26- Allah, size açıklayarak anlatmak, sizi sizden öncekilerin sünnetlerine iletmek ve tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.(48)
27- Allah, tevbelerinizi kabul etmek ister; şehvetleri ardınca gidenler ise, sizin büyük bir sapma ile sapmanızı isterler.(49)
28- Allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister: (Çünkü) insan zayıf olarak yaratılmıştır.
AÇIKLAMA
48. Burada geçen "yollar" (sünen) kelimesiyle, surenin başından buraya kadar verilen ve Bakara suresinde de değinilen kültürel ve sosyal problemlerle ilgili emir ve talimatlar kastedilmektedir. Allah, müminlere, kendilerini cahiliye âdetlerinden kurtarıp, her dönemde Peygamberin (s.a) ve onların samimi takipçilerinin uydukları doğru yola ulaştıran şeyin, Allah'ın bir rahmeti olduğunu bildiriyor.
49. Müminleri doğru yoldan döndürüp, sapıklığa yöneltmek isteyen münafıklar, müşrikler ve Medine'nin hemen dışında yaşayan Yahudilerdi. Bu ilk iki grup eski önyargıları, âdet ve gelenekleri değiştirmek için yapılan düzenlemelere kesinlikle karşı çıkıyorlardı: a) Kız çocukların mirastan pay almalarına,
b) Dul kalan kadının, kocasının akrabaları tarafından kendisine uygulanan kısıtlamalardan bağımsız olmasına, c) İddet süresi bittikten sonra dul kadının istediği kimse ile evlenebilme hakkı olmasına, d) Üvey anne ile evlenmenin ve iki kız kardeşi aynı anda nikâh altında bulundurmanın yasaklanmasına karşı çıkıyorlardı. Onlar aynı zamanda, evlât edinilen çocuğun mirastan pay sahibi olmadığı ve evlât edinilen erkek çocuğun karısı ile (boşandıktan sonra) evlenmekte hiçbir sakınca olmadığı esaslarına dayanan, yeni evlatlık kurumundan da hiç hoşlanmıyorlardı. Bu ve buna benzer düzenlemeler, putperestlerin eski gelenek ve alışkanlıklarına o denli ters düşüyordu ki, bunlara şiddetle karşı çıkıyorlardı. Bozguncular Hz. Peygamber'i (s.a) sert bir şekilde eleştiriyor ve insanları O'nun kişiliğine ve tebliğine karşı çıkmaya teşvik ediyorlardı. Örneğin, Kur'an'ın gayri meşru kıldığı bir ilişki sonucu doğan bir kimse varsa, hemen ona gidip Hz. Peygamber'in (s.a) kendisini gayri meşru ilân ettiğini söylüyorlardı. İlâhî İrade'nin devam ettirdiği ıslah hareketine böylece engel olmaya çalışıyorlardı.
Diğer taraftan ise, kendi yaptıkları kanunlara uymayan ıslah hareketlerine karşı eleştirel bir propaganda yürüten Yahudiler vardı. Onlar gereksiz ayrıntılar ortaya koyup kendi çıkarlarına uygun olan kuralları kanun yaparak, kendilerine sert kurallar ve sınırlamalar koyuyor ve birçok helâl şeyi haram yaptıkları, dolayısıyla bu kanunların karakter ve özünü değiştirdikleri halde, Kur'an'ın bunları tasdik etmesini istiyorlardı. Yahudi alimlerinin, hakimlerinin ve sıradan halkın, Kur'an'ı Allah'ın kitabı olarak kabul etmemelerinin nedeni işte buydu. Kur'an'ın kanunlarına o kadar karşıydılar ki, her ayetini ve her emrini bir eleştiri konusu haline getiriyorlardı.
Örneğin, Yahudiler kadının hayız (regl) dönemi boyunca pis olduğunu kabul ediyorlardı. Onların pişirdiği yemeği yemezler, ellerini sürdükleri suyu içmezler, hatta onlarla aynı şiltenin altında oturmazlardı. Kısacası kadınlar evlerinde temas edilmez bir konumda kalırlardı. Ensar da aynı geleneklere sahip olduğu için, Hz. Peygamber (s.a) Medine'ye hicret edince O'na hayız ile ilgili sorular sordular. Bu soruya cevap olarak Bakara Suresi'nin 222. ayeti nazil oldu. Hz. Peygamber (s.a) aybaşı kanaması boyunca, sadece cinsel ilişkinin yasak olduğunu ve kadınlarla daha önceden var olan bütün ilişkilerin aynen devam ettirilebileceğini bildirdi. Yahudiler buna sert bir şekilde karşı çıktılar ve: "Bu adam her şeyde bize karşı çıkmak, bizim helâl dediklerimizi haram, haram dediklerimizi de helâl yapmak için gönderilmiş" dediler.