20- Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti: "Ey kavmim, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın; içinizden peygamberler çıkardı, sizden yöneticiler kıldı ve alemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi."(42)
21- "Ey kavmim, Allah'ın sizin için yazdığı kutsal yere(43) girin ve gerisin geri arkanıza dönmeyin; yoksa kayba uğrayanlar olarak çevrilirsiniz."(44)
22- Dediler ki: "Ey Musa, orda zorba bir kavim vardır, onlar ordan çıkmadıkları sürece biz oraya kesinlikle girmeyiz. Şayet ordan çıkarlarsa, biz de muhakkak gireriz."
23- Korkanlar arasında olup da(45) Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki kişi: "Onların üzerine kapıdan girin Ona girerseniz, şüphesiz sizler galibsiniz. Eğer mü'minlerdenseniz, yalnızca Allah'a tevekkül edin."dedi.
24- Dediler ki: "Ey Musa, biz, orda onlar durduğu sürece hiç bir zaman oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın. Biz burda duracağız."
25- (Musa:) "Rabbim, gerçekten kendimden ve kardeşimden başkasına malik olamıyorum. Öyleyse bizimle fasıklar topluluğunun arasını Sen ayır." dedi.
26- (Allah) Dedi: "Artık orası kendilerine kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar yeryüzünde 'şaşkınca dönüp-dolaşıp duracaklar.'(46) Sen de o fasıklar topluluğuna karşı üzülme."(47)
AÇIKLAMA
42. Burada İsrailoğulları'nın Hz. Musa'dan (a.s) çok daha önce sahip oldukları şeref ve üstünlüğe işaret edilmektedir. Hz. Yusuf (a.s) gibi yüce peygamberler İsrailoğulları arasından çıktığı gibi, Hz. Yusuf'un (a.s) zamanında ve sonrasında Mısır'da büyük bir siyasal güce de ulaşmışlardı. Uzun süre zamanlarındaki medeni dünyanın en büyük hâkim gücü olarak kalmışlar ve paraları yalnız Mısır'da değil, çevre ülkelerde de kullanılır hale haline gelmişti.
İsrailoğulları'nın ihtişamının Hz. Musa (a.s) ile başladığı şeklindeki genel inancın aksine,Kur'an onların gerçek ihtişam dönemlerinin Hz. Musa'dan (a.s) çok daha önce geçtiğini ve bizzat Hz. Musa'nın (a.s) kendi halkından önceki bu dönemi onların şerefli geçmişi olarak kabul ettiğini belirtmektedir.
43. Arz-ı Mukaddes (Kutsal ülke) İbrahim, İshâk ve Yakûb Peygamberlerin (Allah'ın selamı hepsinin üzerine olsun) vatanı olan Filistin'dir. İsrailoğulları en sonunda Mısır'dan ayrıldıkları zaman Allah, bu ülkeyi kendilere vermiş ve burayı fethetmeyi onlara emretmişti.
44. Bu konuşma Mısır'dan çıktıktan iki yıl sonra, İsrailoğulları'nın Sina Yarımadası'na Arabistan'ın kuzey sınırıyla Filistin'in güney sınırının birleştiği yerin yakınındaki Faran Çölü'nde bulundukları sırada yapılmıştır.
45. Korkan bu iki kişi, insanlardan korkan kimseler olduğu gibi, Allah'tan korkan kimseler de olabilirler.
46. İsrailoğulları'nın evsiz yurtsuz dolaşmalarının ayrıntıları Kitab-ı Mukaddes'teki SAYILAR, TESNİYE ve YEŞU bölümlerinde yer almaktadır. Özetle şöyledir bu: "Musa Peygamber on iki İsrail nakîbini Kutsal Ülke'de casusluk yapmak üzere Faran Çölü'nden gönderdi. Gidenler gerekli araştırmalarda bulunup kırk gün sonra geldiler ve tüm İsrailoğulları cemaatinin önünde raporlarını sundular. Söyledikleri şuydu. 'Her yerde süt ve bal akmaktadır... Ama, ülke halkı güçlüdür (ve) biz kendilerine karşı çıkamayız... Orada gördüğümüz herkes iri yapılıdır. Ve orada Anak'ın oğullarını, devlerin soyundan gelen devler gördük; ve biz kendi gözümüzle çekirgeler gibiydik ve onların gözünde de öyleydik.' Bu rapor karşısında tüm topluluk bağırıp çağırarak şöyle dediler: 'Tanrım, keşke Mısır ülkelerinde ölseydik; Tanrım, keşke bu çölde ölüp kalsaydık! Ve niçin Rabb bizi bu ülkeye getirdi, kılıçla doğranalım ve eşlerimiz ve çocuklarımız yem olsun diye mi? Mısır'a geri dönmek bizim için daha iyi değil mi?' Fakat, on iki casusun içinde bulunan Yuşa ve Kalib, korkaklıkları nedeniyle topluluğu azarladılar. Kalib şöyle konuştu: 'Hemen gidelim ve oraya sahip olalım, rahatlıkla bu işin üstesinden gelebiliriz. Sonra, Yuşa ile birlikte dediler: 'Eğer Rabb bizden razı olursa, bizi bu ülkeye götürecek ve orayı bize verecektir... Yeter ki, Rabbe karşı gelmeyin, o ülke halkından da korkmayın... ve Rabb bizimledir; onlardan korkmayın.' Ne ki, tüm topluluk kendilerini taşa tuttu. Sonunda Allah bu süregelen kötü davranışlarına gazap ederek şöyle buyurdu: 'Şüphesiz bu çölde kırk yıl dolaşacaksınız ve içinizden yirmi yaş ve daha yukarı olanlar bu çölde ceset haline gelecekler, küçükleriniz büyüyecek... onları kabul edip getireceğim ve onlar o ülkeyi bilecekler...' Bu ilâhi buyruğa göre, 38 yılda Faran Çölü'nden Ürdün'e varabildiler. Bu süre içinde Mısır'dan çıkış sırasında genç olan herkes öldü. Ürdün'ün fethinden sonra Musa Peygamber (a.s) de vefat etti. Ardından Nun'un oğlu Yuşa (Yeşu) Peygamber (a.s) zamanında İsrailoğulları Filistin'i zaptedebildiler.
47. 20-26. ayetlerde anlatılan olay İsrailoğulları'nı uyarmaya yöneliktir. Kendilerine Hz. Musa'ya (a.s) itaat etmedikleri ve doğru yoldan sapıp korkaklık göstererek, sonunda kırk yıl evsiz yurtsuz dolaşmaya mahkûm edildikleri, buna rağmen hâlâ Peygamber Hz. Muhammed'in (s.a) tebliğine karşı çıkma tavırlarında ısrar ederlerse, bu seferki cezanın çok daha sert olacağı hatırlatılmaktadır.