42- O gün, küfre sapıp da peygambere isyan edenler, yerle bir olmayı 'severek-isteyecekler.' Oysa Allah'tan hiç bir sözü gizleyemezler.
43- Ey iman edenler, sarhoş iken,(65) ne dediğinizi bilinceye(66) ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç-(67) gusül edinceye kadar(68) namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahud kadınlara dokunmuş(69) da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün.(70) Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
AÇIKLAMA
65. Bu, şarap içme ile ilgili ikinci emirdir. Birincisinde (Bakara: 219) içkinin kötü bir şey olduğu ve Allah'ın bundan hoşlanmadığı bildirilmişti. Bunu gözönünde bulundurarak bazı müminler içki içmekten kaçınmaya başlamışlardı. Bununla birlikte büyük çoğunluk içkiyi bırakmamıştı ve bazen namaza sarhoş gelip, okurken şaşırıyorlar ve anlaşılmaz şeyler söylüyorlardı.
Bu ikinci emir büyük bir ihtimalle H. 4. yılın başında nazil olmuştur ve kişinin içkili iken namaz kılmasını yasaklamaktadır. Bunun sonucu müslümanlar içki içtikleri zamanları, namazlara denk gelmeyecek şekilde ayarlamaya başladılar. Bundan bir süre sonra da içkiyi tamamen yasaklayan ayetler nazil oldu. (Maide: 90-91) .
Arapça metindeki "sekr" (sarhoşluk) kelimesi, bu emrin sadece içkili iken değil, her türlü sarhoşluk anı için geçerli olduğunu ifade eder. Bunun yanısıra, sarhoşluk veren bir şey aslında haramdır, fakat eğer sarhoş iken namaza yaklaşırsa, o zaman iki kata büyük bir günah işlemiş olur.
66. Aynı nedenle, Hz. Peygamber (s.a) namaz sırasında uykusu gelen ve uyuklayan kişinin namazı bırakıp uyuması gerektiğini söylemiştir.
Bazı kimseler bu ayetten yola çıkarak, Arapça metnin anlamını bilmeyen kişinin namazının hiç kabul olmayacığını iddia etmişlerdir. Bunun gereksiz bir zorluk olmasının yanısıra, Kur'an bunu kastetmiyor. Kur'an "Onun anlamını anlamadıkça" veya "söylediğiniz şeyi anlamadıkça" demiyor, fakat "ne okuduğunuzu bilmedikçe" diyor. Yani kişi namazda iken ne okuduğunun farkında olmalı ve şiir mi yoksa Kur'an mı okuduğunu hissetmeli, kısacası kendinde olmalıdır.
67. Arapça cenabet kelimesi sözlükte "uzak ve yabancı olmak" anlamına gelir ve ecnebi kelimesi ile aynı köktendir. Şer'î ıstılahta ise, cinsel birleşmeden sonra veya rüya görme sonucunda meninin akmasıyla temizlikten uzaklaşma hali anlamına gelir.
68. Abdullah İbn Mes'ud, Enes İbn Malik, Hasan Basri ve İbrahim Nehaî gibi bazı müfessirler ve fakihler, "Yolcu olmanız müstesna" ifadesinden yola çıkarak bir kişinin cünüp iken, çok acil ve önemli bir işi olup da mescidin içinden geçmesi müstesna, mescidlere giremeyeceği sonucuna varmışlardır. Hz. Ali (r.a) İbn Abbas (r.a) ve Said İbn Cübeyr (r.a) gibi bazı müfessirler ise bundan, kişinin yolculukta iken su bulamadığında temiz toprakla el ve yüzlerini meshederek cünüplükten temizlenebileceği hükmünü çıkarmışlardır. Mescide cünüp iken girme konusunda ise bu sonraki grup, kişinin ancak abdest aldıktan sonra girebileceği görüşündedir. Yolculukta cünüp olup da, su bulamayınca temiz toprak ile teyemmüm etme konusunda alimler arasında fikir birliği vardır. Fakat birinci grup bu görüşlerini hadislere dayandırır, ikinci grup ise 43. ayetin bu kısmından bu sonuca varır.
69. "Eğer kadınlara dokunmuşsanız" ifadesinin farklı yorumları vardır. Hz. Ali, İbn Abbas, Ebu Musa Eş'arî, Ubey İbn Ka'b, Sa'id İbn Cübeyr, Hasan Basri (Allah hepsinden razı olsun) ve diğer birçok fakih "kadınlara dokunmak"la "cinsel ilişki"kastedildiği görüşündedirler. İmam Ebu Hanife ve onun gibi düşünenlerle Süfyan-ı Sevri bu tefsiri kabul etmişlerdir. Buna karşıt olarak Abdullah İbn Mes'ud, Abdullah İbn Ömer ve (bazı kaynaklara göre) Hz. Ömer (Allah hepsinden razı olsun) "kadınlara dokunmak" sözüyle, sözlük anlamı olan "el ile dokunma"nın kastedildiği görüşündedirler. İmam Şafiî de bu görüşü benimsemiştir. İmam Malik gibi bazı fakihler ise bu iki görüşün ortasında bir yol benimsemişlerdir. Onlara göre, eğer bir erkekle bir kadın cinsel haz duyarak birbirlerine dokunurlarsa, abdest almak zorundadırlar, fakat hiçbir şey hissetmeksizin vücutları birbirlerine dokunursa bu durumda abdest almaları gerekmez.
70. Teyemmüm: Eğer kişi namazdan önce abdest almak veya gusletmek ihtiyacında ise ve su da bulamamışsa Teyemmüm'e başvurmalıdır. Veya eğer kişi hasta ise ve su ile abdest alıp guslettiğinde hastalığının artma tehlikesi varsa, o zaman da su bulunduğu halde teyemmüm yapar.
Teyemmüm, sözlük anlamı olarak "bir şeye niyet etmek" anlamına gelir. Yani eğer su bulunamazsa veya su kullanmak zararlı ise, o zaman abdest ve gusül için temiz toprağa niyet edilmelidir. İmam Ebu Hanife, İmam Şafiî ve İmam Malik gibi birçok fakih, teyemmümde ellerin temiz toprağa vurulup, yüze sürülmesi ve tekrar toprağa vurulup, dirseklere kadar kollara sürülmesi gerektiği görüşündedirler. Bu metod Hz. Ali, Abdullah İbn Ömer, Hasan Basri, Şa'bi ve Salim İbn Abdullah gibi sahabe ve tabiundan bazıları tarafından belirlenmiştir. Fakat Ata, Mekhül, Evzaî ve Ahmed İbn Hanbel gibi bazı fakihler, elleri toprağa vurup yüze sürmenin ve elleri dirseklere kadar değil, bileklere kadar meshetmenin yeterli olduğu görüşündedirler. Ehli Hadis de genellikle bu yolu takip eder.
Teyemmüm yapabilmek için toprak şart değildir, herhangi bir şey veya kuru bir toprak parçası da bu vazifeyi görür.
"Eller temiz toprağa sürülüp, el ile yüze ve kollara sürülerek nasıl temizlenebilir?" diyerek teyemmümmü kabul etmeyen bazı kimseler vardır. Onlara bu olaya psikolojik yönden bakmaları tavsiye edilebilir. Teyemmüm, uzun bir süre su bulamasa da, kişide kendisini temizleme ve namazın kutsal olduğu duygusunu canlı tutmaya yarar. Bu şekilde bir müslüman, İslâm hükümleri tarafından belirlenen temizlik ve paklığı her an gündemde bulundurur ve namaz için temiz ve pak olmak gerektiğinin idraki içinde olur.