118- Eğer onun ayetlerine inanıyorsanız, artık üzerinde yalnızca Allah'ın ismi anılanlardan yiyin.(84)
119- Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah'ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz?(85) Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi heva (istek ve tutku) larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir.
120- Günahın açıkta olanını da, gizlisini de terkedin. Çünkü günahı kazananlar, yüklenegeldikleri nedeniyle karşılık göreceklerdir.
121- Üzerinde Allah'ın isminin anılmadığı şeyi yemeyin; çünkü bu bir fısk'tır (yoldan çıkıştır) . Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar.(86) Onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz.(87)

AÇIKLAMA

84. Halkın herhangi bir ilâhî hüküm olmadan dinî kanunlar olarak benimsediği çok sayıdaki yanlışlardan biri de, yiyecek maddeleri üzerine getirdikleri sınırlamalardır. Bu nedenle de, Allah'ın haram kıldığı bazı şeyleri helâl, helâl kıldığı bazı şeyleri de haram yapmışlardır. Bu bağlamda, önceki halklardan bazılarının üzerinde ısrar ettiği ve aynı şekilde bazı günümüz insanlarının da önemle üzerinde durduğu en saçma şeylerden birisi, Allah'ın adı anılmadan kesilenin helâl, Allah'ın adı anılarak kesilenin ise haram olduğu inancıdır. Bu ayette Allah bu tür düşünceleri reddetmekte ve müslümanlara kâfirlerle müşriklerin uydurduğu tüm bu vehim ve batıl inançları bırakıp eğer gerçekten iman etmişlerse, halkın Allah'ın hidayeti'ne karşı getirmiş bulunduğu böylesi tüm sınırlamaları kaldırmalarını emretmektedir. Kısaca, müslümanlar ancak Allah'ın helâl kıldığını helâl, haram kıldığını haram tanımalıdırlar.
85. Lütfen bkz. Nahl: 114-116. Bu gönderi Nahl suresinin En'am suresinden önce indirildiğini de gösterir.
86. Burada, Yahudi bilginlerinin İslâm karşısında Cahiliyye Araplarının zihinlerini zehirlemek için kullandıkları değişik şüphe ve karşı çıkış türlerine değinilmektedir. Hz. Abdullah İbn Abbas'dan gelen bir rivayete göre, Yahudilerin Hz. Muhammed'e (s.a) karşı öğrettikleri çıkış yollarından biri şuydu: "Allah'ın (tabiî ölümle) öldürdüğü haram oluyor da, bizim (Allah'ın adını anarak) öldürdüğümüz (boğazladığımız) nasıl helâl oluyor?" Ehl-i kitabın çarpık tutumları bu türdendi işte. Halkın zihnini zehirlemek ve gerçek'le savaşlarında onları silâhlandırmak için böylesi sorular icat ediyor ve kendilerine sunuyorlardı.
87. Allah'ın ilâhlığını kabul etmekle birlikte Allah'tan yüz çevirenlerin yollarını ve buyruklarını izlemek de şirktir. Allah'ın birliğini kabul etmek, hayatın tüm yönlerinde Allah'a itaat etmektir. Allah'ın yanısıra bir başka kişiye daha itaat edilmesi gerektiğine inanan bir kimse akide açısından şirke düşmüştür. Haram ve helâl kılma yetkisini kendisinde gören böylesi kişilere Allah'ın yol göstericiliğini hiçe sayarak itaat eden bir kimse ise şirke amelî açıdan girmiş olur.
Şimdi, sure içinde 118-121. ayetlerin konumuna bakalım. Önceki ayetlerde (116-117) müslümanlar Hz. Peygamber (s.a.) vasıtasıyla, zanna ve kaprislere dayalı yanlış yollarını izleyip propaganda ederek başkalarını da saptıranlara karşı korunmaları için uyarılmıştı. Burada ise, tam yeri gelmişken, bu soyut talimatı somut biçimde açıklığa kavuşturmak için aynı şey örneklenerek tekrarlanmaktadır.