122- Ölü iken kendisini dirilttiğimiz(88) ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp(89) oradan bir çıkış bulamıyanın durumu gibi midir? İşte, kâfirlere yapmakta oldukları böyle 'süslü ve çekici' gösterilmiştir.(90)
123- Böylece biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli-düzenler kursunlar diye- oranın suçlu-günahkârları kıldık. Oysa onlar, hileli-düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar.
124- Onlara ne zaman bir ayet gelse, derler ki: "Allah'ın elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilene kadar biz kesin olarak inanmayacağız."(91) Allah, elçiliğini nereye vereceğini daha iyi bilir. Bu, suçlu-günahkârlara, kurdukları hileli-düzenleri nedeniyle şiddetli bir azab ve Allah katında bir küçüklük isabet edecektir.
125- Allah, kimi hidayete eriştirmek isterse, onun göğsünü İslâm'a açar;(92) kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü, -sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir.

AÇIKLAMA

88. Burada "...Ölüyken" ifadesi, "cehalet ve anlayış yokluğu içindeyken, "hayat verdiğimiz" ifadesi ise, "bilgi ve anlayış verip, gerçeği tanıyabilecek zihin düzeyine çıkardığımız" anlamındadır. Gerçekten doğruyu eğriden ayıramayan ve Doğru Yol'u bilmeyen fiziksel açıdan canlı kabul edilebilirse de aslında O, kendisini gerçekten insan yapacak 'hayat'tan yoksundur. Yaşayan bir insan değil, ancak yaşayan bir hayvandır. Yaşayan (hayat sahibi) insan ise, ancak doğruyu eğriden, iyiyi kötüden, haklıyı haksızdan ayırabilendir.
89. Yani, "Hayat hakkında gerçek anlayışa ulaşmış ve bilginin ışığıyla sayısız eğri yolların arasında Doğru Yol'u tanıyabilen bir kişinin, anlayıştan yoksun ve cehalet karanlıklarında körlüğünden dolayı düşe kalka gidenler gibi bir hayat yaşamasını nasıl beklersiniz?"
90. Kendilerine sunulan ışığın yol göstericiliğine tabi olmayı reddedip, Doğru Yol'a çağrıldıkları halde eğri yollarda yürümeyi tercih edenlere yaptıklarını güzel göstermesi Allah'ın Kanunu'dur. Böyle kişiler zamanla karanlığı sevmeye başlar ve karanlıklar içinde körler gibi el yordamıyla yürümekten ve hayatları boyunca sürüklenip gitmekten hoşlanır hale gelirler. Aynı şekilde, her kötü şey kendilerine sevmeye ve yapmaya değer, her gülünçlük de bir hikmet parıltısı olarak görünür. Şer üreten meşguliyet ve denemelerinde başarısızlığa uğradıktan sonra, ilk başarısızlığın, gelecekteki denemelerde kaçınılması gereken 'arizî' bir hatadan kaynaklandığı düşüncesiyle yeni bir deneye girişirler.
91. Yani şöyle demek istiyorlardı: "Rasûllerin bir meleğin kendilerine Allah'tan Mesaj getirdiği iddialarına, aynı melek Allah'ın Mesajını doğrudan bize iletmek için gelmedikçe inanmayız."
92. "Allah göğsünü İslâm'a açar" ifadesi, "Allah zihninden ve kalbinden İslâm hakkındaki her tür kuşku, tereddüt ve kararsızlığı gidererek, kendisini İslâm gerçeği konusunda iyice ikna eder" demektir.