171- Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin,(211) Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryemoğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın peygamberi ve kelimesidir.(212) Onu (OL' kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur.(213) Öyleyse Allah'a ve peygamberine inanınız;(214) "üçtür"(215) demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir.(216) Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur.(217) Vekil olarak Allah yeter.(218)

AÇIKLAMA

211. Burada "Kitap ehli" ile, dinde sınırı aşan ve Hz. İsa'ya (a.s) olan aşırı sevgileri nedeniyle Onu ilâh mertebesine çıkaran Hıristiyanlar kastediliyor. Bu, diğer aşırı uca yönelerek Hz. İsa'ya (a.s) düşmanlık gösteren Yahudilerin (diğer Kitap ehli) tam aksi bir durumdadır.
212. Hz. İsa (a.s) , babasız dünyaya geldiği için çoğunlukla "Allah'ın kelimesi" diye anılır. Allah, Hz. Meryem'in hiçbir erkek dokunmadan hamile kalmasını emretmiş ve Hz. Meryem de Hz. İsa'ya (a.s) hamile kalmıştır. Başlangıçta Hıristiyanlara Hz. İsa'nın (a.s) Allah'ın emri (kelimesi) ile babasız dünyaya geldiği söylenmişti, fakat onlar yine de felsefesinden etkilendikleri için "kelime"yi (emir) "İlâhî kelâm" anlamında kabul ettiler. Daha sonra "İlâhî kelâm"ı "Logos"a çevirdiler. Daha sonra Hz. İsa'nın (a.s) ilâhlığı inancını savunan bâtıl Logos doktrinini kurdular. Bu şekilde Allah'ın kendisini veya kendi kelâm sıfatını Hz. İsa'nın kişiliğinde tezahür ettirdiğine inanmaya başladılar. (Bkz. Yuhanna, 1; 14) .
213. Burada Hz. İsa, (a.s) "Allah'tan bir ruh" olarak anılmaktadır. Bakara Suresinin 253. ayetinde de Allah'ın Hz. İsa'yı (a.s) "Kutsal ruh" ile takviye ettiğinden bahsedilir. İki durumda da bu, Allah'ın Hz. İsa'yı (a.s) yüksek ahlâkî faziletlere ve mükemmel bir hak sezgisine sahip ve tüm kötülüklerden uzak kutsal bir ruhla teçhiz ettiği anlamına gelir. Hıristiyanlara bu öğretilmiş olmasına rağmen, onlar yine aşırı giderek "Allah'tan bir ruh"u, "Allah'ın ruhu" diye değiştirdiler ve Kutsal ruhun anlamını Hz. İsa'ya (a.s) hülûl eden "Allah'ın kendi ruhu" diye saptırdılar. Dinde yaptıkları bu saptırmalar "üçlü doktrin" inancına neden oldu. Üçün birliği, yani Baba, Oğul, ve Kutsal ruh'un bir tek Tanrıda birleşmesi inancı.
"Allah'tan bir ruh" ifadesini Matta İncili'ndeki ifadesinin tersine "Allah'ın ruhu" (Kutsal ruh) diye değiştirdiler. Oysa Matta'da (1; 20) "Meryem'de hasıl olan şey 'Kutsal ruh'tan' idi ifadesi geçiyordu. Yani Kutsal ruh'un kendisi değildi.
214. Yani, "Hz. İsa (a.s) sadece Allah'tan bir ruh olduğuna ve O'nun ilâhlıkta bir payı olmadığına göre, sınırları aşmayın ve sadece Allah'a inanıp Hz. İsa (a.s) dahil bütün rasûllerine inanın." Hz. İsa'nın (a.s) öğrettiği gerçek de budur ve gerçek Hıristiyan da buna inanmalıdır.
