48- Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz.(79) Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar.(80) Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.
49- Kendilerini (Övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir. Onlar, 'bir hurma çekirdiğindeki ipince iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar.
50- Allah'a karşı nasıl yalan düzüp-uyduruyorlar, bir bak. Bu, apaçık bir günah olarak yeter.
51- Kendilerine Kitap'tan bir pay verilenleri görmedin mi? Onlar cibt(81) ve tağuta(82) inanıyorlar ve inkâr edenlere: "Bunlar inananlardan daha doğru yoldadır"(83) diyorlar.
52- İşte bunlar Allah'ın kendilerini lanetlediğidir. Allah'ın kendisini lanetlediğine hiç bir yardımcı bulamazsın.
53- Yoksa onların mülk'ten bir payları mı var? Eğer böyle olsaydı, insanlara 'çekirdeğin sırtındaki küçücük bir tomurcuğu' bile vermezlerdi.(84)
AÇIKLAMA
79. Ehl-i kitap peygambere ve indirilen kitaplara iman ettiği halde şirk koşmakla suçlanıyorlar.
80. Bu, kişi şirkten sakındığı sürece başka günahları işleyebilir anlamına gelmez. Bilakis basit bir günahmış gibi kabul edilen şirkin, en büyük günah ve zulüm olduğunu vurgular. Günahlar içinde bağışlanması mümkün olmayan tek günah şirktir.
Yahudi alimleri, çoğunlukla kitapta adı bile geçmeyen fakat kitaptan çıkarılan küçük ayrıntılarla basit hükümlerle uğraşırlardı. Diğer taraftan şirki çok basit bir mesele olarak kabul ederlerdi. Sadece kendileri şirke bulaşmakla kalmaz, topluluklarını da bu yola düşmekten alıkoymaya hiçbir çaba harcamazlardı. Bu nedenle müşrik kabilelerle işbirliği yapmakta hiçbir beis görmüyorlardı.
81. Arapça "cibt" kelimesi anlamsız, hiçbir dayanağı olmayan saçma bir şey anlamına gelir. İslâm ıstılahında ise, büyücülük, müneccimlik, gelecekten haber verme, kehanet gibi şeylere "cibt" denir. Hz. Peygamber (s.a) bir hadis-i şerif'te şöyle demiştir: "Kuşların sesinden, hayvanların ayak izinden yararlanarak gelecekten haber vermek ve diğer bütün kehanet çeşitleri cibttir." O halde, cibt, bâtıl inanç, hurafe ile eş anlamlıdır.
82. Bkz. Bakara an: 286-288.
83. Yahudi bilginleri İslâm'a karşı çıkmakta o kadar ileri gitmişlerdi ki, Hz. Peygamber'e (s.a) inananları müşrik Araplardan bile daha sapık olarak kabul ediyorlardı. Bir tarafta şirk koşmaksızın bir tek Allah'a iman, diğer tarafta ise, Kitab-ı Mukaddes'in üzerinde çok durduğu ve hep kötülediği putperestlik ve şirk bulunmasına rağmen onlar, müşriklerin, müslümanlardan daha doğru bir yolda olduklarını ilân ediyorlardı.
84. Yani, "Onlara ilâhî otoriteden bir pay mı verilmiş, ki onlar, kim doğru yolda kim sapık yolda diye karar vermeye kalkışıyorlar?" "Eğer onlara bir bilgi ve yetki verilmiş olsaydı, başkalarına bir zerre bile pay vermezlerdi." Çünkü onlar o kadar cimridirler ki, Hakk'ı kabul etmeye bile yanaşamazlar.
Bu şu anlama da gelebilir: Onlar, başkalarının pay almak istediği bir ülkenin mülküne mi sahiptirler, ki onu paylaşmak istemiyorlar? Onlardan istenen tek şey Hakk'ı kabul etmeleri, fakat onlar kıskançlık yüzünden bunu bile reddediyorlar.