.
110. Yani, "Ey Rasûl! Onlar hakkında üzülmene gerek yok. Eğer senin uyarılarına rağmen uydurdukları yanlış yolda yürümekte ısrar ediyorlarsa bırak gitsinler. Bütün bunlar olacaktır, çünkü onların istedikleri yolda gitmeleri Allah'ın dilemesidir, aksi halde, şu anda yaptıklarını yapamaz olurlardı."