215. Hıristiyanlar üçün birliğine (teslis) inandıkları için eliştiriliyorlar ve onlara haddi aşmamaları tavsiye ediliyor. Garip görünmesine rağmen Hıristiyanların hem Allah'ın birliğine, hem de teslise inandıkları bir gerçektir. Çünkü hiçbir Hıristiyan Hz. İsa'nın (a.s) Kitab-ı Mukaddes'teki sözlerine göre Allah'tan başka ilâh olmadığı gerçeğini reddedemez. Fakat Hıristiyanlığın daha ilk döneminde Logos doktirinin ortaya çıkması, onları yanlış bir inanca yöneltti. Allah ve Kutsal ruh ile birlikte Hz. İsa'nın (a.s) ilâhlığına inanmaya başladılar. O zamandan beri bu iki zıt inancı uzlaştırmak onların en önemli çıkmazları olmuştur ve onsekiz yüzyıldan beri Hıristiyan İlâhiyatçılar bu kendi icat ettikleri sorunu çözmeye çalışmaktadırlar. Bundan başka, bu doktrinlerin değişik yorumları üzerine birçok Hıristiyan mezhebi kurulmuş ve her mezhebin diğerini küfürle suçladığı birçok dinî tartışmalar ortaya çıkmıştır. Kısacası bütün alimler ve tefsirciler ne Allah, ne de Hz. İsa (a.s) tarafından ortaya konulmayan bu meselenin çözümlenmesi için uğraşmaktadırlar. Bu sorunun çözümünün olmadığı açıktır; çünkü hiç kimse, hem üç kişinin ilâhlığını paylaştıkları, hem de Allah'ın hiç ortağı olmaksızın tek olduğu inancını savunan bir sorunu çözümleyemez.
Bu ikilem, onların ilâhî sınırları aşmaları sonucu ortaya çıktığı için, ancak haddi aşmaktan sakınırlar, Hz. İsa'nın (a.s) ve Kutsal ruh'un ilâhlığı inancından vazgeçerler, yalnız Allah'a ibadet edip bağlanırlar ve Hz. İsa'yı (a.s) Allah'ın ilahlığına ortak değil Allah'ın Rasûlü olarak kabul ederlerse bu ikilem çözülebilir; ancak tüm şartlar yerine getirildiğinde mümkündür bu.
216. Bu ayet, Hz. İsa'nın (a.s) Allah'ın oğlu olduğuna inanan Hıristiyanların haddi aştıkları dördüncü noktayı reddeder. Bu inançla onlar, kendi dinlerinin sınırını aşmışlardır. Yeni Ahid'in ilk üç kitabına göre (bu sözler güvenilir kabul edilse bile) Hz. İsa (a.s) Allah'la insan arasındaki ilişkiyi baba ile oğul arasındaki ilişkiye benzetmiştir ve İsrailoğulları arasında yaygın olan geleneğe göre, Allah'a mecazi olarak baba demiştir. Eski Ahid'te de buna benzer birçok örnekler vardır. Hz. İsa (a.s) "Baba" kelimesini kavminin kullandığı anlamda da kullanmıştır. O, Allah'ı sadece kendi babası olarak değil, tüm insanlığın babası olarak adlandırmıştır. Fakat buna rağmen Hıristiyanlar sınırı aşıp Hz. İsa'yı (a.s) Allah'ın tek oğlu olarak ilân etmişlerdir. Onlar, bu saçma inancı, Hz. İsa'nın (a.s) Allah'ın tezahürü olduğu ve O'nun Kelimesi Ve Kutsal ruhu'nun tecessüm etmiş şekli olduğu varsayımına dayandırmışlardır. Aynı zamanda Allah'ın bütün insanlığın işlediği günahın yükünü üzerine alması, çarmıha gerilmesi ve kendi kanı ile insanların günahlarına kefaret olması için, kendi biricik oğlunu yeryüzüne gönderdiğine inanarak, büyük bir sapıklığa düşmüşlerdir. Bu inanç tamamen onların hayallerinin ürünüdür, çünkü Hz. İsa'nın (a.s) bunu destekler nitelikte bir tek sözü bile yoktur.
Burada Allah "Kefaret" doktrinini reddetmiyor, çünkü bu Hıristiyan inancının temel bir ilkesi değildir. Bilâkis (a) Hz. İsa'nın (a.s) Allah'ın oğlu olduğu inancının (b) "Eğer Hz. İsa (a.s) Allah'ın oğlu ise, neden çarmıha gerilerek öldürüldü?" sorusuna verilen felsefî ve mistik cevabın bir yan ürünüdür. Hz. İsa'nın (a.s) Allah'ın oğlu olmadığı ve çarmıhta ölmediği gösterildiğinde, bu doktrin de zaten otomatik olarak reddedilmiş olmaktadır.
217. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ın olduğu için, onlardan hiçbiri O'nun baba-oğul ilişkisi içinde değil, bilâkis efendi ve köle ilişkisi içindedirler.
218. Allah mülkünü idare etmeye yeter ve bunun için bir oğula ihtiyacı yoktur.